ORDU BOZTEPE NİZAMETTİN HAKKI ALAY
ORDU
Ordu Rusumat 4 Gemisi Anıtı Alanı
ORDU RUSUMAT GEMİSİ HİKAYESİ
Büyükşehir Belediyesi Önünde İlkadım Anıtı Önünde Rusümat 4 Gemisi
Ordu da ilkadım anıtının yanında rusmat gemisi heykeli vardır.Bu heykeelin bir hikayesi vardır.İşte çeşitli kaynaklardan derlediğim hikaye.Vatan sevgisi ..............
Lütfen okuyunuz
1919
da İstanbul önlerine toplam 73 düşman zırhlısı demirlemişti.
Bunların
22 tanesi İngiliz bandıralı ,
Bunların
17 tanesi İtalyan bandıralı,
Bunların
12 tanesi Fransız Bandıralı;
Bunların 4 tanesi
Yunan bandıralı ev
Geri
kalanları bazı değişik ülkelerin gönderdiği gemilerdi.
Mustafa
Kemal Anadolu’ya hareket ederken “ Geldikleri gibi giderler “ diyerek üzüntüsü yanında kararlılığını da
belirtiyordu. İstanbul ve Almanyadan, Rusyadan temin edilen mühimmat için Karadeniz Donaması ‘nın
kurulmasını işaret ediyordu. En emin
liman da Karadeniz Ereğlisi ile İnebolu idi. İnebolu’ya inen mühimmat kurtuluş savası bitene kadar cepheye taşınacaktı.
Buna karşılık Türklerin Karadeniz’de 27 küçük
sayılabilecek tekneler Karadeniz
donanmasını teşkil ediyordu. Kurtuluş savaşında Karadeniz’de
Karadeniz Donanmasını teşkil eden
taşıtlar;
Alemdar
gemisi, Serdar Gemisi, Rüsumat 4 gemisi,
1. Aydın
Reis adlı gemi, Preveze gambotları (Küçük savaş gemisi.)
1. Ruslardan
alınan 1 ve 2 numaralı gambotlar.( Küçük savaş gemisi.)
Sinop,
İkdam, Hüdaverdi, Derya, tecribe, Keşşaf,
adlı deniz araçları
Dana
ve şile isimli yelkenliler
Rusyadan
ve Almanyadan getirilen 300 ton cephaneyi ROVROSESKİ - TUAPSE
ve BATUMDAN Trabzon, Samsun,
İneboluya çok zor şartlar altında
taşımışlardır. Bunlardan en fazla zararı Rusumat 4 görmüştür. Atatürk bu taşıma için “Gözüm
Sakarya’da, kulağım İnebolu’da” demiştir. İneboluya gelen mühimmat Sakarya’ya,
Dumlupınar’a, Kocatepe’ye kağnılarla
taşınmaya çalışılıyordu.
Atatürkün Orduya ayak bastığı yer
Rüsumatı 4 temsil eden ; Rüsumat 4 çevre düzenlemesi
Atatürkün Orduya ayak bastığı yer, Rusumat 4 anıtının önünden Boztepeye doğru Bakış
Kurtuluş
savaşında Sakarya Savaşı sırasında Rusya ile anlaşma yapılmış ve Rusya’nın
Türkiye’ye yardımları başlamıştı.Batumdan alınan silahlar ve cephane batıya
güvenli limanlara küçük gemilerle kaçak olarak taşınmaktaydı. Batum’dan çok sayıda silah, mühimmat
taşınması zorunluluğu doğmuştu. Doğu Cephesinde Ermenilerden ele geçirilen
silah ve cephaneler, Sovyetler Birliği’nden alınan yardımlar ve Almanya’dan
gizlice sağlanan silahlar Batum’da toplanıyor ve depolanıyordu.Yardımları haber alan Yunan
gemileri batıdan doğuya; doğudan batıya Karadeniz’i tarayıp gemileri
batırıyorlardı. İŞTE ;
Rusumat
4 adlı küçük eski bir gemi Batum’dan yükünü almış ;( iki adet top, 350 sandık
cephaneyi) yükünü
boşaltacağı yeri öğrenmek ve talimatları almak üzere bir Kurban Bayramı sabahı
Trabzon limanına çıkmıştı. Gemi personelleri paskal Mahmut diye anılan Kaptan Yüzbaşı
Mahmut Gökbora, ikinci kaptan üsteğmen Reşat Talayer, güverte teğmen Fahrettin
Akyollu, Mühendis teğmen Cevat Talu, güverte teğmen Kemalettin Bozkurt ağır
yükün altına girmiş Yükünü sağ salim hedefine ulaştıracaklardı. Bayramlaşıp
dikkatlice yola koyuldular.
17 Temmuz 1921 günü Ordu açıklarında Ordu
liman reisi Dursun Reis Rusumat 4 ü durdurup gemiye çıkıp batıdan ve
doğudan gelen iki yunan gemisinin
Rusumat 4 ü aradığını ve çok yaklaştıklarını haber verdi.Rusumatın 4 ün kıyıya
çekilmesini ve yükünü boşaltması gerektiğini anlattı. Kaptan Mahmut Gemiyi kumluğa oturttu.Rusumat 4ÜN boşaltılması işini Mavnacı triyonun icra motoru Hakkı GÜRSOY ( REİS ) üstlendi. Kayıklarla bir gidiş
bir geliş koridoru oluşturdular. önem arz eden yük Hakkı Reisin mavnasına yüklendi.Kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu herkes yükü askerlik şubesinin taş mahzenine
taşıdılar.Hakkı Reisin mavnası Saray Hamamının arkasına çekildi ve üzeri hamamın odunları ile kamufle edildi.Yunan gemisi yaklaşıyordu.Gemiyi yakmaları için bir fikir
yürüttüler. Gemiyi batırıp kaptan köşkünde ateş yakma ve güverteyi kömür
karaları ile kirletme ve dolayısıyla
yanan işe yaramaz işi bitik gemi havası verilecekti.Önce gemi suyla doldurularak
batırıldı.Kaptan köşkü ile direkler su üstünde kalmıştı.
NOT : O yıllarda mavna birlikleri var ve birlikte açıktaki gemilere yük ve yolcu taşırlardı. Mavnacı başı Başı Nezir Efendi( oral ); Toplayıcı otoritesi; Civan Ali (ÇAĞLAR) ,İcra Motoru ise Hakkı Gürsoy idi. Hakkı Gürsoy ; gazeteci Ali Rıza Gürsoy'un amcası idi. Okur yazar olmadığı halde akıllı , hatırı sayılır , işbilir kimse idi.
Belediyeden (Belediye
Başkanı Furtunzade Yusuf Sırrı Bey) alınan fındık kabuğu kömürü ve fındık yağı ile düşünce aynen uygulandı.Bir teneke gaz yağı
Kaptan köşküne dökülerek yakıldı.Herkes sahilden çekilmiş birkaç kişi kalmış
onlarda uzaktan durumu izliyorlardı.
Yunan gemileri sağlı sollu gelen gelerek işaretleştiler. Yunan subayları
dürbünle kıyıları izlediler ve 12 sandal ve bir müfreze ile aradıkları Rüsumat
4 ün etrafında dolanmaya başladılar. Bu sırada yanan bir direk gürültü ile suya
düşünce Yunan müfrezesi gemilerine geri döndüler. Batıdan gelen doğuya; doğudan
gelen batıya doğru devam ettiler.Ertesi gün sonra İstanbul gazetelerinde Aranan
Rüsumat 4 ün yandığını, battığını duyurdular.Daha sonra Batumdada rusumat 4 batırıldı
haberi yayıldı.
Şimdi Rüsumat4 ün yüzdürülmesi işi
gerekiyordu. Yine halkın yardımı ile geminin suyu boşaltılmaya çalışıldı.Fakat
gemi yüzdürülemedi. İmdada Hamdi Karadeniz adlı bir genç yetişti. Gemiden suyun boşalması için kriştin valfı denen parçayı takmayı başardı. Bir gemi ve tulumbası gerekiyordu. Ertesi günü Remo
adlı bir İtalyan yolcu gemisi geldi.Yükünü
boşaltınca o gemiden yardım istendi.Remo
adlı geminin kaptanı yardımcı oldu, su tamamen boşaltıldı. Fakat Gemi
yine yüzdürülemedi. Bunun üzerine tekrar Belediyeden fındık kabuğu ve fındık
yağı temin edilerek kazanlar yakıldı. Fındık yağı ile tüm makineler
temizlendi.Motorlar çalıştırıldı. Gemi sevinç çığlıkları ile hareketlendi. İşte
gemi tekrar işe koyulmaya 10. seferine hazırlanmak üzere Batuma doğru
hareketlendi.20 Temmuz 1921 Gemi Batum’a girince battığını haber alan gemiler
ve halk sevinç naraları attılar. Remo gemisi tayfaları ve Rüsumat personeli
kutlamalarda bulundular.
Not 2 1915 yıllarında Ordu, Giresun, Rize , Gümüşhane Trabzon vilayeti olarak anılıyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları vardı.Bu durum 1919 Paris Konferansında dile getirilmişti. Her sancakta bir temsilci( Metropolit ) vardı. Ordudaki temsilcisi Metropolit Meletiyus adlı bir rumdu. Bu meltiyusun çalışmaları Ordudaki vatanseverlerin canını sıkıyodu. Meletiyus ara sıra Trabzona gidiyor, Orduya geliyor çalışmalarında hayli can sıkmıştı. İstanbula gitmiş orduya dönüyordu. Ordu Emniyet Amiri ;Serkomiser Ali bey ( ONAT) İstanbuldan gelen gemiyi salgın hastalık var diye ; mavnalara emir vererek kenara getirilmesine izin vermedi. Meletiyus Trabzona gitmek zorunda kalıp Durumu Ankara'ya şikayet etti.. Ankara cevabında yönetimin Emniyet amirinde olup onun kararlarının geçerli olduğunu ilettiler.
Yine O yıllarda yolcu gemileri başka güvenlik gemileri refakatinde hareket ederlerdi. Zenginlerin seyahat ettiği gemilerin ünlüsü Fransız gemisi PAKE VAPURU idi ki Yuna savaş gemisi refakatindeydi.
Pake Trabzondan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu
almak için uğrar. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı
şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan
tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini ister.
Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı
Reis ve arkadaşları limanı işgal ederler
ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan
Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna
aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka
Müdürünü tartaklar. Pake yolcu ve yük
alamadan İstanbul’ a gider.
Bir
aylık onarımdan sonra 10. seferine
çıktı.Gazi Rüsumat4 Yükünü Samsun limanında
boşaltı.
Yine
Batuma dönerken Eynesil yakınlarında iki düşman gemisi tarafından
sıkıştırıldı.Gemi batırıldı ve Kaptan Mahmut gemiden atlayarak Trabzonlu Osman Çavuş yardımı ile kurtuldu. 29 Eylül 337 (1921) saat 09.20’
Rusumat 4 gemisi tekrar
yüzdürülmek istendi ise de çalıştırılamadı ve terk edildi. Personel başka
yerlerde görevlendirildi.
ORDU RUSUMAT ÇEVRE DÜZENLEMESİNDE RUSUMAT 4 GEMİSİ
Rüsumat’ın Batum ile Samsun
arasında 11 sefer yaptığı, bu seferlerde 1070 tüfek, 7459 sandık mermi, 993
kasatura, 8 top, 2244 sandık top mermisini batı cephesi komutanlığı emrine
ulaştırdığı kayıtlıdır. Hakkı ALAY
30 ekim 2012 Ordu
RUSUMAT 4 SERÜVENİNDE EMEĞİ GEÇENLERE MİNNET VE SEVGİLERİMİZİ SUNUYORUZ.
RÜSUMAT NO: 4
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün Hamidiye Kruvazörü ile Orduya ayakbastığı yerde Ayışığı Sahasında : Bu Rüsumat No: 4 olayını anlatan birebir anıt replikası yapılmaktadır. 2022 Nisan ayında yapımının biteceği söylenmektedir.
Böylece bu olayın kahramanlık destanı gelecek kuşaklara tanıtılacak olan bu tesislerde;
Gemi teşhir alanı, Açık hava Müzesi, bulunup tesis Mayıs 2022 de 1.Rüsumat Karadeniz Sempozyumu ve Kent Şenlikleri etkinliği ile açılışı yapılacaktır.

Mustafa Kemal Milli Mücadele başlarında Tekalifi
Milliye Emirleri yayınladı. Bunların biri de Askerlerin ihtiyaçları
Milletten karşılığı ödenerek tedarik
edilecek ve karşılık ödenmeden alınanların kişileri de payelendirilecek,
onurlandırılacaktı. Doğu bölgesinden
tedarik edilenler Samsun’a, İneboluya taşınacak; oradan batı cephesine
intikali sağlanacaktı.
Yine Hakkı Reis
yükünü Samsunda boşaltırken çok yağmur
yağar. Buna rağmen kadınlarda olmak üzere yükler boşaltılıyordu. Kadının yanında küçük
çocuğu da var olmasına rağmen yük taşıması Hakkı Reisin dikkatini çeker. Hemen gocuğunu
ona verir ve çocuğuna korumasını söyler.
Kadın gocuğu alır ve mühimmatın üzerine
örter. Hakkı Reis niçin öyle yapıyorsun çocuğun ıslanıyor deyince. Reis Bey ben
yine çocuk doğururum ama vatanı bulamam deyiverince Hakkı Reis ağlamamak için Oradan uzaklaşır.
KISA BİR HİKAYE;
1920 li yıllarda yük ve insan taşımacılığı deniz yoluyla yapılıyordu. Taşımacılıkta bir güvenlik gemisi de refakat ederdi. Fransız PAKE GEMİSİ genellikle zengin kimseleri taşır ve Yunan savaş gemisi refakatinde seyrederdi. Pake Trabzon'dan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu almak için uğradı. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini istedi.
Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı Reis ve arkadaşları limanı işgal ederler ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka Müdürünü tartaklar. Pake yolcu ve yük alamadan İstanbul’ a gider.
Not: 1915 yıllarında Ordu, Giresun, Gümüşhane, Rize Trabzon vilayeti olarak geçiyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları yürütülüyordu. Bu paris konferansında dile getirilmiş ve faaliyetler hızlanmıştı. Her sancakta bir Metropolit görevlendirilmişti. Ordu metropoliti Meletiyus adlı bir kimseydi. Meletiyus sık sık Trabzon’a gidiyor zararlı çalışmaları Ordu halkında endişe , rahatsızlık yaratıyordu. Bir ara İstanbul’a gitmiş ve Orduya dönüyordu.
Ordu emniyet amiri ; Serkomiser Ali Bey ( Onat), İstanbuldan gelen gemiyi Orduda salgın hastalık var, yolcular Orduya inemezler deyip mavnaların sefer yapmamasını istedi. Peremeler( mavnalar ) bekledi Meletiyus Trabzona giderek Ordu eminyet amirini Ankara’ya şikayet etti. Ankara idarenin Ordu Emniyetinde olduğunu ifade edince Meletiyus İstanbul’a yerleşti.


GÜLCEMAL GEMİSİ EFSANESİ
GÜLCEMAL EFSANEVÎ BİR GEMİDİR
Gülcemal efsanevî bir gemidir… Denizcilik tarihimizde
efsaneleşen iki gemiden birisi olan Gülcemal –diğeri Yavuz zırhlısı- Osmanlı
Padişahı Sultan Reşad’ın Annesinin adını taşır. Adı mânilere, türkülere,
şiirlere karışmış olup, özellikle de Karadeniz kıyıları halkının dilinde
masallaşmış, her şeyiyle efsane olmuş bir gemidir. Osmanlı’nın son dönem ve
Cumhuriyet’in ilk dönem devlet adamlarının neredeyse tamamı bu gemiyle seyahat
etmiştir.
İlk adı ‘Germanic’ olan Gülcemal, daha sonra Titanic’i inşa
edecek olan İngiliz White Stars firması tarafından 1874 yılında Belfast’ta
denize indirilmiş ve uzun yıllar Avrupa-Amerika hattında yolcu taşımıştır. 1910
yılında 15 bin altın karşılığında Osmanlı hükümeti tarafından 37 yaşında iken
satın alınmıştır. 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından bir süre sonra
asker taşımada kullanılmaya başlanan Gülcemal, bir ara hastane gemisi olarak da
hizmet vermiştir
Daha sonra Karadeniz, Ege, Akdeniz
hatlarında posta seferleri yapan Gülcemal, Amerika’ya giden ilk Türk gemisi
olarak da tarihe geçmiştir. Yolcuların çok sevdiği bu iki bacalı gemi,
özellikle düzenli posta seferleri yapmaya başladığı Karadeniz halkının sevgilisi
olur… Adına posta pulları bile basılır…
Gülcemal’in
saltanatı 1950 yılına kadar sürer. 75 yaşındaki yorgun Gülcemal, 1950’de
sökülmek üzere bir İtalyan firmasına satılır.
GÜLCEMAL 1874- 1950 Türk
denizcilik tarihinin yakın dönemlerinde, efsaneleşmi iki gemisi vardır.
Bunlardan birisi savaş gemisi olan YAVUZ ; ötekide
yıllarca halkın gönlünde taht kuran ünlü yolcu gemisi Gülcemal’dir. 1920 li ve
1930 lu yıllarda anne babalarımızın,
dedelerimizden yıllarca dinlediğimiz manilere, türkülere özellikle de Karadeniz de yaşayan halkın
dilinde masalları her şeyi ile efsane olmuş bir Gülcemal
142
metre uzunluğunda, 14 metre genişliğinde ve su altında kalan kısmı yaklaşık 10
metre olan, üst güvertesi açık, iki bacalı, dört direkli, 5071 grosstonluk
geminin teknesi su geçirmez perdelerle 8 bölmeye ayrılmıştı
Gemi kendi döneminin bir teknoloji harikası olarak
görülmekteydi.
Geminin
yemek ve dinlenme salonları hayli geniş tutulmuş, geniş oyun yerleri , lüks
restoranları, göz kamaştırıcı salonları ile lüks oteller ayarında yüzen bir
saray görünümündeydi. Geminin birinci mevkiinde 220 yolcu ağırlanıyordu, ikinci
mevki kamaraları yoktu ancak alt kısmında 1500 göçmen taşıyabilecek geniş
koğuşları vardı. Geminin mürettebatı 130 kişiden oluşuyordu. 1893’te Amerika'ya
Chicago Sergisi’ne görevli olarak giderken Liverpool’ dan bu gemiye binen Ubeydullah Efendi
gemiden bahsederken geminin gezinti
güvertesinin üstünde köşk şeklinde bir kütüphanesinin olduğunu, yemek salonunun
vapurun baş tarafına bakan kısmında büyük bir piyano ve ayna bulunduğunu,
kütüphanenin duvarına her sabah saat 9’da bir cetvel asıldığını ve bu cetvelde
kalkış limanından kaç mil uzaklaşıldığı, varış limanına kaç mil kaldığı gibi
seyirle ilgili güncel bilgilerin yel aldığını, geminin içinde çiçek
yetiştirilen bir bahçesinin olduğunu ve yemek masalarına her gün oradan taze
çiçek getirildiğini ve gemide her gece konserlerin düzenlendiğini
belirtmektedir.
Denize
indirilişinden 21 yıl sonra 1895 yılında gemi yeniden donatılmış, geminin
hızını arttıran yeni bir makine takılmış, yeni bir güverte eklenmiş ve bacaları
yükseltilmiştir. 13 Şubat 1899 tarihinde, şiddetli kar fırtınası nedeniyle
geminin güvertesinde, yelkenlerinde,direklerinde ve bunları tutan halatlarda
kar ve buz biriktiğinden gemi aşırı yüklü hale gelmiş ve dibe oturmuş, geminin
bir tarafı da rıhtıma yaslanmıştı, şans eseri o sırada New York limanında
bulunduğu için kurtarılarak 10 gün sonra tekrar yüzdürülmüştür.
Osmanlı
Seyr-i Sefain İdaresi tarafından 25,110.60 altın liraya satın alınan gemiye
Sultan
V. Mehmet Reşat’ın
annesinin adı olan ve "
gül çehreli,
gül gibi güzel" anlamına gelen
Gülcemal adı verildi. Geminin adı
ilk dönem kayıtlarda "Gül Cemal" olarak geçti, 1928 yılında Türkiye
Seyrisefain İdaresi'ne devredilince "Gülcemal" adı tescil edildi.
Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi tarafından
satın alındıktan sonra da
Almanya'ya olan bir
seferi sırasında
tersaneye alınarak esaslı bir revizyondan geçirilmişti.
Gemi ilk zamanlarında Türk askerlerini Yemen'e taşıdı.
Karadeniz
limanlarına düzenli düzenli posta seferleri yapmaya başladı.
1911'de
Sultan Reşad onunla Rumeli seyahatine çıktı.
Balkan Savaşı
döneminde Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da kalan son askerleri 19 Haziran
1913'te Seman iskelesinden Gülcemal Vapuru ile Rumeli'nden aynldı.
Hac zamanlarında
binlerce yolcuyu Mekke'ye en yakın liman
olan Cidde limanına taşıdı.
1914'te
I.Dünya Savaşı
çıktığında Gülcemal asker taşımada kullanılmaya başladı,
Bir dönem hastane gemisi olarak da
hizmet verdi.
27 Şubat 1915
tarihinde Ege'den Marmara'ya
sızan İngiliz denizaltısı İstanbul'dan Çanakkale'ye asker
taşımakta olan Gülcemal'i 1915 yılının Mayıs ayının başlarında İmralı Adası
önlerinde yakalayarak torpillemeyi başardı
Pruvasından
yara alan gemideki askerleri kurtarmak için Şirket-i Hayriye
Cemal Kaptan idaresindeki 67 numaralı Kalender adlı yeni vapuru
ile 27 numaralı Sahilbent adlı araba vapurunu olay yerine gönderdi.
Askerler ve savaş malzemeleri birkaç gün içinde yakındaki Bolayır ve Lapseki iskelelerine taşınırken Gülcemal de
yedekte çekilerek 2 yıl sürecek tamiratı için İstanbul'a getirildi.
Savaşın sonunda Gülcemal 1918-1919 yılları arasındaki
mütareke döneminde Yunanistan ve Mısır'daki esir
kamplarında tutulmakta olan Alman askerlerini Wilhelmhaven ve Hamburg limanlarına taşıdı.
Amerika'ya
1920 ve 1921 yıllarında toplam 4 sefer yapan Gülcemal, Amerika'ya
giden Türk bayraklı ilk gemi olarak Türk Sivil Denizcilik tarihine geçmiştir.
Türk
göçmenleri 1920 yılına kadar seyahat ettiler
Seferlerden
birinde Gülcemal bir talihsizlik sonucu New York limanında yanaşacağı rıhtıma
yanlışlıkla bindirerek hasara yol açtı ve Amerikalılar gemiye tedbir koydu
ancak Lütfi Kaptan kişisel girişimleriyle gemiyi hacizden kurtarıp İstanbul'a
geri getirdi. Gülcemal'in Amerika'ya 4. ve son seferi 21 Ekim 1921 tarihinde
oldu
Gülcemal,
Cumhuriyet döneminde Karadeniz, Ege ve Akdeniz
hatlarında posta seferlerinde kullanıldı.
15
Mayıs 1923 tarihinde Trabzon yolunda Yosun
Burnu'nda karaya oturduysa da Alemdar tahlisiye gemisi tarafından
kurtarıldı.
MÜBADİLLER OLAYI
Cumhuriyetten sonra Yunanlılarla Mübadele anlaşması
yapıldı. Bu anlaşma ile İstanbuldaki ve
yurdun değişik yerlerinde bulunan rumların , Yunanistandaki Müslüman Türklerin
karşılıklı değişimi öngörülüyordu. Orduya Drama ve Kavala bölgelerindeki
Türklerin zorunlu gelmesi kararlaştırılmıştı. Bunun için “Mübadele-i Ahali
İmdadı Sıhhıye heyetleri “ Ordudaki başkanı Şükrü Deniz Beydi. Orduya ayrılan
Muhacirler Ordu Fatsa, Ünyeye paylaştırıldı. Gelenler önce devlet kurumlarına
camilere misafirhaneler sonra Rumlardan kalan evlere ve satın alınan yerlere
yerleştirildiler.Orduya gelenelr özellikle Düz Mahalleye iskan edildiler.
Ergelenler, sağlamlar, üzaydınlar, Erdoğanlar, Onbaşıoğulları gibi sülaleler ….
Gelen göçmenler sanatçı, üretken, zanaatkar, terzi,
vs becerikli olduklarından kısa
sürede Şehre intibak edebildiler. Ordu
sosyalleşmede hızlıa gelişti.Tüccar, kasap, terzi, esnaflar .. şehre renk
geldi.
Başkanlığını İsmet Paşa'nın
yaptığı Lozan Barış Konferansı
Heyeti'ni de bu yıllarda Gülcemal taşımıştır. Atatürk deniz gezilerini zaman
zaman Gülcemal Vapuru ile yaptı.
Gülcemal Vapuru
1928 yılında Haliç Taşkızak Tersanesi'nde
tamirdeydi.
1931
yılında Marmara Denizi'nde karaya oturduysa da kurtarıldı.
Son yılları
(1937-1950)
Gülcemal
nihayet 1937'de hizmet dışı bırakıldı ve Haliç'e bağlandı. Uluslararası Lloyd
kayıtlarında adı en son 1945 yılında yer aldı.
1949
yılına gelindiğinde limanda ardiye gemisi olarak kullanılıyordu. Ertesi yıl
yüzer otel haline getirileceğine dair söylentiler çıktıysa da 75 yaşındaki gemi
hurda olarak İtalyanlar'a
satıldı.
1950
yılında bir açık deniz römorkörü tarafından çekilerek limandan çıkarıldı ve
sökülmek üzere Messina
limanına gönderildi.
1950 yılında söküldüğünde 75 yıllık hizmet
ömrüyle o tarihte dünyanın en uzun süre çalışan ikinci gemisi olarak kayıtlara
geçmiştir.
ATATÜRK VE GÜLCEMAL
Atatürk'ün
Gülcemal Vapuru ile yaptığı deniz gezileri şu şekildedir:
4 Ocak 1926 tarihinde Mudanya’da Gülcemal Vapurunda tertip edilen baloda
bulundu,
17
Ocak 1933 tarihinde Eskişehir’den
trenle Derince’ye
geldi oradan Gülcemal Vapuru ile Mudanya’ya gitti.
28 Ocak 1933 tarihinde Mersin’de Gülcemal Vapuruna geçti. 29 Ocak 1933
tarihinde Gülcemal vapuru ile Antalya’ya geldi.
30 Ocak 1933 tarihinde Gülcemal vapuru ile Fethiye ve Marmaris koylarını gezdi. 31 Ocak 1933 tarihinde
Gülcemal vapuru ile İzmir’e gitti.
6 Şubat 1933 tarihinde Bilecik ve Bursa’dan Mudanya’ya geldi, Gülcemal
Vapuru ile İstanbul’a hareket etti.
25
Haziran 1934 tarihinde İran Şahı ile birlikte Çanakkale’de
Gülcemal vapuruna bindi. 26 Haziran 1934 tarihinde Adalar ve Moda önünden
Gülcemal ile geçti, İran Şahı Rıza Pehlevi
ile Sarayburnu’ndan
gemiden ayrıldı.
Atatürk, 5 Haziran 1926'da Mudanya'da
Gülcemal Vapuru Hatıra Defterine şunları yazmıştır.
"
Gülcemal Vapuru'nda gördüğüm intizam ve mükemmeliyet takdire değerdir. Genel
Müdür Beyefendi'ye, geminin süvarine ve bütün mürettebatına teşekkür ederim.
Gazi M. Kemal"
Çağan
Irmak'ın Dedemin İnsanları filminde mübadele zamanları anlatılırken Gülcemal
gemisinden bahsedilmiştir
Karadeniz manilerine
konu olmuştur. Her zaman, her yerde söylenegelmiştir.
"hanginiz bilir, benim
kadar,
karpuzdan fener yapmasını;
sedefli hançerle, üstüne, Gülcemal resmi çizmesini;
Mübadillerin
hafızasındaki en net isim. Kiminle konuşsanız, bohçasından bir
"Gülcemal" anısı çıkar...
Kıyıdan
sallanan her mendilin ardından giden geminin adıdır Gülcemal...
Çocuklarından
ayrılan baba...
Nişanlısını
bırakıp giden erdir Gülcemal...
Bir sabah
ezanıyla yola çıkmaktır Gülcemal...
Akşam olunca
hüzün doldurmaktır kadehe...
Dumanı tüten
her baca, biraz Gülcemal'dir...
Aşktır
Gülcemal, özlemdir, acıdır, vatandır...
Gülcemal,
herşeyden öte; 'ana'dır...
Gülcemal'in
Karadeniz insanı için anlamı bir başka... Bir zaman posta taşıyan
"gülcemal", mübadeleyle birlikte anlam da değiştiriyor Karadenizliler
için. Karadenizli, en çok maniyi de yine Gülcemal'e yazıyor:
Gülcemal,
halk arasında o kadar sevilmiştir ki, sanki efsaneleşmiş gibiydi. Karadeniz’de
pek çok kişi, bu geminin bazı hastalıkları iyi edeceğine inanmaya başlamıştı.
Rize’ye gelip de açıkta demirlediği zaman bazı kimselerin hastalarını tedavi
etmek amacıyla onları bir kayığa bindirerek Gülcemal’in çevresinde yedi kez
dolaştırdıkları anlatılır.
Milli
Mücadele yıllarında Yunanlıların
teyyarelerine karşılık teyyarelerimizin sayısı sadece 9 tane idi. Bir de bu
tayyareler bakımsız ve yetersizdi. Eskişehirde tamir ve bakım araç, gereç
yokluğundan itidai usullerle yapılabiliyordu. Çeşitli çalışmalarla büyük
taaruz sıralarında bu sayı 16 ya çıkarılabilmişti. Cumhuriye Kurulduktan sonra Bu yüzden yeni önlemler , kararlar gerekiyordu. Türk Tayare
Cemiyeti kurulmuş çalışmalarına başlamıştı.
Türk tayyare cemiyeti kurulduktan sonra il ve ilçelerde şubeler açılmış ve 1926 yılından itibaren bağış kampanyaları
başlatılmıştı. Tayyareler o il üzerinde dolaşıyor toplanan paralarla alınan teyyarelere o ilin adı veriliyordu.
Kampanya
boyunca” efendiler , fedakar köylüler ;
Tayyareye yardım iman ve namus borcudur“
diye anonslar her gün yardım için yapılıyordu. Hatta camilerde hutbeler bile okutuluyordu.
Ordu’
da da tayyare için Güzel Ordu
Gazetesi aracılığı ile kampanya
başlatılmıştı. Ordu halkı bu kampanyaya önem verdi. Öyleki köylüler
hayvanlarını bile satmaya başlamıştı. Bir koç ihalesi bile yapılmış Hüseyin Çavuş
adlı vatandaşın 10 liralık hediye
ettiği koç açık artırmada 24 Tl bedelle alıcı bulmuştu. Bu kampanya 2 yıl sürdü. Daha
1927 yılında Ordu adına bir tayyare alınmıştı bile. Bu tayyare Ordu üzerinde uçacaktı. Yer bakımında Akyazı çiftliği yada Eskipazar
Çiftliği tartışıldı. Tayyarenin Ordu
deniz Kenarına inmesine karar verildi. 8
Temmuzda gelen telgrafa göre Ordu tayyaresinin 10 Temmuzda İstanbuldan
kalkacağı ve bazı illere uğramak suretiyle
16 Temmuzda Orduya geleceği haberi verildi.
Halk bunu duyunca heyecan sardı. Bütün köyler ve kazalardan gelenler bir gün önceden
yollara düştüler. 16 Temmuz günü sahili
doldurdular. Ömer Ağa Bahçesi ana baba
günü olmuştu.
Tayyare sabah saat 8
de gelecekti. Ancak tayyare 16
temmuz 1928 günü saat 9 a doğru yanında Polathane Tayyaresi göründü. Polathane Tayyaresi yoluna devam etti. Ordu Tayyaresi şehrin üzerinde
birkaç kez tur attı. Gösteriyi halk
merakla, coşkuyla izledi.
Ordu Tayyaresi Yalı Camiini yanından Limana
indi. Halk deniz kenarına akın etti. Bir
kadın Ellerini açmış “Allahım benim ömrümden kes kemal Paşaya ver “ diye bağırıyordu.sen onu bize bağışla yarabbim
diye ağlıyordu.
Pilot Adnan Bey ve makinist Muzaffer Bey karaya çıkıp
misafir edildiler. Vali Ali Kemal Aksüt ‘ün
konuşmasından sonra Tayyare Cemiyeti
ikinci başkanı Abdulkadir Bey ordululara teşekkür etmiş ve ardından
tayyarenin üzerinde Asıl bayrağı hafifçe kaldırarak Ordu Tayyaresi yazısını
halka göstermiştir. Halk coşku içinde alkışlamıştır.
Ordulular adına Nufus Müdürü Ali Rıza Şükuh
Bey, Askerlik Daire Başkanı Yüzbaşı Fevzi
Bey konuşmalarını yaparak tören bitmiştir.
Uçak
personeli akşama kadar orduyu gezmişler; akşamda Türk Ocağı derneğinde çay
partisine katılmışlardır. Ertesi gün halk yine bayram yerine gelmişler coşku
içindeydiler. Saat 13 te Yine Polathane
Tayyaresi geldi Ordu Şehrimizin üzerinde
birkaç tur attıktan sonra saat 15
te Ordu Tayyaresi de havalandı. Halk ellerini
patlatırcasına teyyareyi ve pilotları
alkışlıyor bazıları hüngür , hüngür
ağlıyordu.
TÜRKÜLERE KONU OLAN TABYABAŞI

Tabyabaşı bir sayfiye yeri gibiydi. Deniz seviyesinden yüksekte olduğu için, geçmişte denizden gelebilecek tehlikelere karşı orada askeri topçu bataryaları bulunuyordu. Topçu birlikleri oradan kaldırılınca, o alan ünlü oldu. İnsanlar orayı görmeye geldiler. Zamanla da buluşma alanı haline geldi. Özellikle Pazar günleri, insanlar çevreye yayılır, az da olsa gelen-geçen arabalar izlenir, sohbetler edilirdi. Bu durum da sosyalleşmenin bir başka özelliğini oluştururdu... Burası Ordu için çok önemliydi; şimdiki Sıtkıcan Caddesi şehrin Keçiköy’le birlikte şehrin batıya açılan penceresiydi. Şimdiki sahil yolu olmadığı için Samsun’a, Ankara’ya ve İstanbul’a bu yoldan geçilerek gidilirdi. Tabyabaşı’nın çevresinde çay bahçeleri vardı. Bu bahçelerde transistörlü radyolar dinlenir, gramofon marifetiyle taş plaktan Türk halk ve Türk sanat müziği şarkıları dinlenirdi. Tabyabaşı biraz yüksekte olduğu için yaz-kış püfür-püfür eser, yaz ayları buranın insana verdiği haz çok keyifli olurdu..
Yine yeşillendi fındık dalları / Acep ne olacak yarin halleri
Dalgalanıyor pembe şalvarı
Kız allan pullan gel – gel yanıma
Beyaz kollarını dola boynuma
Tabya başında üç kız yan yana
İçlerinden biri pışt dedi bana (göz etti bana)
Sağ olsun (nur olsun) seni doğuran ana / Kız allan ...
Fındık dalları yerlere değer / Yarin bakışları kalbime değer
Ölürüm seni almazsam eğer / Kız allan ...
Yöre: ORDU
Kaynak Kişi: Muhsin Tercan
Derleyen: Nurettin Çamlıdağ
KURUL KAYASI ÇALIŞMALARI VE ÇIKAN TARİHE IŞIK TUTAN ESERLER
KİBELE HEYKELİ VE DİĞER ESERLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder