ORDU BOZTEPE ORDU RUSUMAT GEMİSİ HİKAYESİ

                             






  ORDU BOZTEPE NİZAMETTİN HAKKI ALAY


























                                    ORDU














                                                           Ordu Rusumat 4 Gemisi Anıtı Alanı


ORDU RUSUMAT GEMİSİ HİKAYESİ


Büyükşehir Belediyesi Önünde İlkadım Anıtı Önünde  Rusümat 4 Gemisi  


Ordu da ilkadım anıtının yanında rusmat gemisi heykeli vardır.Bu heykeelin bir hikayesi vardır.İşte çeşitli kaynaklardan derlediğim hikaye.Vatan sevgisi ..............
Lütfen okuyunuz

1919 da İstanbul önlerine toplam 73 düşman zırhlısı demirlemişti.
Bunların 22 tanesi İngiliz bandıralı ,
Bunların 17 tanesi İtalyan bandıralı,
Bunların 12 tanesi Fransız Bandıralı;
Bunların  4 tanesi  Yunan bandıralı ev
Geri kalanları bazı değişik ülkelerin gönderdiği gemilerdi.
Mustafa Kemal Anadolu’ya hareket ederken “ Geldikleri gibi giderler “  diyerek üzüntüsü yanında kararlılığını da belirtiyordu. İstanbul ve Almanyadan, Rusyadan temin edilen  mühimmat için Karadeniz Donaması ‘nın kurulmasını  işaret ediyordu. En emin liman da Karadeniz Ereğlisi ile İnebolu idi. İnebolu’ya inen mühimmat  kurtuluş savası bitene kadar  cepheye taşınacaktı.
 Buna karşılık Türklerin Karadeniz’de 27 küçük sayılabilecek tekneler  Karadeniz donanmasını teşkil ediyordu. Kurtuluş savaşında  Karadeniz’de  Karadeniz Donanmasını teşkil eden  taşıtlar;
Alemdar gemisi, Serdar Gemisi, Rüsumat 4 gemisi,
1.    Aydın Reis adlı gemi, Preveze gambotları (Küçük savaş gemisi.)

1.    Ruslardan alınan 1 ve 2 numaralı gambotlar.( Küçük savaş gemisi.)

Sinop, İkdam, Hüdaverdi, Derya, tecribe, Keşşaf,  adlı deniz araçları
Dana ve şile isimli yelkenliler

Rusyadan ve Almanyadan getirilen 300 ton cephaneyi ROVROSESKİ  - TUAPSE  ve BATUMDAN  Trabzon, Samsun, İneboluya  çok zor şartlar altında taşımışlardır. Bunlardan en fazla zararı Rusumat 4  görmüştür. Atatürk bu taşıma için “Gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da” demiştir. İneboluya gelen mühimmat Sakarya’ya, Dumlupınar’a, Kocatepe’ye  kağnılarla taşınmaya çalışılıyordu.









Atatürkün Orduya ayak bastığı yer
Rüsumatı 4 temsil eden ; Rüsumat 4  çevre düzenlemesi 



Atatürkün Orduya ayak bastığı yer, Rusumat 4 anıtının önünden Boztepeye doğru Bakış


Rüsumat 4  hikayesi

Kurtuluş savaşında Sakarya Savaşı sırasında Rusya ile anlaşma yapılmış ve Rusya’nın Türkiye’ye yardımları başlamıştı.Batumdan alınan silahlar ve cephane batıya güvenli limanlara küçük gemilerle kaçak olarak taşınmaktaydı. Batum’dan çok sayıda silah, mühimmat taşınması zorunluluğu doğmuştu. Doğu Cephesinde Ermenilerden ele geçirilen silah ve cephaneler, Sovyetler Birliği’nden alınan yardımlar ve Almanya’dan gizlice sağlanan silahlar Batum’da toplanıyor ve depolanıyordu.Yardımları haber alan Yunan gemileri batıdan doğuya; doğudan batıya Karadeniz’i tarayıp gemileri batırıyorlardı. İŞTE ;

Rusumat 4 adlı küçük eski bir gemi Batum’dan yükünü almış ;( iki adet top, 350 sandık cephaneyi) yükünü boşaltacağı yeri öğrenmek ve talimatları almak üzere bir Kurban Bayramı sabahı Trabzon limanına çıkmıştı. Gemi personelleri paskal Mahmut diye anılan Kaptan Yüzbaşı Mahmut Gökbora, ikinci kaptan üsteğmen Reşat Talayer, güverte teğmen Fahrettin Akyollu, Mühendis teğmen Cevat Talu, güverte teğmen Kemalettin Bozkurt ağır yükün altına girmiş Yükünü sağ salim hedefine ulaştıracaklardı. Bayramlaşıp dikkatlice yola koyuldular.

     17 Temmuz 1921 günü Ordu açıklarında Ordu liman reisi Dursun Reis Rusumat 4 ü durdurup gemiye çıkıp batıdan ve doğudan  gelen iki yunan gemisinin Rusumat 4 ü aradığını ve çok yaklaştıklarını haber verdi.Rusumatın 4 ün kıyıya çekilmesini ve yükünü boşaltması gerektiğini anlattı. Kaptan Mahmut  Gemiyi kumluğa oturttu.Rusumat 4ÜN boşaltılması işini Mavnacı triyonun icra motoru Hakkı GÜRSOY ( REİS ) üstlendi. Kayıklarla bir gidiş bir geliş koridoru oluşturdular. önem arz eden yük Hakkı Reisin mavnasına  yüklendi.Kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu  herkes yükü askerlik şubesinin taş mahzenine taşıdılar.Hakkı Reisin mavnası  Saray Hamamının arkasına çekildi ve üzeri hamamın odunları ile kamufle edildi.Yunan gemisi yaklaşıyordu.Gemiyi yakmaları için bir fikir yürüttüler. Gemiyi batırıp kaptan köşkünde ateş yakma ve güverteyi kömür karaları ile kirletme ve dolayısıyla  yanan işe yaramaz işi bitik gemi havası verilecekti.Önce gemi suyla doldurularak batırıldı.Kaptan köşkü ile direkler su üstünde kalmıştı.
NOT : O yıllarda mavna birlikleri var ve birlikte  açıktaki gemilere yük ve yolcu taşırlardı. Mavnacı başı Başı Nezir Efendi( oral ); Toplayıcı otoritesi; Civan Ali (ÇAĞLAR) ,İcra Motoru ise Hakkı Gürsoy idi. Hakkı Gürsoy ; gazeteci Ali Rıza Gürsoy'un amcası idi. Okur yazar olmadığı halde akıllı , hatırı sayılır , işbilir kimse idi.

 Belediyeden (Belediye Başkanı Furtunzade Yusuf Sırrı Bey) alınan fındık kabuğu kömürü ve  fındık yağı ile  düşünce aynen uygulandı.Bir teneke gaz yağı Kaptan köşküne dökülerek yakıldı.Herkes sahilden çekilmiş birkaç kişi kalmış onlarda  uzaktan durumu izliyorlardı. Yunan gemileri sağlı sollu gelen gelerek işaretleştiler. Yunan subayları dürbünle kıyıları izlediler ve 12 sandal ve bir müfreze ile aradıkları Rüsumat 4 ün etrafında dolanmaya başladılar. Bu sırada yanan bir direk gürültü ile suya düşünce Yunan müfrezesi gemilerine geri döndüler. Batıdan gelen doğuya; doğudan gelen batıya doğru devam ettiler.Ertesi gün sonra İstanbul gazetelerinde Aranan Rüsumat 4 ün yandığını, battığını duyurdular.Daha sonra Batumdada rusumat 4 batırıldı haberi yayıldı.

     Şimdi Rüsumat4 ün yüzdürülmesi işi gerekiyordu. Yine halkın yardımı ile geminin suyu boşaltılmaya çalışıldı.Fakat gemi yüzdürülemedi. İmdada Hamdi Karadeniz adlı bir genç yetişti. Gemiden  suyun boşalması için kriştin valfı denen parçayı takmayı başardı. Bir gemi ve tulumbası gerekiyordu. Ertesi günü Remo adlı  bir İtalyan yolcu gemisi geldi.Yükünü boşaltınca o gemiden yardım istendi.Remo  adlı geminin kaptanı yardımcı oldu, su tamamen boşaltıldı. Fakat Gemi yine yüzdürülemedi. Bunun üzerine tekrar Belediyeden fındık kabuğu ve fındık yağı temin edilerek kazanlar yakıldı. Fındık yağı ile tüm makineler temizlendi.Motorlar çalıştırıldı. Gemi sevinç çığlıkları ile hareketlendi. İşte gemi tekrar işe koyulmaya 10. seferine hazırlanmak üzere Batuma doğru hareketlendi.20 Temmuz 1921 Gemi Batum’a girince battığını haber alan gemiler ve halk sevinç naraları attılar. Remo gemisi tayfaları ve Rüsumat personeli kutlamalarda bulundular.
Not 2  1915  yıllarında Ordu, Giresun, Rize , Gümüşhane  Trabzon vilayeti olarak anılıyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları vardı.Bu durum 1919 Paris Konferansında dile getirilmişti. Her sancakta bir temsilci( Metropolit ) vardı. Ordudaki temsilcisi Metropolit Meletiyus adlı bir rumdu. Bu meltiyusun çalışmaları Ordudaki vatanseverlerin canını sıkıyodu. Meletiyus ara sıra Trabzona gidiyor, Orduya geliyor çalışmalarında  hayli can sıkmıştı. İstanbula gitmiş orduya dönüyordu. Ordu Emniyet Amiri ;Serkomiser Ali bey ( ONAT) İstanbuldan gelen gemiyi salgın hastalık var diye ; mavnalara emir vererek  kenara getirilmesine izin vermedi. Meletiyus  Trabzona gitmek zorunda kalıp Durumu Ankara'ya şikayet etti.. Ankara cevabında  yönetimin Emniyet amirinde olup onun kararlarının geçerli olduğunu ilettiler.
Yine O yıllarda yolcu gemileri başka güvenlik gemileri refakatinde hareket ederlerdi. Zenginlerin seyahat ettiği gemilerin ünlüsü Fransız gemisi PAKE VAPURU idi ki Yuna savaş gemisi refakatindeydi.


Pake Trabzondan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu almak için uğrar. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan  tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini ister.
Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı Reis  ve arkadaşları limanı işgal ederler ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka Müdürünü tartaklar. Pake  yolcu ve yük alamadan  İstanbul’ a gider.


Bir aylık onarımdan sonra  10. seferine çıktı.Gazi Rüsumat4 Yükünü Samsun limanında  boşaltı.

Yine Batuma dönerken Eynesil yakınlarında iki düşman gemisi tarafından sıkıştırıldı.Gemi batırıldı ve Kaptan Mahmut gemiden atlayarak Trabzonlu Osman Çavuş yardımı ile kurtuldu. 29 Eylül 337 (1921) saat 09.20’

Rusumat 4 gemisi tekrar yüzdürülmek istendi ise de çalıştırılamadı ve terk edildi. Personel başka yerlerde görevlendirildi.















ORDU RUSUMAT ÇEVRE DÜZENLEMESİNDE  RUSUMAT 4 GEMİSİ


Rüsumat’ın Batum ile Samsun arasında 11 sefer yaptığı, bu seferlerde 1070 tüfek, 7459 sandık mermi, 993 kasatura, 8 top, 2244 sandık top mermisini batı cephesi komutanlığı emrine ulaştırdığı kayıtlıdır.   Hakkı ALAY
                                                                                    30 ekim 2012 Ordu






RUSUMAT 4  SERÜVENİNDE EMEĞİ GEÇENLERE MİNNET VE SEVGİLERİMİZİ SUNUYORUZ.






RÜSUMAT NO: 4

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün Hamidiye Kruvazörü ile Orduya ayakbastığı yerde Ayışığı Sahasında : Bu Rüsumat No: 4 olayını anlatan birebir anıt replikası yapılmaktadır. 2022 Nisan ayında yapımının biteceği söylenmektedir.

Böylece bu olayın kahramanlık destanı gelecek kuşaklara tanıtılacak olan bu tesislerde;

Gemi teşhir alanı, Açık hava Müzesi, bulunup tesis Mayıs 2022 de 1.Rüsumat Karadeniz Sempozyumu ve Kent Şenlikleri etkinliği ile açılışı yapılacaktır.


































Mustafa Kemal Milli Mücadele başlarında Tekalifi Milliye Emirleri yayınladı. Bunların biri de Askerlerin ihtiyaçları Milletten  karşılığı ödenerek tedarik edilecek ve karşılık ödenmeden alınanların kişileri de payelendirilecek, onurlandırılacaktı. Doğu bölgesinden  tedarik edilenler Samsun’a, İneboluya taşınacak; oradan batı cephesine intikali sağlanacaktı.

Yine  Hakkı Reis yükünü Samsunda boşaltırken  çok yağmur yağar. Buna rağmen kadınlarda olmak üzere yükler  boşaltılıyordu. Kadının yanında küçük çocuğu da var olmasına rağmen yük taşıması Hakkı Reisin dikkatini çeker. Hemen gocuğunu ona verir  ve çocuğuna korumasını söyler. Kadın gocuğu alır ve  mühimmatın üzerine örter. Hakkı Reis niçin öyle yapıyorsun çocuğun ıslanıyor deyince. Reis Bey ben yine çocuk doğururum ama vatanı bulamam deyiverince  Hakkı Reis ağlamamak için Oradan uzaklaşır.
KISA BİR HİKAYE;
1920 li yıllarda yük ve insan taşımacılığı deniz yoluyla yapılıyordu. Taşımacılıkta bir  güvenlik gemisi de refakat ederdi. Fransız PAKE GEMİSİ genellikle zengin kimseleri taşır ve Yunan savaş gemisi refakatinde seyrederdi. Pake Trabzon'dan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu almak için uğradı. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan  tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini istedi.

Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı Reis  ve arkadaşları limanı işgal ederler ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka Müdürünü tartaklar. Pake  yolcu ve yük alamadan  İstanbul’ a gider.
Not: 1915 yıllarında Ordu, Giresun, Gümüşhane, Rize Trabzon vilayeti olarak geçiyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları yürütülüyordu. Bu paris konferansında dile getirilmiş ve faaliyetler hızlanmıştı. Her sancakta bir Metropolit görevlendirilmişti. Ordu metropoliti Meletiyus adlı bir kimseydi. Meletiyus sık sık Trabzon’a gidiyor  zararlı çalışmaları  Ordu halkında endişe , rahatsızlık yaratıyordu. Bir ara İstanbul’a gitmiş ve Orduya dönüyordu.

Ordu emniyet amiri ; Serkomiser Ali Bey ( Onat), İstanbuldan gelen gemiyi Orduda salgın hastalık var, yolcular Orduya inemezler deyip mavnaların  sefer yapmamasını istedi. Peremeler( mavnalar ) bekledi Meletiyus Trabzona giderek Ordu eminyet amirini Ankara’ya şikayet etti.  Ankara idarenin Ordu Emniyetinde olduğunu ifade edince Meletiyus İstanbul’a yerleşti.

 










          



















GÜLCEMAL GEMİSİ  EFSANESİ
GÜLCEMAL EFSANEVÎ BİR GEMİDİR

Gülcemal efsanevî bir gemidir… Denizcilik tarihimizde efsaneleşen iki gemiden birisi olan Gülcemal –diğeri Yavuz zırhlısı- Osmanlı Padişahı Sultan Reşad’ın Annesinin adını taşır. Adı mânilere, türkülere, şiirlere karışmış olup, özellikle de Karadeniz kıyıları halkının dilinde masallaşmış, her şeyiyle efsane olmuş bir gemidir. Osmanlı’nın son dönem ve Cumhuriyet’in ilk dönem devlet adamlarının neredeyse tamamı bu gemiyle seyahat etmiştir.

İlk adı ‘Germanic’ olan Gülcemal, daha sonra Titanic’i inşa edecek olan İngiliz White Stars firması tarafından 1874 yılında Belfast’ta denize indirilmiş ve uzun yıllar Avrupa-Amerika hattında yolcu taşımıştır. 1910 yılında 15 bin altın karşılığında Osmanlı hükümeti tarafından 37 yaşında iken satın alınmıştır. 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından bir süre sonra asker taşımada kullanılmaya başlanan Gülcemal, bir ara hastane gemisi olarak da hizmet vermiştir




Daha sonra Karadeniz, Ege, Akdeniz hatlarında posta seferleri yapan Gülcemal, Amerika’ya giden ilk Türk gemisi olarak da tarihe geçmiştir. Yolcuların çok sevdiği bu iki bacalı gemi, özellikle düzenli posta seferleri yapmaya başladığı Karadeniz halkının sevgilisi olur… Adına posta pulları bile basılır…

Gülcemal’in saltanatı 1950 yılına kadar sürer. 75 yaşındaki yorgun Gülcemal, 1950’de sökülmek üzere bir İtalyan firmasına satılır.

Transcript

         GÜLCEMAL 1874- 1950 Türk denizcilik tarihinin yakın dönemlerinde, efsaneleşmi iki gemisi vardır.

          Bunlardan birisi savaş gemisi olan YAVUZ ; ötekide yıllarca halkın gönlünde taht kuran ünlü yolcu gemisi Gülcemal’dir. 1920 li ve 1930 lu  yıllarda anne babalarımızın, dedelerimizden yıllarca dinlediğimiz manilere, türkülere  özellikle de Karadeniz de yaşayan halkın dilinde masalları her şeyi ile efsane olmuş bir Gülcemal

            142 metre uzunluğunda, 14 metre genişliğinde ve su altında kalan kısmı yaklaşık 10 metre olan, üst güvertesi açık, iki bacalı, dört direkli, 5071 grosstonluk geminin teknesi su geçirmez perdelerle 8 bölmeye ayrılmıştı

         Gemi kendi döneminin bir teknoloji harikası olarak görülmekteydi.

            Geminin yemek ve dinlenme salonları hayli geniş tutulmuş, geniş oyun yerleri , lüks restoranları, göz kamaştırıcı salonları ile lüks oteller ayarında yüzen bir saray görünümündeydi. Geminin birinci mevkiinde 220 yolcu ağırlanıyordu, ikinci mevki kamaraları yoktu ancak alt kısmında 1500 göçmen taşıyabilecek geniş koğuşları vardı. Geminin mürettebatı 130 kişiden oluşuyordu.  1893’te  Amerika'ya Chicago  Sergisi’ne görevli olarak giderken  Liverpool’ dan bu gemiye binen Ubeydullah Efendi  gemiden bahsederken geminin gezinti güvertesinin üstünde köşk şeklinde bir kütüphanesinin olduğunu, yemek salonunun vapurun baş tarafına bakan kısmında büyük bir piyano ve ayna bulunduğunu, kütüphanenin duvarına her sabah saat 9’da bir cetvel asıldığını ve bu cetvelde kalkış limanından kaç mil uzaklaşıldığı, varış limanına kaç mil kaldığı gibi seyirle ilgili güncel bilgilerin yel aldığını, geminin içinde çiçek yetiştirilen bir bahçesinin olduğunu ve yemek masalarına her gün oradan taze çiçek getirildiğini ve gemide her gece konserlerin düzenlendiğini belirtmektedir.

            Denize indirilişinden 21 yıl sonra 1895 yılında gemi yeniden donatılmış, geminin hızını arttıran yeni bir makine takılmış, yeni bir güverte eklenmiş ve bacaları yükseltilmiştir. 13 Şubat 1899 tarihinde, şiddetli kar fırtınası nedeniyle geminin güvertesinde, yelkenlerinde,direklerinde ve bunları tutan halatlarda kar ve buz biriktiğinden gemi aşırı yüklü hale gelmiş ve dibe oturmuş, geminin bir tarafı da rıhtıma yaslanmıştı, şans eseri o sırada New York limanında bulunduğu için kurtarılarak 10 gün sonra tekrar yüzdürülmüştür.

           

            Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi tarafından 25,110.60 altın liraya satın alınan gemiye Sultan V. Mehmet Reşat’ın annesinin adı olan ve "gül çehreli, gül gibi güzel" anlamına gelen Gülcemal adı verildi. Geminin adı ilk dönem kayıtlarda "Gül Cemal" olarak geçti, 1928 yılında Türkiye Seyrisefain İdaresi'ne devredilince "Gülcemal" adı tescil edildi.











Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi tarafından satın alındıktan sonra da Almanya'ya olan bir
seferi sırasında tersaneye alınarak esaslı bir revizyondan geçirilmişti.

             Gemi ilk zamanlarında Türk askerlerini Yemen'e taşıdı.

            Karadeniz limanlarına düzenli düzenli posta seferleri yapmaya başladı.

            1911'de Sultan Reşad onunla Rumeli seyahatine çıktı.

             Balkan Savaşı döneminde Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da kalan son askerleri 19 Haziran 1913'te Seman iskelesinden Gülcemal Vapuru ile Rumeli'nden aynldı.

                Hac zamanlarında binlerce yolcuyu Mekke'ye en yakın liman olan Cidde limanına taşıdı.



            1914'te I.Dünya Savaşı çıktığında Gülcemal asker taşımada kullanılmaya başladı,

            Bir dönem hastane gemisi olarak da hizmet verdi.

                 27 Şubat 1915 tarihinde Ege'den Marmara'ya sızan İngiliz denizaltısı  İstanbul'dan Çanakkale'ye asker taşımakta olan Gülcemal'i 1915 yılının Mayıs ayının başlarında İmralı Adası önlerinde yakalayarak torpillemeyi başardı

            Pruvasından yara alan gemideki askerleri kurtarmak için Şirket-i Hayriye Cemal Kaptan idaresindeki 67 numaralı Kalender adlı yeni vapuru ile 27 numaralı Sahilbent adlı araba vapurunu olay yerine gönderdi. Askerler ve savaş malzemeleri birkaç gün içinde yakındaki Bolayır ve Lapseki iskelelerine taşınırken Gülcemal de yedekte çekilerek 2 yıl sürecek tamiratı için İstanbul'a getirildi.

                Savaşın sonunda Gülcemal 1918-1919 yılları arasındaki mütareke döneminde Yunanistan ve Mısır'daki esir kamplarında tutulmakta olan Alman askerlerini Wilhelmhaven ve Hamburg limanlarına taşıdı.

            Bu arada İstanbul, Selanik ve İskenderiye arasında seferler de yaptı. Kurtuluş Savaşı öncesinde 9.Ordu kumandanı Kazım Karabekir Paşa 12 Nisan 1919 günü İstanbul'dan Trabzon'a Gülcemal ile gitmişti. ]

Amerika'ya 1920 ve 1921 yıllarında toplam 4 sefer yapan Gülcemal, Amerika'ya giden Türk bayraklı ilk gemi olarak Türk Sivil Denizcilik tarihine geçmiştir.

         Türk göçmenleri 1920 yılına kadar seyahat ettiler

            Seferlerden birinde Gülcemal bir talihsizlik sonucu New York limanında yanaşacağı rıhtıma yanlışlıkla bindirerek hasara yol açtı ve Amerikalılar gemiye tedbir koydu ancak Lütfi Kaptan kişisel girişimleriyle gemiyi hacizden kurtarıp İstanbul'a geri getirdi. Gülcemal'in Amerika'ya 4. ve son seferi 21 Ekim 1921 tarihinde oldu



         Gülcemal, Cumhuriyet döneminde Karadeniz, Ege ve Akdeniz hatlarında posta seferlerinde kullanıldı.

         15 Mayıs 1923 tarihinde Trabzon yolunda  Yosun Burnu'nda karaya oturduysa da Alemdar tahlisiye gemisi tarafından kurtarıldı.

         Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi döneminde Yunanistan’dan Türkiye’ye gelecek mübadiller Selanik'ten İstanbul ve İzmir limanlarına Gülcemal Vapuru ile getirildi.

MÜBADİLLER OLAYI

Cumhuriyetten sonra Yunanlılarla Mübadele anlaşması yapıldı. Bu anlaşma ile İstanbuldaki  ve yurdun değişik yerlerinde bulunan rumların , Yunanistandaki Müslüman Türklerin karşılıklı değişimi öngörülüyordu. Orduya Drama ve Kavala bölgelerindeki Türklerin zorunlu gelmesi kararlaştırılmıştı. Bunun için “Mübadele-i Ahali İmdadı Sıhhıye heyetleri “ Ordudaki başkanı Şükrü Deniz Beydi. Orduya ayrılan Muhacirler Ordu Fatsa, Ünyeye paylaştırıldı. Gelenler önce devlet kurumlarına camilere misafirhaneler sonra Rumlardan kalan evlere ve satın alınan yerlere yerleştirildiler.Orduya gelenelr özellikle Düz Mahalleye iskan edildiler. Ergelenler, sağlamlar, üzaydınlar, Erdoğanlar, Onbaşıoğulları gibi sülaleler ….

Gelen göçmenler sanatçı, üretken, zanaatkar, terzi, vs  becerikli olduklarından kısa sürede  Şehre intibak edebildiler. Ordu sosyalleşmede hızlıa gelişti.Tüccar, kasap, terzi, esnaflar .. şehre renk geldi.


                Başkanlığını İsmet Paşa'nın yaptığı Lozan Barış Konferansı Heyeti'ni de bu yıllarda Gülcemal taşımıştır.         Atatürk deniz gezilerini zaman zaman Gülcemal Vapuru ile yaptı.

                 Gülcemal Vapuru 1928 yılında Haliç Taşkızak Tersanesi'nde tamirdeydi.

         1931 yılında Marmara Denizi'nde karaya oturduysa da kurtarıldı.

Son yılları (1937-1950)


         Gülcemal nihayet 1937'de hizmet dışı bırakıldı ve Haliç'e bağlandı. Uluslararası Lloyd kayıtlarında adı en son 1945 yılında yer aldı.

         1949 yılına gelindiğinde limanda ardiye gemisi olarak kullanılıyordu. Ertesi yıl yüzer otel haline getirileceğine dair söylentiler çıktıysa da 75 yaşındaki gemi hurda olarak İtalyanlar'a satıldı.

         1950 yılında bir açık deniz römorkörü tarafından çekilerek limandan çıkarıldı ve sökülmek üzere Messina limanına gönderildi.

1950 yılında söküldüğünde 75 yıllık hizmet ömrüyle o tarihte dünyanın en uzun süre çalışan ikinci gemisi olarak kayıtlara geçmiştir.



ATATÜRK VE GÜLCEMAL

Atatürk'ün Gülcemal Vapuru ile yaptığı deniz gezileri şu şekildedir:

          4 Ocak 1926 tarihinde Mudanya’da Gülcemal Vapurunda tertip edilen baloda bulundu,

         17 Ocak 1933 tarihinde Eskişehir’den trenle Derince’ye geldi oradan Gülcemal Vapuru ile Mudanya’ya gitti.

          28 Ocak 1933 tarihinde Mersin’de Gülcemal Vapuruna geçti. 29 Ocak 1933 tarihinde Gülcemal vapuru ile Antalya’ya geldi.

          30 Ocak 1933 tarihinde Gülcemal vapuru ile Fethiye ve Marmaris koylarını gezdi. 31 Ocak 1933 tarihinde Gülcemal vapuru ile İzmir’e gitti.

          6 Şubat 1933 tarihinde Bilecik ve Bursa’dan Mudanya’ya geldi, Gülcemal Vapuru ile İstanbul’a hareket etti.

         25 Haziran 1934 tarihinde İran Şahı ile birlikte Çanakkale’de Gülcemal vapuruna bindi. 26 Haziran 1934 tarihinde Adalar ve Moda önünden Gülcemal ile geçti, İran Şahı Rıza Pehlevi ile Sarayburnu’ndan gemiden ayrıldı.

Atatürk, 5 Haziran 1926'da Mudanya'da Gülcemal Vapuru Hatıra Defterine şunları yazmıştır.

 " Gülcemal Vapuru'nda gördüğüm intizam ve mükemmeliyet takdire değerdir. Genel Müdür Beyefendi'ye, geminin süvarine ve bütün mürettebatına teşekkür ederim. Gazi M. Kemal"

Gülcemal Vapuru, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Orhan Veli, Rıfat Ilgaz ve Sunay Akın'ın eserlerinde yer almış, Karadeniz manilerine konu olmuştur.

 Çağan Irmak'ın Dedemin İnsanları filminde mübadele zamanları anlatılırken Gülcemal gemisinden bahsedilmiştir

 Karadeniz manilerine konu olmuştur. Her zaman, her yerde söylenegelmiştir.

"hanginiz bilir, benim kadar,
karpuzdan fener yapmasını;
sedefli hançerle, üstüne,
 Gülcemal resmi çizmesini;



Gülcemal... 

Mübadillerin hafızasındaki en net isim. Kiminle konuşsanız, bohçasından bir "Gülcemal" anısı çıkar... 

Kıyıdan sallanan her mendilin ardından giden geminin adıdır Gülcemal...

Çocuklarından ayrılan baba...

Nişanlısını bırakıp giden erdir Gülcemal...

Bir sabah ezanıyla yola çıkmaktır Gülcemal...

Akşam olunca hüzün doldurmaktır kadehe...

Dumanı tüten her baca, biraz Gülcemal'dir...

Aşktır Gülcemal, özlemdir, acıdır, vatandır...

Gülcemal, herşeyden öte; 'ana'dır...



Gülcemal'in Karadeniz insanı için anlamı bir başka... Bir zaman posta taşıyan "gülcemal", mübadeleyle birlikte anlam da değiştiriyor Karadenizliler için. Karadenizli, en çok maniyi de yine Gülcemal'e yazıyor:



Gülcemaldedukleri

Denizi elekleyi

Bacalaridumanli

Kıyılaribekleyi



Gülcemal Gülcemal

Savruluyi dumanıni

Aldın gittin yarımi

Yoktur senin imanın



Ah gülcemal gülcemal

Dört tane direğin var

Aldın benim babamı

Ne hain yüreğin var



Geminin direği yok

İçinde gezeni yok

Türkiye'yi hep gezdim

Babandan güzeli yok



Gemi gelir yan verir

Şehirlere can verir

Benim yarimi gören

Ayak üstü can verir



Gemi geliyor gemi

Dört direkli olacak

Benle sevdalık eden

Çok yürekli olacak


gülcemal dedukleri

denizi elekleyi

bacalari dumanli

kıyılari bekleyi

Gülcemal, halk arasında o kadar sevilmiştir ki, sanki efsaneleşmiş gibiydi. Karadeniz’de pek çok kişi, bu geminin bazı hastalıkları iyi edeceğine inanmaya başlamıştı. Rize’ye gelip de açıkta demirlediği zaman bazı kimselerin hastalarını tedavi etmek amacıyla onları bir kayığa bindirerek Gülcemal’in çevresinde yedi kez dolaştırdıkları anlatılır.


                                                     ORDU TAYYARESİ OLAYI



                Milli Mücadele yıllarında   Yunanlıların teyyarelerine karşılık teyyarelerimizin sayısı sadece 9 tane idi. Bir de bu tayyareler bakımsız ve yetersizdi. Eskişehirde tamir ve bakım araç, gereç yokluğundan itidai usullerle yapılabiliyordu. Çeşitli çalışmalarla büyük taaruz  sıralarında  bu sayı 16 ya çıkarılabilmişti.  Cumhuriye Kurulduktan sonra  Bu yüzden yeni  önlemler , kararlar gerekiyordu. Türk Tayare Cemiyeti kurulmuş çalışmalarına başlamıştı.

Türk tayyare cemiyeti kurulduktan sonra  il ve ilçelerde şubeler açılmış ve  1926 yılından itibaren bağış kampanyaları başlatılmıştı. Tayyareler o il üzerinde dolaşıyor  toplanan paralarla alınan teyyarelere  o ilin adı veriliyordu.

                Kampanya boyunca” efendiler ,  fedakar köylüler ; Tayyareye yardım  iman ve namus borcudur“ diye anonslar her gün yardım için yapılıyordu.  Hatta camilerde hutbeler bile okutuluyordu.
                Ordu’ da da  tayyare için Güzel Ordu Gazetesi  aracılığı ile kampanya başlatılmıştı. Ordu halkı bu kampanyaya önem verdi. Öyleki  köylüler  hayvanlarını bile satmaya başlamıştı.  Bir koç ihalesi bile yapılmış Hüseyin Çavuş adlı vatandaşın 10  liralık hediye ettiği  koç  açık artırmada 24 Tl   bedelle  alıcı bulmuştu. Bu kampanya 2 yıl sürdü. Daha 1927 yılında Ordu adına bir tayyare alınmıştı bile.  Bu tayyare Ordu üzerinde uçacaktı. Yer  bakımında Akyazı çiftliği yada Eskipazar Çiftliği  tartışıldı. Tayyarenin Ordu deniz Kenarına inmesine karar verildi.  8 Temmuzda gelen telgrafa göre Ordu tayyaresinin 10 Temmuzda İstanbuldan kalkacağı ve bazı illere uğramak suretiyle  16 Temmuzda Orduya geleceği haberi verildi.

Halk bunu duyunca heyecan sardı. Bütün köyler  ve kazalardan gelenler bir gün önceden yollara düştüler.  16 Temmuz günü sahili doldurdular.  Ömer Ağa Bahçesi ana baba günü olmuştu.

Tayyare sabah saat 8  de gelecekti. Ancak tayyare  16 temmuz 1928 günü saat  9  a doğru yanında  Polathane Tayyaresi  göründü.  Polathane Tayyaresi yoluna  devam etti. Ordu Tayyaresi şehrin üzerinde birkaç kez tur attı. Gösteriyi  halk merakla, coşkuyla izledi.

                 Ordu Tayyaresi Yalı Camiini yanından Limana indi.  Halk deniz kenarına akın etti. Bir kadın Ellerini açmış “Allahım benim ömrümden kes  kemal Paşaya ver “ diye  bağırıyordu.sen onu bize bağışla yarabbim diye  ağlıyordu.


Pilot Adnan Bey ve makinist Muzaffer Bey karaya çıkıp misafir edildiler. Vali Ali Kemal  Aksüt ‘ün konuşmasından sonra Tayyare Cemiyeti  ikinci başkanı Abdulkadir Bey ordululara teşekkür etmiş ve ardından tayyarenin üzerinde Asıl bayrağı hafifçe kaldırarak Ordu Tayyaresi yazısını halka göstermiştir. Halk coşku içinde alkışlamıştır.

                 Ordulular adına Nufus Müdürü Ali Rıza Şükuh Bey,  Askerlik Daire Başkanı Yüzbaşı Fevzi Bey konuşmalarını yaparak tören bitmiştir.

                Uçak personeli akşama kadar orduyu gezmişler; akşamda Türk Ocağı derneğinde çay partisine katılmışlardır. Ertesi gün halk yine bayram yerine gelmişler coşku içindeydiler. Saat 13 te  Yine Polathane Tayyaresi  geldi Ordu Şehrimizin üzerinde birkaç tur attıktan sonra  saat 15 te  Ordu Tayyaresi de havalandı. Halk ellerini patlatırcasına  teyyareyi ve pilotları alkışlıyor  bazıları hüngür , hüngür ağlıyordu.

                                                 TÜRKÜLERE KONU OLAN TABYABAŞI




                          Tabyabaşı bir sayfiye yeri gibiydi. Deniz seviyesinden yüksekte olduğu için, geçmişte denizden gelebilecek tehlikelere karşı orada askeri topçu bataryaları bulunuyordu. Topçu birlikleri oradan kaldırılınca, o alan ünlü oldu. İnsanlar orayı görmeye geldiler. Zamanla da buluşma alanı haline geldi. Özellikle Pazar günleri, insanlar çevreye yayılır, az da olsa gelen-geçen arabalar izlenir, sohbetler edilirdi. Bu durum da sosyalleşmenin bir başka özelliğini oluştururdu... Burası Ordu için çok önemliydi; şimdiki Sıtkıcan Caddesi şehrin Keçiköy’le birlikte şehrin batıya açılan penceresiydi. Şimdiki sahil yolu olmadığı için Samsun’a, Ankara’ya ve İstanbul’a bu yoldan geçilerek gidilirdi. Tabyabaşı’nın çevresinde çay bahçeleri vardı. Bu bahçelerde transistörlü radyolar dinlenir, gramofon marifetiyle taş plaktan Türk halk ve Türk sanat müziği şarkıları dinlenirdi. Tabyabaşı biraz yüksekte olduğu için yaz-kış püfür-püfür eser, yaz ayları buranın insana verdiği haz çok keyifli olurdu..
             
Yine yeşillendi fındık dalları / Acep ne olacak yarin halleri
Dalgalanıyor pembe şalvarı
Kız allan pullan gel – gel yanıma
Beyaz kollarını dola boynuma

Tabya başında üç kız yan yana
İçlerinden biri pışt dedi bana (göz etti bana)
Sağ olsun (nur olsun) seni doğuran ana / Kız allan ...

Fındık dalları yerlere değer / Yarin bakışları kalbime değer
Ölürüm seni almazsam eğer / Kız allan ...

Yöre: ORDU

Kaynak Kişi: Muhsin Tercan
Derleyen: Nurettin Çamlıdağ



KURUL KAYASI ÇALIŞMALARI VE ÇIKAN TARİHE IŞIK TUTAN ESERLER




                                                      KİBELE HEYKELİ  VE DİĞER ESERLER










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder