ORDU TARİHİ -TARİHİ RUSUMAT 4 OLAYI --AYANLAR -SÜLALELER ATATÜRK ÜN ORDUYA GELİŞİ --





















 1900 BAŞLARINDA ORDU





                                    




                                                  1950 LERDE ORDU




1940-1950 YILLARDA ORDU
                                                   



2021 YILI ORDU






XXX




,KEÇİKÖYLÜ BALIKÇILAR 




















RUSUMAT 4 KAHRAMANLARI





ORDU RUSUMAT GEMİSİ HİKAYESİ

Ordu da ilkadım anıtının yanında rusmat gemisi heykeli vardır.Bu heykeelin bir hikayesi vardır.İşte çeşitli kaynaklardan derlediğim hikaye.Vatan sevgisi ..............
7



2022 YILI RUSUMAT 4  ÇEVRE DÜZENLEMESİ 



Lütfen okuyunuz

Rüsumat 4  hikayesi
Kurtuluş savaşında Sakarya Savaşı sırasında Rusya ile anlaşma yapılmış ve Rusya’nın Türkiye’ye yardımları başlamıştı.Batumdan alınan silahlar ve cephane batıya güvenli limanlara küçük gemilerle kaçak olarak taşınmaktaydı. Batum’dan çok sayıda silah, mühimmat taşınması zorunluluğu doğmuştu. Doğu Cephesinde Ermenilerden ele geçirilen silah ve cephaneler, Sovyetler Birliği’nden alınan yardımlar ve Almanya’dan gizlice sağlanan silahlar Batum’da toplanıyor ve depolanıyordu.Yardımları haber alan Yunan gemileri batıdan doğuya; doğudan batıya Karadeniz’i tarayıp gemileri batırıyorlardı. İŞTE ;
Rusumat 4 adlı küçük bir gemi Batum’dan yükünü almış ;( iki adet top, 350 sandık cephaneyi) yükünü boşaltacağı yeri öğrenmek ve talimatları almak üzere bir Kurban Bayramı sabahı Trabzon limanına çıkmıştı. Gemi personelleri paskal Mahmut diye anılan Kaptan Yüzbaşı Mahmut Gökbora, ikinci kaptan üsteğmen Reşat Talayer, güverte teğmen Fahrettin Akyollu, Mühendis teğmen Cevat Talu, güverte teğmen Kemalettin Bozkurt ağır yükün altına girmiş Yükünü sağ salim hedefine ulaştıracaklardı. Bayramlaşıp dikkatlice yola koyuldular.
     17 Temmuz 1921 günü Ordu açıklarında Ordu liman reisi Dursun Reis Rusumat 4 ü durdurup gemiye çıkıp batıdan ve doğudan  gelen iki yunan gemisinin Rusumat 4 ü aradığını ve çok yaklaştıklarını haber verdi.Rusumatın 4 ün kıyıya çekilmesini ve yükünü boşaltması gerektiğini anlattı. Kaptan Mahmut  Gemiyi kumluğa oturttu.Rusumat 4ÜN boşaltılması işini Mavnacı triyonun icra motoru Hakkı GÜRSOY ( REİS ) üstlendi. Kayıklarla bir gidiş bir geliş koridoru oluşturdular. önem arz eden yük Hakkı Reisin mavnasına  yüklendi.Kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu  herkes yükü askerlik şubesinin taş mahzenine taşıdılar.Hakkı Reisin mavnası  Saray Hamamının arkasına çekildi ve üzeri hamamın odunları ile kamufle edildi.Yunan gemisi yaklaşıyordu.Gemiyi yakmaları için bir fikir yürüttüler. Gemiyi batırıp kaptan köşkünde ateş yakma ve güverteyi kömür karaları ile kirletme ve dolayısıyla  yanan işe yaramaz işi bitik gemi havası verilecekti.Önce gemi suyla doldurularak batırıldı.Kaptan köşkü ile direkler su üstünde kalmıştı. 

NOT : O yıllarda mavna birlikleri var ve birlikte  açıktaki gemilere yük ve yolcu taşırlardı. Mavnacı başı Başı Nezir Efendi( oral ); Toplayıcı otoritesi; Civan Ali (ÇAĞLAR) ,İcra Motoru ise Hakkı Gürsoy idi. Hakkı Gürsoy ; gazeteci Ali Rıza Gürsoy'un amcası idi. Okur yazar olmadığı halde akıllı , hatırı sayılır , işbilir kimse idi.



Rusumat 4 gemisi Orduya geldiği tarihte   Ziya Hurşitin kardeşi Ahmet Faik GÜNDAY  Ordu Mutasarrafıydı.( Sancak Yöneticisi )   Ahmet Faik Bey  Rusumat 4 gelince 15-20 kişilik bir gurubu sahile yerleştirmişti. Bu grubun başında da kardeşi  Ziya Hurşit vardı. Çünkü Rusumat 4  ü takiben bir Yunan gemisi ile bir Yunan torpidosu  da gelmişlerdi. O gün Rizeli Lazoğlu Mustafa  da gemisi ile Orduya gelmiş sahile demir atmıştı. Mutasarrıf  Ziya Hurşit başkanlığındaki   15- 20 kişilik silahlı adamları sahilde tur attırmaya başladı. Yunan Gemileri geldi etrafı incelediler ,bu gruptan  çekinmiş olacak ki çok yaklaşmadan bir şilebi aradıktan sonra da bir zeval (ayrılık topu ) top atışı yapıp ayrıldılar.
Mutasarrıf Ahmet Faik GÜNDAY  ve Kardeşi 

1890 Yılında  Çamlıhemşinde doğan Ziya Hurşit  ; Milli Mücadele savaşında yararlılıklar göstermiş, 1. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Milletvekilliği yapmıştır. Yozgat İstiklal Mahkemesinde de üyelikte bulunmuştur. 1921 yılında Rusumat 4 Gemisinin Orduya gelişinde de bölgede asayiş güvenliğinde bulunmuştur.  1926 yılında Mustafa kemal ATATÜRK e suikast davasında  suçlu bulunmuş idam edilmiştir.

Mutasarrıf Ahmet Faik GÜNDAY  5 ağustos 1921 tarihinde Mutasarrıflıktan ayrılıp görevi Kürşad Bey’ e devretmiştir.
Belediyeden (Belediye Başkanı Furtunzade Yusuf Sırrı Bey) alınan fındık kabuğu kömürü ve  fındık yağı ile  düşünce aynen uygulandı.Bir teneke gaz yağı Kaptan köşküne dökülerek yakıldı.Herkes sahilden çekilmiş birkaç kişi kalmış onlarda  uzaktan durumu izliyorlardı. Yunan gemileri sağlı sollu gelen gelerek işaretleştiler. Yunan subayları dürbünle kıyıları izlediler ve 12 sandal ve bir müfreze ile aradıkları Rüsumat 4 ün etrafında dolanmaya başladılar. Bu sırada yanan bir direk gürültü ile suya düşünce Yunan müfrezesi gemilerine geri döndüler. Batıdan gelen doğuya; doğudan gelen batıya doğru devam ettiler.Ertesi gün sonra İstanbul gazetelerinde Aranan Rüsumat 4 ün yandığını, battığını duyurdular.Daha sonra Batumdada rusumat 4 batırıldı haberi yayıldı.
     Şimdi Rüsumat4 ün yüzdürülmesi işi gerekiyordu. Yine halkın yardımı ile geminin suyu boşaltılmaya çalışıldı.Fakat gemi yüzdürülemedi. İmdada Hamdi Karadeniz adlı bir genç yetişti. Gemiden  suyun boşalması için kriştin valfı denen parçayı takmayı başardı. Bir gemi ve tulumbası gerekiyordu. Ertesi günü Remo adlı  bir İtalyan yolcu gemisi geldi.Yükünü boşaltınca o gemiden yardım istendi.Remo  adlı geminin kaptanı yardımcı oldu, su tamamen boşaltıldı. Fakat Gemi yine yüzdürülemedi. Bunun üzerine tekrar Belediyeden fındık kabuğu ve fındık yağı temin edilerek kazanlar yakıldı. Fındık yağı ile tüm makineler temizlendi.Motorlar çalıştırıldı. Gemi sevinç çığlıkları ile hareketlendi. İşte gemi tekrar işe koyulmaya 10. seferine hazırlanmak üzere Batuma doğru hareketlendi.20 Temmuz 1921 Gemi Batum’a girince battığını haber alan gemiler ve halk sevinç naraları attılar. Remo gemisi tayfaları ve Rüsumat personeli kutlamalarda bulundular. 



Not 2  1915  yıllarında Ordu, Giresun, Rize , Gümüşhane  Trabzon vilayeti olarak anılıyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları vardı.Bu durum 1919 Paris Konferansında dile getirilmişti. Her sancakta bir temsilci( Metropolit ) vardı. Ordudaki temsilcisi Metropolit Meletiyus adlı bir rumdu. Bu meltiyusun çalışmaları Ordudaki vatanseverlerin canını sıkıyodu. Meletiyus ara sıra Trabzona gidiyor, Orduya geliyor çalışmalarında  hayli can sıkmıştı. İstanbula gitmiş orduya dönüyordu. Ordu Emniyet Amiri ;Serkomiser Ali bey ( ONAT) İstanbuldan gelen gemiyi salgın hastalık var diye ; mavnalara emir vererek  kenara getirilmesine izin vermedi. Meletiyus  Trabzona gitmek zorunda kalıp Durumu Ankara'ya şikayet etti.. Ankara cevabında  yönetimin Emniyet amirinde olup onun kararlarının geçerli olduğunu ilettiler. 

Yine O yıllarda yolcu gemileri başka güvenlik gemileri refakatinde hareket ederlerdi. Zenginlerin seyahat ettiği gemilerin ünlüsü Fransız gemisi PAKE VAPURU idi ki Yuna savaş gemisi refakatindeydi.



Pake Trabzondan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu almak için uğrar. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan  tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini ister.

Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı Reis  ve arkadaşları limanı işgal ederler ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka Müdürünü tartaklar. Pake  yolcu ve yük alamadan  İstanbul’ a gider.



Bir aylık onarımdan sonra  10. seferine çıktı.Gazi Rüsumat4 Yükünü Samsun limanında  boşaltı.
Yine Batuma dönerken Eynesil yakınlarında iki düşman gemisi tarafından sıkıştırıldı.Gemi batırıldı ve Kaptan Mahmut gemiden atlayarak Trabzonlu Osman Çavuş yardımı ile kurtuldu. 29 Eylül 337 (1921) saat 09.20’
Rusumat 4 gemisi tekrar yüzdürülmek istendi ise de çalıştırılamadı ve terk edildi. Personel başka yerlerde görevlendirildi.


Rüsumat’ın Batum ile Samsun arasında 11 sefer yaptığı, bu seferlerde 1070 tüfek, 7459 sandık mermi, 993 kasatura, 8 top, 2244 sandık top mermisini batı cephesi komutanlığı emrine ulaştırdığı kayıtlıdır. 

Rusumat 4 gemisi 1921 yılında Eynesil yakınlarında Yunanlılar tarafından batırılmıştır.  


 30 ekim 2012 Ordu

TARİHİ KISA HİKAYELER

Mustafa kemal Milli Mücadele başlarında Tekalifi Milliye Emirleri yayınladı. Bunların biri de Askerlerin ihtiyaçları Milletten  karşılığı ödenerek tedarik edilecek ve karşılık ödenmeden alınanların kişileri de payelendirilecek, onurlandırılacaktı. Doğu bölgesinden  tedarik edilenler Samsun’a, İneboluya taşınacak; oradan batı cephesine intikali sağlanacaktı.
Yine  Hakkı Reis yükünü Samsunda boşaltırken  çok yağmur yağar. Buna rağmen kadınlarda olmak üzere yükler  boşaltılıyordu. Kadının yanında küçük çocuğu da var olmasına rağmen yük taşıması Hakkı Reisin dikkatini çeker. Hemen gocuğunu ona verir  ve çocuğuna korumasını söyler. Kadın gocuğu alır ve  mühimmatın üzerine örter. Hakkı Reis niçin öyle yapıyorsun çocuğun ıslanıyor deyince. Reis Bey ben yine çocuk doğururum ama vatanı bulamam deyiverince  Hakkı Reis ağlamamak için Oradan uzaklaşır.

KISA BİR HİKAYE;

1920 li yıllarda yük ve insan taşımacılığı deniz yoluyla yapılıyordu. Taşımacılıkta bir  güvenlik gemisi de refakat ederdi. Fransız PAKE GEMİSİ genellikle zengin kimseleri taşır ve Yunan savaş gemisi refakatinde seyrederdi. Pake Trabzon'dan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu almak için uğradı. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan  tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini istedi.
Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı Reis  ve arkadaşları limanı işgal ederler ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka Müdürünü tartaklar. Pake  yolcu ve yük alamadan  İstanbul’ a gider.


Not: 1915 yıllarında Ordu, Giresun, Gümüşhane, Rize Trabzon vilayeti olarak geçiyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları yürütülüyordu. Bu paris konferansında dile getirilmiş ve faaliyetler hızlanmıştı. Her sancakta bir Metropolit görevlendirilmişti. Ordu metropoliti Meletiyus adlı bir kimseydi. Meletiyus sık sık Trabzon’a gidiyor  zararlı çalışmaları  Ordu halkında endişe , rahatsızlık yaratıyordu. Bir ara İstanbul’a gitmiş ve Orduya dönüyordu.
Ordu emniyet amiri ; Serkomiser Ali Bey ( Onat), İstanbuldan gelen gemiyi Orduda salgın hastalık var, yolcular Orduya inemezler deyip mavnaların  sefer yapmamasını istedi. Peremeler( mavnalar ) bekledi Meletiyus Trabzona giderek Ordu eminyet amirini Ankara’ya şikayet etti.  Ankara idarenin Ordu Emniyetinde olduğunu ifade edince Meletiyus İstanbul’a yerleşti.ORDU RUSUMAT GEMİSİ HİKAYESİ

Ordu da ilkadım anıtının yanında rusmat gemisi heykeli vardır.Bu heykeelin bir hikayesi vardır.İşte çeşitli kaynaklardan derlediğim hikaye.Vatan sevgisi ..............

Lütfen okuyunuz

Rüsumat 4  hikayesi
Kurtuluş savaşında Sakarya Savaşı sırasında Rusya ile anlaşma yapılmış ve Rusya’nın Türkiye’ye yardımları başlamıştı.Batumdan alınan silahlar ve cephane batıya güvenli limanlara küçük gemilerle kaçak olarak taşınmaktaydı. Batum’dan çok sayıda silah, mühimmat taşınması zorunluluğu doğmuştu. Doğu Cephesinde Ermenilerden ele geçirilen silah ve cephaneler, Sovyetler Birliği’nden alınan yardımlar ve Almanya’dan gizlice sağlanan silahlar Batum’da toplanıyor ve depolanıyordu.Yardımları haber alan Yunan gemileri batıdan doğuya; doğudan batıya Karadeniz’i tarayıp gemileri batırıyorlardı. İŞTE ;
Rusumat 4 adlı küçük bir gemi Batum’dan yükünü almış ;( iki adet top, 350 sandık cephaneyi) yükünü boşaltacağı yeri öğrenmek ve talimatları almak üzere bir Kurban Bayramı sabahı Trabzon limanına çıkmıştı. Gemi personelleri paskal Mahmut diye anılan Kaptan Yüzbaşı Mahmut Gökbora, ikinci kaptan üsteğmen Reşat Talayer, güverte teğmen Fahrettin Akyollu, Mühendis teğmen Cevat Talu, güverte teğmen Kemalettin Bozkurt ağır yükün altına girmiş Yükünü sağ salim hedefine ulaştıracaklardı. Bayramlaşıp dikkatlice yola koyuldular.
     17 Temmuz 1921 günü Ordu açıklarında Ordu liman reisi Dursun Reis Rusumat 4 ü durdurup gemiye çıkıp batıdan ve doğudan  gelen iki yunan gemisinin Rusumat 4 ü aradığını ve çok yaklaştıklarını haber verdi.Rusumatın 4 ün kıyıya çekilmesini ve yükünü boşaltması gerektiğini anlattı. Kaptan Mahmut  Gemiyi kumluğa oturttu.Rusumat 4ÜN boşaltılması işini Mavnacı triyonun icra motoru Hakkı GÜRSOY ( REİS ) üstlendi. Kayıklarla bir gidiş bir geliş koridoru oluşturdular. önem arz eden yük Hakkı Reisin mavnasına  yüklendi.Kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu  herkes yükü askerlik şubesinin taş mahzenine taşıdılar.Hakkı Reisin mavnası  Saray Hamamının arkasına çekildi ve üzeri hamamın odunları ile kamufle edildi.Yunan gemisi yaklaşıyordu.Gemiyi yakmaları için bir fikir yürüttüler. Gemiyi batırıp kaptan köşkünde ateş yakma ve güverteyi kömür karaları ile kirletme ve dolayısıyla  yanan işe yaramaz işi bitik gemi havası verilecekti.Önce gemi suyla doldurularak batırıldı.Kaptan köşkü ile direkler su üstünde kalmıştı. 

NOT : O yıllarda mavna birlikleri var ve birlikte  açıktaki gemilere yük ve yolcu taşırlardı. Mavnacı başı Başı Nezir Efendi( oral ); Toplayıcı otoritesi; Civan Ali (ÇAĞLAR) ,İcra Motoru ise Hakkı Gürsoy idi. Hakkı Gürsoy ; gazeteci Ali Rıza Gürsoy'un amcası idi. Okur yazar olmadığı halde akıllı , hatırı sayılır , işbilir kimse idi.



Rusumat 4 gemisi Orduya geldiği tarihte   Ziya Hurşitin kardeşi Ahmet Faik GÜNDAY  Ordu Mutasarrafıydı.( Sancak Yöneticisi )   Ahmet Faik Bey  Rusumat 4 gelince 15-20 kişilik bir gurubu sahile yerleştirmişti. Bu grubun başında da kardeşi  Ziya Hurşit vardı. Çünkü Rusumat 4  ü takiben bir Yunan gemisi ile bir Yunan torpidosu  da gelmişlerdi. O gün Rizeli Lazoğlu Mustafa  da gemisi ile Orduya gelmiş sahile demir atmıştı. Mutasarrıf  Ziya Hurşit başkanlığındaki   15- 20 kişilik silahlı adamları sahilde tur attırmaya başladı. Yunan Gemileri geldi etrafı incelediler ,bu gruptan  çekinmiş olacak ki çok yaklaşmadan bir şilebi aradıktan sonra da bir zeval (ayrılık topu ) top atışı yapıp ayrıldılar.
Mutasarrıf Ahmet Faik GÜNDAY  ve Kardeşi 

1890 Yılında  Çamlıhemşinde doğan Ziya Hurşit  ; Milli Mücadele savaşında yararlılıklar göstermiş, 1. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Milletvekilliği yapmıştır. Yozgat İstiklal Mahkemesinde de üyelikte bulunmuştur. 1921 yılında Rusumat 4 Gemisinin Orduya gelişinde de bölgede asayiş güvenliğinde bulunmuştur.  1926 yılında Mustafa kemal ATATÜRK e suikast davasında  suçlu bulunmuş idam edilmiştir.

Mutasarrıf Ahmet Faik GÜNDAY  5 ağustos 1921 tarihinde Mutasarrıflıktan ayrılıp görevi Kürşad Bey’ e devretmiştir.
Belediyeden (Belediye Başkanı Furtunzade Yusuf Sırrı Bey) alınan fındık kabuğu kömürü ve  fındık yağı ile  düşünce aynen uygulandı.Bir teneke gaz yağı Kaptan köşküne dökülerek yakıldı.Herkes sahilden çekilmiş birkaç kişi kalmış onlarda  uzaktan durumu izliyorlardı. Yunan gemileri sağlı sollu gelen gelerek işaretleştiler. Yunan subayları dürbünle kıyıları izlediler ve 12 sandal ve bir müfreze ile aradıkları Rüsumat 4 ün etrafında dolanmaya başladılar. Bu sırada yanan bir direk gürültü ile suya düşünce Yunan müfrezesi gemilerine geri döndüler. Batıdan gelen doğuya; doğudan gelen batıya doğru devam ettiler.Ertesi gün sonra İstanbul gazetelerinde Aranan Rüsumat 4 ün yandığını, battığını duyurdular.Daha sonra Batumdada rusumat 4 batırıldı haberi yayıldı.
     Şimdi Rüsumat4 ün yüzdürülmesi işi gerekiyordu. Yine halkın yardımı ile geminin suyu boşaltılmaya çalışıldı.Fakat gemi yüzdürülemedi. İmdada Hamdi Karadeniz adlı bir genç yetişti. Gemiden  suyun boşalması için kriştin valfı denen parçayı takmayı başardı. Bir gemi ve tulumbası gerekiyordu. Ertesi günü Remo adlı  bir İtalyan yolcu gemisi geldi.Yükünü boşaltınca o gemiden yardım istendi.Remo  adlı geminin kaptanı yardımcı oldu, su tamamen boşaltıldı. Fakat Gemi yine yüzdürülemedi. Bunun üzerine tekrar Belediyeden fındık kabuğu ve fındık yağı temin edilerek kazanlar yakıldı. Fındık yağı ile tüm makineler temizlendi.Motorlar çalıştırıldı. Gemi sevinç çığlıkları ile hareketlendi. İşte gemi tekrar işe koyulmaya 10. seferine hazırlanmak üzere Batuma doğru hareketlendi.20 Temmuz 1921 Gemi Batum’a girince battığını haber alan gemiler ve halk sevinç naraları attılar. Remo gemisi tayfaları ve Rüsumat personeli kutlamalarda bulundular. 



Not 2  1915  yıllarında Ordu, Giresun, Rize , Gümüşhane  Trabzon vilayeti olarak anılıyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları vardı.Bu durum 1919 Paris Konferansında dile getirilmişti. Her sancakta bir temsilci( Metropolit ) vardı. Ordudaki temsilcisi Metropolit Meletiyus adlı bir rumdu. Bu meltiyusun çalışmaları Ordudaki vatanseverlerin canını sıkıyodu. Meletiyus ara sıra Trabzona gidiyor, Orduya geliyor çalışmalarında  hayli can sıkmıştı. İstanbula gitmiş orduya dönüyordu. Ordu Emniyet Amiri ;Serkomiser Ali bey ( ONAT) İstanbuldan gelen gemiyi salgın hastalık var diye ; mavnalara emir vererek  kenara getirilmesine izin vermedi. Meletiyus  Trabzona gitmek zorunda kalıp Durumu Ankara'ya şikayet etti.. Ankara cevabında  yönetimin Emniyet amirinde olup onun kararlarının geçerli olduğunu ilettiler. 

Yine O yıllarda yolcu gemileri başka güvenlik gemileri refakatinde hareket ederlerdi. Zenginlerin seyahat ettiği gemilerin ünlüsü Fransız gemisi PAKE VAPURU idi ki Yuna savaş gemisi refakatindeydi.



Pake Trabzondan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu almak için uğrar. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan  tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini ister.

Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı Reis  ve arkadaşları limanı işgal ederler ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka Müdürünü tartaklar. Pake  yolcu ve yük alamadan  İstanbul’ a gider.



Bir aylık onarımdan sonra  10. seferine çıktı.Gazi Rüsumat4 Yükünü Samsun limanında  boşaltı.
Yine Batuma dönerken Eynesil yakınlarında iki düşman gemisi tarafından sıkıştırıldı.Gemi batırıldı ve Kaptan Mahmut gemiden atlayarak Trabzonlu Osman Çavuş yardımı ile kurtuldu. 29 Eylül 337 (1921) saat 09.20’
Rusumat 4 gemisi tekrar yüzdürülmek istendi ise de çalıştırılamadı ve terk edildi. Personel başka yerlerde görevlendirildi.


Rüsumat’ın Batum ile Samsun arasında 11 sefer yaptığı, bu seferlerde 1070 tüfek, 7459 sandık mermi, 993 kasatura, 8 top, 2244 sandık top mermisini batı cephesi komutanlığı emrine ulaştırdığı kayıtlıdır. 

Rusumat 4 gemisi 1921 yılında Eynesil yakınlarında Yunanlılar tarafından batırılmıştır.  


RÜSUMAT NO: 4

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün Hamidiye Kruvazörü ile Orduya ayakbastığı yerde Ayışığı Sahasında : Bu Rüsumat No: 4 olayını anlatan birebir anıt replikası yapılmaktadır. 2022 Nisan ayında yapımının biteceği söylenmektedir.

Böylece bu olayın kahramanlık destanı gelecek kuşaklara tanıtılacak olan bu tesislerde;

Gemi teşhir alanı, Açık hava Müzesi, bulunup tesis Mayıs 2022 de 1.Rüsumat Karadeniz Sempozyumu ve Kent Şenlikleri etkinliği ile açılışı yapılacaktır.







 30 ekim 2012 Ordu

TARİHİ KISA HİKAYELER

Mustafa kemal Milli Mücadele başlarında Tekalifi Milliye Emirleri yayınladı. Bunların biri de Askerlerin ihtiyaçları Milletten  karşılığı ödenerek tedarik edilecek ve karşılık ödenmeden alınanların kişileri de payelendirilecek, onurlandırılacaktı. Doğu bölgesinden  tedarik edilenler Samsun’a, İneboluya taşınacak; oradan batı cephesine intikali sağlanacaktı.
Yine  Hakkı Reis yükünü Samsunda boşaltırken  çok yağmur yağar. Buna rağmen kadınlarda olmak üzere yükler  boşaltılıyordu. Kadının yanında küçük çocuğu da var olmasına rağmen yük taşıması Hakkı Reisin dikkatini çeker. Hemen gocuğunu ona verir  ve çocuğuna korumasını söyler. Kadın gocuğu alır ve  mühimmatın üzerine örter. Hakkı Reis niçin öyle yapıyorsun çocuğun ıslanıyor deyince. Reis Bey ben yine çocuk doğururum ama vatanı bulamam deyiverince  Hakkı Reis ağlamamak için Oradan uzaklaşır.

KISA BİR HİKAYE;

1920 li yıllarda yük ve insan taşımacılığı deniz yoluyla yapılıyordu. Taşımacılıkta bir  güvenlik gemisi de refakat ederdi. Fransız PAKE GEMİSİ genellikle zengin kimseleri taşır ve Yunan savaş gemisi refakatinde seyrederdi. Pake Trabzon'dan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu almak için uğradı. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan  tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini istedi.
Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı Reis  ve arkadaşları limanı işgal ederler ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka Müdürünü tartaklar. Pake  yolcu ve yük alamadan  İstanbul’ a gider.


Not: 1915 yıllarında Ordu, Giresun, Gümüşhane, Rize Trabzon vilayeti olarak geçiyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları yürütülüyordu. Bu paris konferansında dile getirilmiş ve faaliyetler hızlanmıştı. Her sancakta bir Metropolit görevlendirilmişti. Ordu metropoliti Meletiyus adlı bir kimseydi. Meletiyus sık sık Trabzon’a gidiyor  zararlı çalışmaları  Ordu halkında endişe , rahatsızlık yaratıyordu. Bir ara İstanbul’a gitmiş ve Orduya dönüyordu.
Ordu emniyet amiri ; Serkomiser Ali Bey ( Onat), İstanbuldan gelen gemiyi Orduda salgın hastalık var, yolcular Orduya inemezler deyip mavnaların  sefer yapmamasını istedi. Peremeler( mavnalar ) bekledi Meletiyus Trabzona giderek Ordu eminyet amirini Ankara’ya şikayet etti.  Ankara idarenin Ordu Emniyetinde olduğunu ifade edince Meletiyus İstanbul’a yerleşti.




Bugün Rusumat Anıtın bulunduğu yer







1900 lerde KEÇİKÖY








2021 LERDE KEÇİKÖY    






1900 LERDE ORDU




1900 LÜ YILLAR ORDU



SELİMİYE MAHALLESİ TARİHİ  SARAY HAMAMI






2021 YILI ORDU









ORDU İLİMİZ  İL OLUŞ KANUNU




                                                          HAVADAN ORDU












































                    









ORDU GEÇMİŞİNDEN KESİTLER

OSMANLI DEVLETİNİN SONAERMESİ VE CUMHURİYETİN İLK ON YILINDA ORDU ŞEHRİNİN  GENEL DURUMUNA KISA BAKIŞ






Önde Büyükşehir Belediye Binası , Teleferik hattı , Atatürkün orduya gelişinde karaay ayakbastığı alan,(Rusumat heykeli)  Aziziye Mah, Taşbaşı Mah, Kirazlimanı Mah(keçiköy) , GüzelyalıMah


"Bir çadırdan bir cihan olduk” ve  “Bir bucaktan bir vilayet olduk”  sözleri ve hemen devamında “ ORDU: Yükselme, ilerleme sebeplerini ezelden hazırlamış , Cumhuriyette bu tabiat sırrını bulmuş , zengin bir bağırdır”  ifadeleri ile Ordu ; eğitim, sağlık, ziraat, kültür, sağlık, spor alanındaki gelişmelerde başarılar sağlayan bir il olmuştur.





Ordu İl olduğu yıllarda  kısmen bataklık, kumluk şehir görünümündeydi. Sarray, Şarkiye, Düzmahalle, Zaferi Milli  Mahallerinde yol düzeltme ve 10295 m kaldırım çalışmaları ve diğer yerlerde de  3750 m olmak üzere hatırı sayılır kaldırımlı yol çalışmaları başarılmıştır Ayrıca Bu çalışmalar sırasında eski mezarlık olup kullanılmayanlar ile Hükümet Caddesinin her iki tarafındaki bataklıklar ile beraber toplam 28700 m alan kurutulmuştur. Hamam deresinin ıslahı yapılmış Saray Sokağı, Gümrük Caddesi, Düz Mahalle, Sırrıpaşa cad,  kanalizasyon çalışmaları tamamlanmış 1320 m kanallar tamir edilmiştir. 862 m  de yeni kanallar yapılabilmiştir.



Hükümet Binası önündeki alan park haline getirilmiş ışıklanmıştır. Yine belediye Binası yapılmış ve  önüne  havuzlu umumi park yapılmıştır.



Spor alanı için doldurulan alan üzerine 800 m lik bir futbol sahası ayrılmıştır.



Tahıl pazarında tahıl ( zahire hali) yapılmış, iskeleler yapılmıştır.



Belediye temizlik işleri önceden muakkat (geçici işçilerle) yapılmakta iken düzene sokulmuş temizlik memurluğu ve kadrosu kurulmuştur.



Esnaflarda  kayıt ve denetim altına alınmış bir düzene oturtulmuştur.



Ordu da su kıt sayılırdı. Halkın içme suları sağlıksız koşullarda sağlanıyordu Keçiköy suyu kaynağında temiz olsa da şehre geldiğinde  sağlıklı olamıyor çeşitli hastalıklara sebep oluyordu.

Belediye  1200 uzaklıkta bulunan Taşhane deresinden SU GETİRTTİ. Bu suları şehir içinde 4900 m demir borularla dağıtımını sağladı. Suların tahlil araştırmaları ile sağlık önlemleri alındı.  Zamanla bu su yetmeyince  şehrin 16 km uzağında  Akobuz ( Nazif Bey ) suyu denilen su getirme çalışmaları da başladı.Bu suyun 25000 nufusa yeteceği hesaplanıyordu.

Ordu da elektrik yoktu. Aydınlanma 5 numaralı gaz lambaları ile yapılmakydı. Cumhuriyetle birlikte 100 beygir gücünde ve 200 beygir gücüne erişebilen tertibat 21/4/1930 tarihinde kurulmuş şehir aydınlanır duruma gelmişti. Belediye bu iş için 130000 lira masraf etmiştir. 

OrduÜniversitesi  Kampüsü 2017



Tüm bu sağlık kuruluşlarının yapımı ve sağlık çalışmalarının yanında pirinç tarlası olan Akyazı ve diğer mahallelerde dolgu çalışmaları yapıldı. Pirinç yasaklandı. Sıtmanın önüne geçildi. Verem , trahom gibi hastalıklarla amansız mücadele devam etti. Şehir içinde  Orta camiinin yanında Verem savaş dispanseri bulunmaktaydı. Ağır hastalar İstanbul Heybeliada’ya gönderiliyordu. Verem için( ince hastalık ) amansız mücadele başlamış herkes takip ediliyordu. Şahincili Mahallesinde verem için, Göğüs hastalıkları hastaları için Göğüs hastalıkları hastanesi kurulmuştur.

1987 yılında Verem azaldığı için Devlet Hastanesi; Şahincili mahallesinde  önceden göğüs hastalıkları hastanesi olarak kullanılan hastaneye taşınmıştır. 2003 yılında tüm birimler, ek binalar  tamamlanmış bugün  510 yatak, 3 yoğun bakım, 16 branş ve 50 kadar poliklinik, 1000 e yakın çalışanı ile hizmet vermektedir.






TARİHTE ORDU











TARİHTE ORDU
İl merkezinde bilinen ilk yerleşme yeri, Kirazlimanı Mezarlığı yanındaki Bozukkale (Kotyora)dır. Kotyora’nın Grekçe’de Dağ Eteği anlamına gelmektedir. M.Ö. IV. Yüzyıl’da burada yerleşik bir kavim kolonisi yaşadığı bilinmektedir. Bazı tarihçiler Kotyora kelimesinin aslının Kut Yöresi olduğunu, burada Kut Türklerinin yaşadığını söylerler. Burası, M.Ö. II. Yüzyıl’da Pontus Kralı I.Farnak zamanında boşaltılarak halkı Giresun’a nakledilmiştir.

M.Ö. 675’lerden itibaren Ordu’nun içinde bulunduğu Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’ne sırayla, Kimmerler, Miletliler, Persler, Makedonyalı İskender ve komutanları hakim olmuştur. Bundan sonra yöreye, yaklaşık 3,5 asır yaşayan Pontus Devleti (M.Ö.280-M.S. 63) hakim olmuştur. Bu devleti Roma İmparatorluğu ortadan kaldırmıştır.

Bolaman da Balaban Türklerinden gelme kolonininde bulunduğuna  yer verilmektedir.

Ordu yöresinde yaşayan kaimlerden Halipler madencilikte ileri gitmiş olup, Ordu topraklarında demir madeni başta olmak üzere bazı madenleri işlemişlerdir.

     M.Ö. 400 yılında, Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Halipler ve Tibarenler gibi Yunan asıllı olmayan kavimler yaşamaktaydı.

Deniz kenarında bulunan ünlü Yason Burnu’nunda dünyaca ünlü Argonot Efsanesinin geçtiği mekânlardan biri de bu yöredir.

İl Merkezine 13 km. uzaklıkta olan tarihi Kurul Kaya Yerleşkesi’nin de tarihçesi 2.000 yıl öncesine kadar iner.

Çambaşı Yaylası da, insanların çok eski tarihlerden beri yaşadığının izlerini taşımaktadır. Burada, M.Ö. ki çağlarda yaşayan insanların madencilik yaptığına dair izlere bu gün bile rastlanmaktadır.



Türklerin Ordu’ya gelişlerine kadar (14. Yüzyıl) yörede, Roma ve daha sonra da Trabzon Rum Devleti (1204-1461) hâkimiyet kurmuştur.

Türklerin Ordu’ya Yerleşmeleri

        Türklerin (Oğuzların Çepni kolu) Ordu topraklarına ilk girdiği nokta, Aybastı Perşembe Yaylasıdır.
        Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız’ın araştırmalarına göre, Ordu Türkler tarafından ancak 14. Yüzyıl’ın sonlarında feth edilmiştir.

“…Önce Niksar’ın doğu taraflarındaki bölgede kurulmuş olan Hacı Emir Beyliği, faaliyetlerini 14. Yüz yıl sonlarında doğuya doğru geliştirmiş ve bu Türk beyliğinin en büyük beylerinden birisi olan Süleyman Bey,1396-97’de Giresun şehrini zapt etmiştir.
        Süleyman Bey’in bu fethiyle birlikte, bölgeye, Çepni, Döğer, Eymir, Karkın, Alan-Yutlu, Bayındır, İğdir gibi Oğuz boyları gelip yerleşmişlerdir. Bu boyların hatıraları bölgede hala yaşamaktadır. Bundan çok kısa bir süre sonra yine aynı Bey tarafından, Ordu toprakları feth edilmiştir.”

1270’li yıllarda buralarda yaşayan Hacı Emiroğlu Beyliği, ancak 130 gibi yıl çok uzun bir zaman sonra, Ordu merkeze 4 km. uzaklıkta Ulubey yolu üzerinde bulunan Eskipazar’a gelmişler ve burayı şenlendirmişlerdir.
        Eskipazar’ın, küçük bir kasaba merkezi olarak Hacı Emir Beyliği tarafından kurulduğu bilinmektedir.

Burada bulunan iki hamam ve bir cami ile tarihi mezarlık, tamamı ile Türklere aittir.
Bir zamanlar burada hareketli bir Pazar kurulduğu “Eskipazar” denmesinden de anlaşılmaktadır
Eski Pazar Camii ve Hamamları

Eski Pazar Ordu’nun ikinci yerleşim yeridir. Dikdörtgen planlıdır. 1380 yıllarında Hacıemiroğulları tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Rumi 1197(M.1781) yılında Şebinkarahisar mutasarrıfı Hüseyin Battal Paşa tarafından onarılmıştır. Zelzeleden harap olan camii yüzyılın başlarında onarılmıştır. Eski camiden günümüze sadece giriş kapısı ve portalı kalmıştır. Şimdiki minaresi ise 1877 yılında eski minarenin kaidesi üzerine yapılmış, 1994 yılında Vakıflar teşkilatınca onarılmıştır. Pencere kapakları ve minberi ahşap oymacılığın güzel örneklerinden olup, Ankara Etnografya Müzesinde sergilenmektedir. İki hamamı mevcuttur.

Büyük Hamamı

Caminin güney tarafında yer alır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık olarak üç kısımdan oluşmaktadır. Hamamın dışı moloz taş, içi ise düzgün yontma taştan yapılmıştır. Örtüde kubbe ve tonoz kullanılmıştır.

Küçük Hamam

Caminin kuzey doğusunda yer almaktadır. Kare tek bir mekân ile su haznesinden oluşmaktadır. 15.- 16. yüzyıllarda yapıldığı tahmin edilmektedir.


19. Yüzyıl’da burada yörenin toprak ağaları arasında müthiş kan davaları meydana gelmiş, bunun üzerine Osmanlı Payitahtı tarafından Samsun’da bulunan Askeri birliğin komutanı Osman Paşa, yörede asayişi sağlamakla görevlendirilmiştir. Yöreye gelen bu komutan, kısa zamanda toprak ağalarını en şiddetli biçimde cezalandırmış ve toplumsal huzuru sağlamıştır.


        Eskipazar’ın önemini yitirmesinden sonra, bugünkü Bucak mahallesi giderek şenlenmeye ve kalabalıklaşmaya başlamıştır. (19. asrın başları.)

        Zaten Bucak, aynı adla yüz yıllardan beri bir köy yerleşmesiydi.

        Nefs-i Bucak adıyla neredeyse bir kaza merkezi haline gelen Bucak’ın mahalleleri şunlardır:

        Selimiye, Aziziye, Saray, Kirazlimanı, Taşbaşı ve Düz Mahalle.

        Bucak adı 1869 yılında değiştirilmiş ve Ordu adı resmi kayıtlarda kullanılmaya başlamıştır.

        Bu tarihlerde artık Ordu küçük bir kaza merkezidir.

        1869 yılında ilk Belediye Teşkilatı kurulmuştur. Trabzon Mutasarrıflığı’nın yazısına göre, Bucak (Ordu) Belediyesinin ilk başkanı Hasan Ağa’dır.

        O zamanlar, Ordu’nun üç nahiyesi vardı. Bunlar, Perşembe, Aybastı ve Ulubey me’a Hapsamana’dır. Hapsamana, şimdiki Gölköy’dür. Ancak, bir süre sonra Ulubey ve Gölköy müstakil nahiyeler şeklinde ayrılmıştır.

        1872’de Ordu kazasındaki binalar şöyle tespit edilmiştir:

        Hükümet binası, Gümrük binası, Karantina binası, Telgrafhane,15 çeşme,2 şadırvan,1 medrese,5 İslam mektebi,1 mekteb-i rüştiye (ortaokul),3 cami,28 han odası,1 hamam,17 fırın,158 mağaza,273 dükkân,1 tabya (topların mevzilendiği yer),1 fener ve 854 hane.

        1872’de Ordu’ya Ziraat Bankası’nın ilk adı olan Memleket Sandığı kurulmuştur.



                Ordu Kazasının İl Oluşu

        1920 tarihinde Ordu kazasının 6 nahiyesi,318 köyü ve 180 bin nüfusu vardı. Yani Trabzon vilayetinin en gelişmiş kaza merkeziydi.

        Ordu’nun il olması için, T.B.M.M. nde büyük mücadele verilmiştir. Mücadele veren bu üç önemli şahıs şunlardır:

        Mesudiye mebusu Serdaroğlu Mustafa Bey, Tunalı Hilmi ve Şebinkarahisar mebusu Memduh beydir.

        Bir kısım mebus (ki bunlardan biri de ünlü din alimi Konya Mebusu Vehbi beydir) Ordu’yu Giresun’a bağlamak için epey gayret göstermişlerdir.

        4 Aralık 1920 tarihinde "Müstakil Sancak" yapıldı. Bu karar 69 Sayılı yasayla 4 Nisan 1921 tarihinde yürürlüğe girerek il statüsüne kavuşmuştur.



                Büyük Ordu Yangını

        Katırcıoğlu Mustağa Ağa’nın Belediye Başkanı olduğu 1883 senesinde Ordu’da büyük bir yangın olayı yaşanmıştır.

        Aylardan temmuzdur. Yaz ayı olduğu için, fırınlarda sık olarak kadayıf dökümü yapılmaktadır. Pavli adlı bir Rum da geceleri kadayıf dökmekteydi. O temmuz gecesinde Pavli yine böyle kadayıf dökerken, kıvılcımlar birden bire fırının çatısını tutuşturur. Derken, yangın başka binalara da sıçrar. Gece başlayan yangın söndürülemez. Çünkü Belediye’nin itfaiye teşkilatı yoktur. Üstelik yapıların çok büyük kısmı, hartama çatılı ve ahşap malzemelidir. O gece başlayan talihsiz yangın, ertesi günü öğleye kadar devam etmiş, ne kadar ahşap bina varsa hepsi yanıp kül olmuştur.

        Yalnız, Orta ve Yalı Camileri yanmamıştır. Çünkü bunların etrafı boş olduğundan yangın buralara sirayet edememiştir.

        Ayrıca, Şadırvan civarında bulunan birçok yapı, Rum ve Ermenilerin olup taştandır. O nedenle yangında kısmen zarar görmüştür.

        Osmanpaşa Şadırvanı da taş olduğundan yangından etkilenmemiştir.

        Çarşı merkezi, hemen hemen tümüyle yanmıştı. Adeta Ordu şehri yok olmuştu.

        Şehri yeniden kurmak gerekmekteydi. Bunun için Belediye Başkanı Mustafa Ağa, çok büyük güçlüklerle karşı karşıya kalmıştı.

        Ardından Belediye Başkanı olan Felekzade Süleyman Ağa, şehri bütün baskılara rağmen yeniden inşa etmek için, büyük gayret gösterir. Caddelerin genişletilmesine karşı çıkanlara karşı amansız bir mücadele verir.

        Bu günkü Ordu’nun planı, işte Süleyman Ağa’nın eseridir.

        Burada şunları ifade etmek gerekir;

        Eğer o günkü Ordu, böyle bir yangın geçirmeseydi ve ahşap da olsa zamanın binaları korunsaydı, şimdiki Ordu hem otantik kalacak, hem de turizm için büyük bir şans olacaktı.

        1875’lerden itibaren Ordu şehrinde sıtma hastalığı tüm Orduluların korkulu rüyası haline gelmişti. Birçok insan, bu nedenle hayatını yitirmekteydi. Bunun üzerine, Kaza erkânı ve zenginler, yaz aylarında Çambaşı Yaylası’na çıkmaya ve eylül-ekim aylarında da şehre dönmeye başlamışlardı.

        Yaylaya bir kaymakamlık binası yapılmıştı. Bir zaman evvelce bir yangın sonucu bu buna da yok olmuştur.


                                     ÇAMBAŞI YANGINLARI


1950’li yıllara kadar at sırtında ve yaya olarak gidilen Çambaşı Yaylası, Cumhuriyet Döneminde de hep önemini korumuştur.


Ordu yerleşim bakımından sorunluydu. Sıtma had safhadaydı. Bataklıklar çoktu. Halk Çambaşın’da yaşıyordu. II. Dünya Savaşı yıllarında oluşan yokluklar dolayısıyla patatese duyulan ihtiyacın artmasıyla yayla ayrıca bir önem kazanmış ve en lezzetli patateslerin yetiştirildiği yayla toprakları aynı zamanda bir ziraat alanına dönüşmüştür.


Çambaşı yaşamı gerek çıkar, gerek düşmanlıklar nedeniyle yangınlara maruz kalmıştır. 23 Eylül 1913 ve 13 mayıs 1919  tarihlerinde iki büyük yangına maruz kalmıştır. Yangınlarda Çok fazla maddi hasar olmasının yanında can kaybı olmamıştı. Çünkü bu tarihte yayladaki nüfusun çoğu köylerine ve sahildeki kent merkezine dönmüştü. 


Yangında üç yüz altı dükkân, seksen hane ve bir Protestan sıbyan mektebi, bir cami, bir un kapanı, bir inek ile üç oğlak yanmıştır. Maddi zayiat altmış bin lira dolaylarında olup devlet ihtiyaç sahiplerine beş yüz lira yardım tahsis etmiştir.


               Yaylanın ileri gelenlerinden Gözükanlıoğlu Sami Efendi, Boduroğlu Şevket Bey, Furtunzade Halim Bey, Kotanı İmamı Salih Efendi hemen kolları sıvamıştı. Çambaşını yeniden imar edeceklerdi. Kotanı ormanlarından kesilen kerestelerle yüz elli dükkân eski haline uygun yeniden yapılmış ve böylece 1919 yılına kadar gelinmişti.


 Eskisi kadar olmasa da yeniden inşa edilen Çambaşı Yaylası çarşısı ikinci büyük yangınını ise 1337 Şaban 26 (13 Mayıs 1919) tarihinde görmüştü. Yapılan tahkikatlar sonucunda ise yangının kasten çıkarıldığı sonucuna varılmıştı. Çambaşı Yaylası’nda Rumlar tarafından bir kahvehanede çıkartılan yangın sonucu yaylada, 200’den fazla ev ve iş yeri yanmış ve on bin lirayı aşkın zarar oluşmuştur.


Çambaşı Yaylası geçirdiği bu iki büyük yangından sonra bir daha eski şaşalı dönemlere gelemedi.

Özellikle son yıllarda yaylada inşa edilen ve tarihi ile hatta bir yayla ile hiçbir bağı bulunmayan binalar ise Çambaşı’nın tarihine ve kültürününe ihanet durumundadır.

        Bir başka önemli hadise ise şöyledir:

        Şair Tıflı Efendi, yaylada Şu’un-i Dâhiliye (İç Haberler) adıyla el yazma bir gazete çıkarmıştır. Bunun ne kadar sürdüğü bilinmediği gibi, bu el yazma gazeteden günümüze maalesef bir tek nüsha bile kalmamıştır.







                            



        


KÜLTÜREL DURUM















Cumhuriyet Dönemi
Ordu 1920 yılına kadar Trabzon Vilayeti’ne bağlı bir kaza iken 04 Nisan 1921 tarih ve 69 sayılı ”Ordu Müstakil Livası Teşkiline Dair Kanunla” merkezi Ordu olmak üzere Canik Sancağı’na bağlı olan Fatsa ve Ünye kazası da Ordu’ya bağlanmış ve müstakil Ordu Livası teşkil edilmiştir.
        1923 Yılında ”Sancak” adı ”Vilayet” olarak değiştirilerek,bugünkü mülki taksimatta Ordu vilayeti olarak yerini almıştır.


Çambaşı Yaylası, dünyada ilk ve tek gazete çıkarılması ve kaza merkezi olması bakımından tektir.
1875’lerden itibaren Ordu şehrinde sıtma hastalığı tüm Orduluların korkulu rüyası haline gelmişti. Birçok insan, bu nedenle hayatını yitirmekteydi. Bunun üzerine, Kaza erkânı ve zenginler, yaz aylarında Çambaşı Yaylası’na çıkmaya ve eylül-ekim aylarında da şehre dönmeye başlamışlardı. Yaylaya bir kaymakamlık binası yapılmıştı. Bir zaman evvelce bir yangın sonucu bu bina da yok olmuştur.
Çambaşına  çıkan yaylacılar Karagöl eteklerinde de  hayvancılık yapmaktaydılar. Önemli yaylalar ; yastıyurt, maden, bektaş yaylaları …………
1939 senesinde meydana gelen Erzincan depremi de Ordu’yu ikinci kez büyük yıkıma uğratmıştır.
Şehrin merkezinde bulunan birçok önemli eser yıkılarak ortadan kalkmıştır.

Tarihi ve Doğal Varlıklar
Ulugöl: Gölköy ilçe merkezine 17 km mesafede bulunan krater gölüdür. 250 m çapında olan gölde yaban ördeği avı yapılmaktadır. Çevresi ormanlarla kaplıdır. Kamp yapmaya uygundur. Turizme açma çalışmaları devam etmektedir

Osman Paşa Şadırvanı: Aslen Ordulu olan Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa tarafından 1842 yılında yaptırılmıştır. 1937 yılında yıktırılmış, 1997 yılında Ordulu işadamı Fahri ÇELEBİ tarafından Ordu Belediyesi öncülüğünde aslına uygun olarak yeniden yaptırılmıştır. Ülkemizde sütunları en yüksek şadırvanıdır.
Boztepe: Ordu şehri Boztepe'nin yamaçlarına serilmiştir. Denizden 450 m. yükseklikte olup, Nizametin Mahallesi sınırları içindedir. ilimizin tüm güzelliklerini, Karadeniz'in muhteşemliğini Boztepe'den seyretmek doyumsuzdur. İl merkezine 6 km.  uzaklıkta Selimiye Mahallesi takiben ordu Müzesinin önünden Nizamettin Mahallesinin tümünü katederek asfalt yolla ulaşmak mümkündür. Yeme - içme ve dinlenme tesisleri ile ormanlık piknik alanları mevcuttur. Ayrıca teelferikle de tüm Ordu Manzarasını izleyerek çıkıp inebilmektesiniz. Boztepe'den de ilimizi seyretmek doyumsuzdur.
 Bozukkale (Cotyora), Kurul Kayası Yerleşmesi, Büben Kaya Mezarları, Taşbaşı Kültür Merkezi (Eski Cezaevi - Kilise), Etnografya Müzesi (Paşaoğlu Konağı) tarihi eserlerden bazılarıdır. İlimiz eski camileri,












                                                                  


                                     
   2016 ORDU


                Melet ırmağı  , Yeni Sanayi VE  Karşıda Boztepe ve eteğinde  Ordu Merkezi   Boztepe'nin  arka tarafında Perşembe İlçemiZ



                                                                  


            Boztepe yerleşkesi



                                                       














 Boztepeden Orduya Bakış







                                                               









  1929  ORDU

                        HamidiyeCamii  ( saray mahalle camii bugün )  arkada Askerlik şubesi, şimdiki Kaymakamlık  ( eski tapu ve nüfus müdürlüğü) önde Millet Düzü



                            
                         


              












  1902  Yılında Ordu İlimizin görünüşü


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ORDUYAU ZİYARETLERİ









Mustafa Kemal Atatürk 1924 yılı sonbaharında Karadeniz kentlerine yönelik bir inceleme gezisine çıkmıştı.  O yıl  Trabzon gezisinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, büyük Erzurum depremini de  haber almış ve bir an önce bölgeye gitmek istemiştir.  Ancak, önceden tasarlanmış ziyaretlerini iptal etmek istemiyordu. Geziyi hızlandırarak Samsun'a kadar gitmeyi kararlaştırdı.

              19 Eylül günü Giresun'u ve Ordu'yu birkaç saatliğine ziyaret etti. Atatürk, 19 Eylül 1924 Cuma günü, öğleden sonra Hamidiye Kruvazörü ile 14.00 sularında Ordu açıklarında demirledi ve top atışlarıyla kenti selamladı.


  Önceden tasarlanan karşılama töreni için yüzlerce kayık, sandal, mavna, bayraklarla donatılarak kruvazöre doğru açıldı. Kayığın birinde sporcu giysileri içinde Ordulu gençler de vardı ve Atatürk'ü kendi kayıkları ile karaya çıkarmak istiyorlardı.


   Bir kayıkta da Vali, belediye başkanı ve diğer yöneticiler vardı. Bu yönetici kurulu kruvazöre çıkarak Cumhurbaşkanını karşıladılar.
     Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, kruvazörün hücumbotuyla, yüzlerce kayığın eşliğinde karaya çıktı. Kente ilk adımını attığı yer, bugünkü İlkadım Anıtının olduğu yerdi.


 Binlerce Ordulu, Ata'sını alkışlarla karşıladı. Askerlerden ve öğrencilerden oluşan karşılama kortejnin önünden geçerken, selamlarına "Merhaba, nasılsınız arkadaşlar?" diyerek yanıt verdi. Bir kız öğrenci kendisine bir demet çiçek sundu.

             Atatürk, ilk olarak belediyeyi ziyaret etti. Belediye Başkanı Yusuf Furtun'du. Makamında, kendisine kentin yerel sorunları hakkında bilgi verdi. Kahveler içilirken, kentin çeşitli kuruluşlarının temsilcileri Atatürk'e tanıtıldı.


Din adamları heyetini kabul etmiş, özellikle Müftü Ali Efendiyle  ilgilenmiştir. Atatürk’ün ona özel ilgisi vardı. Padişah Vahdettin’in Fransız teyyaresi ile iradei seniye bildirileri attırılarak  Mustafa Kemal’e Ölüm emri fermanı verdiğinde ; Müftü Ali Hoca buna itaat etmemiş Mustafa kemalin vatansever olduğunu savunmuştu. Bir fetva yayınlamış fetvada ;
 “Padişahın esir olduğunu, irade-i seniyenin caiz olmadığını Ankarada teşekkül eden Milli Mücadele Kumandanı Mustafa Kemal Paşaya arz-ı ubudiyet edilmesi gerektiğini”  söylemişti.  Bu fetva  ve yaptığı olumlu çabalar için onu kutlamıştı.
“Hurafata, yobazlara, asla fırsat verlmeyecek, Bu memlekete senin gibi din adamları gerek” diye ona iltifatlar etti
             Atatürk, belediyeden sonra aynı binada bulunan Cumhuriyet Halk Fırkasını da ziyaret etti.
Daha sonra yine yürüyerek, binlerce Ordulunun alkışları arasında vilayete çıktı. Dönemin Vali Vekili Rıfat Bey tarafından kendisine ilin sorunları hakkında bilgi verildi.


               Atatürk, vilayetten çıktığında yine yürüyerek iskeleye gelirken, önüne çıkan ve kulüplerini ziyaret etmesini isteyen gençleri kırmayarak İdmanyurdu Kulübünü de ziyaret etti. Burada, kulübün anı defterine şunları yazdı:




                                                       

























ATATÜRK ORDU DA


 "İdmanyurdu'nun yeni teşekkül etmiş olmasına rağmen mevcudiyetini derhal ihsas ve izhar eder ruhta gençlerden mürekkep olduğunu gördüm. Memnunum. İdmanın bedeni olduğu kadar fikri olmasına dikkati celbederim. Gazi M. Kemal / 19 Eylül 1340, Ordu"
             Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, İdmanyurdu Kulübü binasından ayrıldıktan sonra, bu kez de Gençlik Yükselme Birliği Kulübü yöneticileri tarafından davet edildi. Bu daveti de kırmayan Mustafa Kemal Atatürk, kısa bir süre bu kulübe ve daha sonra İhtiyat Zabitleri Kulübüne uğradı.
             Gençlik Yükselme Birliği Kulübünde, Keçiköy İlkokulu müdürü kendisine tanıtılırken, o yörenin çok yeşil olduğunu gemiden gördüğünü söyleyerek, okulun adının "Yeşilyurt" olarak değiştirilmesini istedi.
             Bu ziyaretlerin ardından iskeleye ulaşan Mustafa Kemal, kentten ayrılmadan, iskeleyi dolduran kalabalığa hitaben şu konuşmayı yaptı:




 
                "Muhterem Ordu Ahalisi,Hakkımda gösterdiğiniz samimi tezahürat bende pek derin hissiyat bıraktı. Maalesef ciddi bir sebep aranızda fazla kalmama mani oluyor. Bunun için müteessirim. Fakat vaat ediyorum; ilk fırsatta aranızda daha fazla kalmakla bu teessürü izale edeceğim. Gönül arzu ederdi ki burada günlerce kalayım ve sevimli köylerinizi temaşa ile zevk alayım. Arkadaşlar! Sizin gibi şuurlu bir millete malik olan bu devlet, bütün cihana karşı iftihar etmek hakkına maliktir. Büyük teessürlerle sizden ayrılıyorum. Fakat vaadimi yaptığım zaman bu teessürlerim zail olacaktır.   Allahaısmarladık."

                                                                                                                        19 Eylül 1924
                                                                                       Mustafa Kemal ATATÜRK



Halk ve ileri gelen  erkan Atamızın Orduda birkaç gün kalmasını istedilerse de Tam o gün Osmaniye telsizi ile  Erzurumda deprem haberi alan Atamız Erzurum’a gitme gereği duyarak Ordu’da  kalamayacağını söyleyerek  belki bir sonraki gelişimde  kalmak sözü ile  veda etmiştir. Buradan Samsun’a ve oradan Erzuruma giden Mustafa Kemal  depremzedelere 10 000 lira  yardım etmiş, onlara moral vermişti. Keza Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı hazırlıklarını Erzurum’da yapmıştı. İlk Milletvekili Olarak Erzurum Milletvekiliydi.






1933 ORDU



MUSTAFA KEMAL VE MUSTAFA İSMET İNÖNÜ ‘ NÜN İN YAVERİ

CELALETTİN ÜNER  (  1888---1945 ) KİMDİR

1888  Edirne doğumlu olup , 1910 yılında harp akademisini teğmen olarak bitirmiştir.

1929 yılında Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN  yaveri olmuştur. Yaverlik Atamızın ölümüne kadar devam etmiştir.

Mustafa Kemal ATATÜRK ölünce  İkinci Cumhurbaşkanımız Mustafa İsmet İNÖNÜ’nün yaverliğine başlamıştır. Bu görevini de emekliliğine kadar yerine getirmiştir.

1945 yılında emekliye ayrıldıktan sonar Samsun İline yerleşmiştir.

1945 yılında Orduda bulunan kız kardeşini ziyarete geldi.Ordu’ o yıllarda sıtma çok salgındı ve ölümlere yol açabilmekteydi.  Celalettin ÜNER sıtma hastalığına tutuldu. İstanbul’dan  askeri uçakla sıtma ilacı kinin  geldiyse de  hastaya yetişemedi.

Celalettin Üner Bey ordu şehir mezarlığına ( bugünkü çakalçıkmaz mezarlığı ) defnedildi.

Celalettin ÜNER’ in mezarı yıllarca unutuldu ve bakımsız , ziyaretsiz kaldı.  Ordu belediye Başkanı Kazım TÜRKMEN  bu mezarı düzenletti ve mezartaşına  İsmini ; doğum tarihini ve ölüm tarihini  işletti.

Bu ülkeye çok faydaları olan değerli komutana küçükte olsa bir görev ve saygı yerine getirilmiş olmuştur.

Unutmayalım bir devlet tarihi ve değerli kişileri ile yaşar







HAVADAN ORDU




                                                    



1   19 EYLÜL STADYUMU
2023 YILINDA  NEDENİ BELLİ OLMAYAN KARARLA YIKILDI. 

KEZA TAKIL  YOK EDİLDİ,
MİLLET DÜZÜ YOK EDİLDİ

OYSA BİR ŞEHİR TARİHİ İLE ESERLERİYLE  YAŞAR.

          



YOROZDAN ORDUYA BAKIŞ

TAM KARŞISINDA BOZTEPE 




                              HAVADAN ORDU







UYDUDAN ORDU


Ordu adı
Ordu ismi, Türklerin bu bölgeye geldikleri tarihten itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Bazılarının iddia ettikleri gibi, Fatih Trabzon’u feth etmek için geçtiği yöremizde ordusu ile konakladığı için bu ad verilmemiştir. Zira Fatih, Erzurum üzerinden Trabzon’a gelmiştir.


Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig” adlı ünlü eserinde Ordu isminin manası, şehir, saray, başşehir, sahil şehri olarak geçer.

Bu duruma göre, Hacı Emir Beyi İbrahim’in oğlu Bayram Bey tarafından kurulan Eskipazar’ın o günkü adı şöyledir:

“Bölük-i Niyabet-i Ordu bi, ism-i Alevi” dir.

Resmi kayıtlarda Eskipazar yerleşmesinin adı, Bayramlı, Bayramlu mea İskefsir ve Milas, Behram Şah, Behramlı, Eyalet-i Behram, Ordu Bayramlu Eyaleti şeklinde geçmektedir.

Ordu’nun hemen batısında, Hacı Emir Beyliği ile aynı çağda hüküm süren Taceddin oğulları Beyliği’nin de başkentinin adı da Ordu idi.
Yıldırım Beyazıd zamanında Osmanlı topraklarına dahil edilen ordu yöresi ile ilgili en doğru bilgiler, Osmanlı resmi kayıtlarında geçer.(Kimi tarihçiler bu tarihi 1427 olarak kabul ederler.)

1455 tarihli Osmanlı Tapu Tahrir Defterleri’nde Ordu hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır.

Trabzon’dan 65 yıl önce Türk bölgesi haline gelen Ordu’da Türk olmayan (Rum ve Ermeni) etnik kökenlilerin oranı, Türk nüfusa göre çok düşük olarak belirtilmiştir.

Gayri Türk olanların en yüksek olduğu 17. asır başlarında bile Türklere oranı sadece % 7,9’dur.
        15. asrın ilk yarısında Ordu topraklarında 6.651 Müslüman Türk ve 526 Türk olmayan hane bulunmaktaydı. Rum ve Ermeni olan bu insanlar, Hıristiyanlık dinine mensuptular. Ki bunlardan 326 hane, Selçuklulardan beri Milas (Mesudiye) Hapsamana (Gölköy) topraklarında yaşamaktaydılar.

        Ulubey’de hiçbir köy ismi Türkçe’den başka bir dilde değildir. Bahaeddin, Durak, Uzunmahmut, Eymür, Şuayp, Sayaca, Kadıncık (Hatuncuk),Ören, Hocaoğlu, Kızılen, Ohtamış ve daha onlarcası. Ordu ilinin neresine gidilirse gidilsin, Türkçe olmayan yer isimlerinin sayısı, iki elin parmağını geçmez

        Tapu Tahrir kayıtlarından, Ordu yöresinin Selçuklu dönemindeki idari teşkilatının pek değiştirilmediği anlaşılmaktadır.


        Bulancak da o zamanlarda Kebsil adıyla Ordu’ya bağlı idi.

        16. asırda Ordu, bütün Canik’in idare merkeziydi.

        Ordu Oğuzların bir kolu olan Çepni Türklerinin yerleştiği bölgedir. Yerleşmeler vadi boylarında gerçekleşmiştir.

        Bolaman Vadisi boyunca, Çamaş, Bolaman, Niyabet-i Satılmış (Aybastı) gibi ilçe ile köy arasındaki yerleşmeler ve köyler kurulmuştur.

        Melet Vadisi boyunca ise, iç kesimlerde Milas (Mesudiye), Alibeğce (Kabadüz), deniz kenarında Nefs-i Alevi Ordu, Bucak, İhtiyar, Şayiblü, Bedirlü, Ulubey ve bunlara bağlı köyler ve mezralar kurulmuştur.



        Bugünkü Ordu’nun Kuruluşu

        Kirazlimanı mevkii, şimdiki Ordu şehri kurulmadan önce, şenlikli bir yerleşmeydi. Rivayetlere göre, buraya ilk önce yerleşenler gemiciler olmuştur. Zaman zaman buraya gelen gemiciler, yöreyi çok beğenmeleri veya başka bilinmeyen sebeplerle burayı iskân alanı haline getirmişlerdir
        Nitekim Ordu’nun ilk mescidi olan Abdullah Reis Mescidi 1782 yılında burada inşa edilmiştir. Ancak, mutlaka korunması gereken bu eser, maalesef yıkılmıştır. Şimdi orada, Otel Belde faaliyet göstermektedir.
        Kirazlimanı o kadar önemlidir ki, 1883 yangını ile Ordu şehri neredeyse tamamen yanmış, bunun üzerine uzmanlar, Kirazlimanı’nın kent merkezi yapılmasını önermişlerdir.

        Nitekim Kirazlimanı günümüzde de önemini ve güzelliğini korumaktadır.


TÜRKÜLERE KONU OLAN  ORDU TABYA BAŞI 

                   Tabyabaşı bir sayfiye yeri gibiydi. Deniz seviyesinden yüksekte olduğu için, geçmişte denizden gelebilecek tehlikelere karşı orada askeri topçu bataryaları bulunuyordu.
                   Topçu birlikleri oradan kaldırılınca, o alan ünlü oldu. İnsanlar orayı görmeye geldiler. Zamanla da buluşma alanı haline geldi. Özellikle Pazar günleri, insanlar çevreye yayılır, az da olsa gelen-geçen arabalar izlenir, sohbetler edilirdi. Bu durum da sosyalleşmenin bir başka özelliğini oluştururdu... Burası Ordu için çok önemliydi;
                  Şimdiki Sıtkıcan Caddesi şehrin Keçiköy’le birlikte şehrin batıya açılan penceresiydi. Şimdiki sahil yolu olmadığı için Samsun’a, Ankara’ya ve İstanbul’a bu yoldan geçilerek gidilirdi.                  Tabyabaşı’nın çevresinde çay bahçeleri vardı. Bu bahçelerde transistörlü radyolar dinlenir, gramofon marifetiyle taş plaktan Türk halk ve Türk sanat müziği şarkıları dinlenirdi. 
                 Tabyabaşı biraz yüksekte olduğu için yaz-kış püfür-püfür eser, yaz ayları buranın insana verdiği haz çok keyifli olurdu..

                  Kızlar ikişer, üçer oturur sohbet ederlerdi. Türküyü yazan kişi kafiyeye uygun bulduğu için olsa gerek ‘3 kız’ demiş olabilir. Oysa orada 4’lü, 5’li hatta 6’lı gruplar halinde genç kızlar da oturur, erkekler de otururdu..”

                   İşte Ordu deyince akla hemen Tabyabaşında 3 kız yanyana türküsü , kulaklara  nağmesi gelir. Türkü çok güzel ve herkesçe söylenirdi. Bugün de dillerde ve kulaklardadır. Türkü olurda unutulur mu!    "Türkü halkın kendisidir."



Bugün Tabyabaşında  3 kız  simgesi


   YİNE YEŞİLLENDİ FINDIK DALLARI

Yine yeşillendi fındık dalları / Acep ne olacak yarin halleri
Dalgalanıyor pembe şalvarı
Kız allan pullan gel – gel yanıma
Beyaz kollarını dola boynuma

Tabya başında üç kız yan yana
İçlerinden biri pışt dedi bana (göz etti bana)
Sağ olsun (nur olsun) seni doğuran ana / Kız allan ...

Fındık dalları yerlere değer / Yarin bakışları kalbime değer
Ölürüm seni almazsam eğer / Kız allan ...

Yöre: ORDU

Kaynak Kişi: Muhsin Tercan
Derleyen: Nurettin Çamlıdağ







ORDU MİLLETDÜZÜ 1933







1965 YILINDA ORDU İLİMİZ






KIŞ MEVSİMİNDE BOZTEPE VE AŞAĞIDA ORDU ŞEHRİ 2014






YIL 2015  ORDU İLİMİZ





Kırmızı alan Nizamettin Mahallesi

NİZAMETTİN MAHALLESİNİN ORDU İLİNDEKİ KONUMU
Bir ilin geçmişi, tarihi var olan tarihi eserlerle, efsanelerle, hikayelerle, yaşamış olan kişilerle tanınır, anılır. Bu şıkların yanında mezarlar, mezarlıklar da o yerin tarihi, yaşayışları hakkında önemli bilgiler vermektedir.
Ordu ilimizde yaşamın varlığı ve zamanı  mezarlıklarla da anlatılmaktadır. Nizamettin Mahallesinde halen  de kullanılan şebcioğlu Kıranı denilen yerde mezarlık en büyük mezarlıktır. Yine Nizamettin Mahallemizde Soğukpınar Mezarlığı, Nizamettin Şehir Mezarlığı , Tomakinler semtinde aile mezarlık, sakaroğlu semtinde aile mezarlığı halen kullanılan mezarlıklardır. Nizamettin Şehir mezarlığında önceki mezar taşlarında arapça kitabeler vardı. Kitabelere göre mezarlık  200 yıl eveliyata dayandığı anlatılıyordu. 2000 li yıllarda çok eski sahipsiz mezarlar kaldırıldı ve yeni şehir mezarlığı oluşturuldu.
Var olduğu bilinen ve artık metruk kullanılmayan mezarlıklar Boztepe tesislerinin olduğu yerde, Kulaçlar mevkiinde kilise ve doğusunda mezarlık, Taşhane mevkiinde in yanı mezarlığı, Selimiye Mahallesi bitiminde Nizamettin Mahallesi başlangıcında Koru parkın olduğu mahal bu mezarlıklardır. Koru parkın 1984 yılında yapında kemiklerin  taşındığına şahit olmuştum. Bu mezarlıklar varsa buralarda uzun yıllar insanlar yaşamışlardır.
Tüm bu anlatılanlardan anlaşılıyor ki  Nizamettin Mahallesi çeşitli isimler altında  ordunun  yaşanılan yerler arasında önemli yeri vardır. Bu kadar mezarlığı olan Mahalle uzun yıllar yaşam yeri imiş diyebiliriz. Bilinen diğer bir bilgi Ordu ilinin  merkezi bataklık, kumluk, sivrisineklerin bol olduğu ve dolayısiyle sıtmanın  aman vermediği, yazları  Çambaşına gidildiği  biliniyor. Nizamettin Mahallesi yer yer Yamaç , bağ bahçe, ormanlık alan olması, havadar olması bakımından yaşamaya daha elverişli olduğundan uzun yıllar yaşam alanı olmuştur diyebiliriz. Mahalle ayrıca denizden gelen saldırılara da uzaktı. Rus saldırılarında top atışlarında halkın Boztepe ve ardında Nizamettin Mahallesi tarafına sığındığını büyüklerimiz anlatırlardı.
Ordu bölgesinde bataklıklar olup tarım yapılamazdı. Ancak da pirinç ekilirmiş. Ancak pirinç tarlalarında sivrisinekler oluşur, halk sıtmaya tutulur, yaşamı tehdit edermiş. Çoğu zamanda kinin bulunamazmış. Havayı da bozarmış. Halk yaylalara çıkarmış. Halbuki Nizamettin Mahallesi (Kuz Köy, Kuşçuören ) havası iyi, tarım yapılabilen kendir, tütün, yulaf, mısır, ve meyvelerden  kiraz, armut yetiştirilebilen yermiş. Bu bilgilere tapu kayıtlarında yer alan  Kirazlık, Armutluk, yulalık, , kendirlik, meşelik gibi ifadelerden anlayabiliyoruz. Ayrıca büyükbaş, küçükbaş hayvancılık ta yapılırmış. Yine tapu kayıtlarında Köm yanı tabirleri ( koyunların yattığı, kışladığı  özel alan) çok yerde geçmektedir. Yazları bu hayvanlarda Çambaşına, Karagöl yaylasına giderlerdi.
            Selimiye Mahallesinde Orduspor Kulübünün  olduğu yerde ve orta cami civarından Düz Mahalle şimdiki Öğretmenevi yanına kadar olan yerde mezarlık olduğu bilinmektedir. 1970 li yıllarda burada inşaat yapımında kemiklere rastlanmıştı, Şahit olmuştuk.
Bir mezarlığın oluşumu kullanımı çok uzun yıllara şahittir. Öyleyse bu mevkilerde çok insanlar yaşamışlardır, diyebiliriz. Tarih eskidir diyebiliriz.
Yine Ordu ilimizin kuruluşunda adı geçen Bucak Mahallesinde Bucak Mezarlığı bilinen eski mezarlıklardandır. Bu mezarlığın bir bölümünde bugün; Ordu Eğitim Araştırma Hastanesi vardır. Bu Hastane ssk  Hastanesinden dönüştürülmüştür. Mezarlığın bir bölümü bu günde kullanılmaya devam etmektedir.
Diğer bir büyük mezarlık Ordu Çakal çıkmaz Şehir Mearlığıdır. Bu mezarlıkta çok eskilere dayanmakta olup halen kullanılmaya devam etmektedir. Mezar taşlarında anlaşıldığına göre  batı Trakya göçmenleri Selanik eşrafları  buradadır.
Şehrin diğer bir  eski ve kullanılan mezarlığı Kirazlimanı’nda bulunan mezarlıktır. Daha ilerde Kumbaşı Mezarlığı da vardır ki artık kullanılamıyor. Keza etraf yapılaşmaya başlamıştır.
Tarihi bakımından önemli kullanılmayan bir mezarlıkta Eskipazar mezarlığıdır ki 150 sene eskiye dayanan mezarlıktır. Tarihi Camisi onarılmış olup kapısı İstanbul da Ankara da müzeye taşındığı söylenmektedir. Bu Mahallin  Ordunun kuruluş yeri olarak adı geçmektedir.


Sarı alan Selimiye Mahallesi






                                                          


                         UYDUDAN ORDU İLİMİZ





 













1-Boztepe tesisleri ve paraşüt atlama noktası
  2- Ordu iskelesi
  3- yoroz tepesi tabiat varlıkları genel müd. tesisleri
  4- Kuğuken toplu konut 

 5-  Teleferik istasyonu başlangıç noktası
  6--Ordu soya tesisi ve plaj mevkiisi
  7- Ordu Hava Limanı






1-NİZAMETTİN MERKEZ  OKUL, CAMİİ
2-BOZTEPE TESİSLERİ  ;  TELEFERİK
3-NİZAMETTİN ŞEHİR MEZARLIĞI
4-TOMAKİNLER MEVKİİSİ
5-KULAÇLAR MEVKİİSİ



   





  solda bulutların altında Boztepe, Nizamettin Mahallesi ve ileri uç Bozukkale mevkiisi












YOROZ TEPESİ


------------------------------------------

RUSUMAT 4 GEMİSİ  HİKAYESİ

 MONDROS  ANTLAŞMASI SONRASI

1919 da İstanbul önlerine toplam 73 düşman zırhlısı demirlemişti.
Bunların 22 tanesi İngiliz bandıralı ,
Bunların 17 tanesi İtalyan bandıralı,
Bunların 12 tanesi Fransız Bandıralı;
Bunların  4 tanesi  Yunan bandıralı ev
Geri kalanları bazı değişik ülkelerin gönderdiği gemilerdi.
Mustafa Kemal Anadolu’ya hareket ederken “ Geldikleri gibi giderler “  diyerek üzüntüsü yanında kararlılığını da belirtiyordu. İstanbul ve Almanyadan, Rusyadan temin edilen  mühimmat için Karadeniz Donaması ‘nın kurulmasını  işaret ediyordu. En emin liman da Karadeniz Ereğlisi ile İnebolu idi. İnebolu’ya inen mühimmat  kurtuluş savası bitene kadar  cepheye taşınacaktı.
 Buna karşılık Türklerin Karadeniz’de 27 küçük sayılabilecek tekneler  Karadeniz donanmasını teşkil ediyordu. Kurtuluş savaşında  Karadeniz’de  Karadeniz Donanmasını teşkil eden  taşıtlar;
Alemdar gemisi, Serdar Gemisi, Rüsumat 4 gemisi,
1.    Aydın Reis adlı gemi, Preveze gambotları (Küçük savaş gemisi.)

1.    Ruslardan alınan 1 ve 2 numaralı gambotlar.( Küçük savaş gemisi.)

Sinop, İkdam, Hüdaverdi, Derya, tecribe, Keşşaf,  adlı deniz araçları
Dana ve şile isimli yelkenliler
Rusyadan ve Almanyadan getirilen 300 ton cephaneyi ROVROSESKİ  - TUAPSE  ve BATUMDAN  Trabzon, Samsun, İneboluya  çok zor şartlar altında taşımışlardır. Bunlardan en fazla zararı Rusumat 4  görmüştür. Atatürk bu taşıma için “Gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da” demiştir. İneboluya gelen mühimmat Sakarya’ya, Dumlupınar’a, Kocatepe’ye  kağnılarla taşınmaya çalışılıyordu.







ORDU RUSUMAT GEMİSİ HİKAYESİ

Ordu da ilkadım anıtının yanında rusmat gemisi heykeli vardır.Bu heykeelin bir hikayesi vardır.İşte çeşitli kaynaklardan derlediğim hikaye.Vatan sevgisi ..............

Lütfen okuyunuz

Rüsumat 4  hikayesi
Kurtuluş savaşında Sakarya Savaşı sırasında Rusya ile anlaşma yapılmış ve Rusya’nın Türkiye’ye yardımları başlamıştı.Batumdan alınan silahlar ve cephane batıya güvenli limanlara küçük gemilerle kaçak olarak taşınmaktaydı. Batum’dan çok sayıda silah, mühimmat taşınması zorunluluğu doğmuştu. Doğu Cephesinde Ermenilerden ele geçirilen silah ve cephaneler, Sovyetler Birliği’nden alınan yardımlar ve Almanya’dan gizlice sağlanan silahlar Batum’da toplanıyor ve depolanıyordu.Yardımları haber alan Yunan gemileri batıdan doğuya; doğudan batıya Karadeniz’i tarayıp gemileri batırıyorlardı. İŞTE ;
Rusumat 4 adlı küçük bir gemi Batum’dan yükünü almış ;( iki adet top, 350 sandık cephaneyi) yükünü boşaltacağı yeri öğrenmek ve talimatları almak üzere bir Kurban Bayramı sabahı Trabzon limanına çıkmıştı. Gemi personelleri paskal Mahmut diye anılan Kaptan Yüzbaşı Mahmut Gökbora, ikinci kaptan üsteğmen Reşat Talayer, güverte teğmen Fahrettin Akyollu, Mühendis teğmen Cevat Talu, güverte teğmen Kemalettin Bozkurt ağır yükün altına girmiş Yükünü sağ salim hedefine ulaştıracaklardı. Bayramlaşıp dikkatlice yola koyuldular.
     17 Temmuz 1921 günü Ordu açıklarında Ordu liman reisi Dursun Reis Rusumat 4 ü durdurup gemiye çıkıp batıdan ve doğudan  gelen iki yunan gemisinin Rusumat 4 ü aradığını ve çok yaklaştıklarını haber verdi.Rusumatın 4 ün kıyıya çekilmesini ve yükünü boşaltması gerektiğini anlattı. Kaptan Mahmut  Gemiyi kumluğa oturttu.Rusumat 4ÜN boşaltılması işini Mavnacı triyonun icra motoru Hakkı GÜRSOY ( REİS ) üstlendi. Kayıklarla bir gidiş bir geliş koridoru oluşturdular. önem arz eden yük Hakkı Reisin mavnasına  yüklendi.Kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu  herkes yükü askerlik şubesinin taş mahzenine taşıdılar.Hakkı Reisin mavnası  Saray Hamamının arkasına çekildi ve üzeri hamamın odunları ile kamufle edildi.Yunan gemisi yaklaşıyordu.Gemiyi yakmaları için bir fikir yürüttüler. Gemiyi batırıp kaptan köşkünde ateş yakma ve güverteyi kömür karaları ile kirletme ve dolayısıyla  yanan işe yaramaz işi bitik gemi havası verilecekti.Önce gemi suyla doldurularak batırıldı.Kaptan köşkü ile direkler su üstünde kalmıştı.

NOT : O yıllarda mavna birlikleri var ve birlikte  açıktaki gemilere yük ve yolcu taşırlardı. Mavnacı başı Başı Nezir Efendi( oral ); Toplayıcı otoritesi; Civan Ali (ÇAĞLAR) ,İcra Motoru ise Hakkı Gürsoy idi. Hakkı Gürsoy ; gazeteci Ali Rıza Gürsoy'un amcası idi. Okur yazar olmadığı halde akıllı , hatırı sayılır , işbilir kimse idi.



Rusumat 4 gemisi Orduya geldiği tarihte   Ziya Hurşitin kardeşi Ahmet Faik GÜNDAY  Ordu Mutasarrafıydı.( Sancak Yöneticisi )   Ahmet Faik Bey  Rusumat 4 gelince 15-20 kişilik bir gurubu sahile yerleştirmişti. Bu grubun başında da kardeşi  Ziya Hurşit vardı. Çünkü Rusumat 4  ü takiben bir Yunan gemisi ile bir Yunan torpidosu  da gelmişlerdi. O gün Rizeli Lazoğlu Mustafa  da gemisi ile Orduya gelmiş sahile demir atmıştı. Mutasarrıf  Ziya Hurşit başkanlığındaki   15- 20 kişilik silahlı adamları sahilde tur attırmaya başladı. Yunan Gemileri geldi etrafı incelediler ,bu gruptan  çekinmiş olacak ki çok yaklaşmadan bir şilebi aradıktan sonra da bir zeval (ayrılık topu ) top atışı yapıp ayrıldılar.
Mutasarrıf Ahmet Faik GÜNDAY  ve Kardeşi

1890 Yılında  Çamlıhemşinde doğan Ziya Hurşit  ; Milli Mücadele savaşında yararlılıklar göstermiş, 1. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Milletvekilliği yapmıştır. Yozgat İstiklal Mahkemesinde de üyelikte bulunmuştur. 1921 yılında Rusumat 4 Gemisinin Orduya gelişinde de bölgede asayiş güvenliğinde bulunmuştur.  1926 yılında Mustafa kemal ATATÜRK e suikast davasında  suçlu bulunmuş idam edilmiştir.

Mutasarrıf Ahmet Faik GÜNDAY  5 ağustos 1921 tarihinde Mutasarrıflıktan ayrılıp görevi Kürşad Bey’ e devretmiştir.
Belediyeden (Belediye Başkanı Furtunzade Yusuf Sırrı Bey) alınan fındık kabuğu kömürü ve  fındık yağı ile  düşünce aynen uygulandı.Bir teneke gaz yağı Kaptan köşküne dökülerek yakıldı.Herkes sahilden çekilmiş birkaç kişi kalmış onlarda  uzaktan durumu izliyorlardı. Yunan gemileri sağlı sollu gelen gelerek işaretleştiler. Yunan subayları dürbünle kıyıları izlediler ve 12 sandal ve bir müfreze ile aradıkları Rüsumat 4 ün etrafında dolanmaya başladılar. Bu sırada yanan bir direk gürültü ile suya düşünce Yunan müfrezesi gemilerine geri döndüler. Batıdan gelen doğuya; doğudan gelen batıya doğru devam ettiler.Ertesi gün sonra İstanbul gazetelerinde Aranan Rüsumat 4 ün yandığını, battığını duyurdular.Daha sonra Batumdada rusumat 4 batırıldı haberi yayıldı.
     Şimdi Rüsumat4 ün yüzdürülmesi işi gerekiyordu. Yine halkın yardımı ile geminin suyu boşaltılmaya çalışıldı.Fakat gemi yüzdürülemedi. İmdada Hamdi Karadeniz adlı bir genç yetişti. Gemiden  suyun boşalması için kriştin valfı denen parçayı takmayı başardı. Bir gemi ve tulumbası gerekiyordu. Ertesi günü Remo adlı  bir İtalyan yolcu gemisi geldi.Yükünü boşaltınca o gemiden yardım istendi.Remo  adlı geminin kaptanı yardımcı oldu, su tamamen boşaltıldı. Fakat Gemi yine yüzdürülemedi. Bunun üzerine tekrar Belediyeden fındık kabuğu ve fındık yağı temin edilerek kazanlar yakıldı. Fındık yağı ile tüm makineler temizlendi.Motorlar çalıştırıldı. Gemi sevinç çığlıkları ile hareketlendi. İşte gemi tekrar işe koyulmaya 10. seferine hazırlanmak üzere Batuma doğru hareketlendi.20 Temmuz 1921 Gemi Batum’a girince battığını haber alan gemiler ve halk sevinç naraları attılar. Remo gemisi tayfaları ve Rüsumat personeli kutlamalarda bulundular.



Not 2  1915  yıllarında Ordu, Giresun, Rize , Gümüşhane  Trabzon vilayeti olarak anılıyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları vardı.Bu durum 1919 Paris Konferansında dile getirilmişti. Her sancakta bir temsilci( Metropolit ) vardı. Ordudaki temsilcisi Metropolit Meletiyus adlı bir rumdu. Bu meltiyusun çalışmaları Ordudaki vatanseverlerin canını sıkıyodu. Meletiyus ara sıra Trabzona gidiyor, Orduya geliyor çalışmalarında  hayli can sıkmıştı. İstanbula gitmiş orduya dönüyordu. Ordu Emniyet Amiri ;Serkomiser Ali bey ( ONAT) İstanbuldan gelen gemiyi salgın hastalık var diye ; mavnalara emir vererek  kenara getirilmesine izin vermedi. Meletiyus  Trabzona gitmek zorunda kalıp Durumu Ankara'ya şikayet etti.. Ankara cevabında  yönetimin Emniyet amirinde olup onun kararlarının geçerli olduğunu ilettiler.

Yine O yıllarda yolcu gemileri başka güvenlik gemileri refakatinde hareket ederlerdi. Zenginlerin seyahat ettiği gemilerin ünlüsü Fransız gemisi PAKE VAPURU idi ki Yuna savaş gemisi refakatindeydi.



Pake Trabzondan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu almak için uğrar. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan  tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini ister.

Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı Reis  ve arkadaşları limanı işgal ederler ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka Müdürünü tartaklar. Pake  yolcu ve yük alamadan  İstanbul’ a gider.



Bir aylık onarımdan sonra  10. seferine çıktı.Gazi Rüsumat4 Yükünü Samsun limanında  boşaltı.
Yine Batuma dönerken Eynesil yakınlarında iki düşman gemisi tarafından sıkıştırıldı.Gemi batırıldı ve Kaptan Mahmut gemiden atlayarak Trabzonlu Osman Çavuş yardımı ile kurtuldu. 29 Eylül 337 (1921) saat 09.20’
Rusumat 4 gemisi tekrar yüzdürülmek istendi ise de çalıştırılamadı ve terk edildi. Personel başka yerlerde görevlendirildi.


Rüsumat’ın Batum ile Samsun arasında 11 sefer yaptığı, bu seferlerde 1070 tüfek, 7459 sandık mermi, 993 kasatura, 8 top, 2244 sandık top mermisini batı cephesi komutanlığı emrine ulaştırdığı kayıtlıdır. 

Rusumat 4 gemisi 1921 yılında Eynesil yakınlarında Yunanlılar tarafından batırılmıştır. 


 30 ekim 2012 Ordu

TARİHİ KISA HİKAYELER

Mustafa kemal Milli Mücadele başlarında Tekalifi Milliye Emirleri yayınladı. Bunların biri de Askerlerin ihtiyaçları Milletten  karşılığı ödenerek tedarik edilecek ve karşılık ödenmeden alınanların kişileri de payelendirilecek, onurlandırılacaktı. Doğu bölgesinden  tedarik edilenler Samsun’a, İneboluya taşınacak; oradan batı cephesine intikali sağlanacaktı.
Yine  Hakkı Reis yükünü Samsunda boşaltırken  çok yağmur yağar. Buna rağmen kadınlarda olmak üzere yükler  boşaltılıyordu. Kadının yanında küçük çocuğu da var olmasına rağmen yük taşıması Hakkı Reisin dikkatini çeker. Hemen gocuğunu ona verir  ve çocuğuna korumasını söyler. Kadın gocuğu alır ve  mühimmatın üzerine örter. Hakkı Reis niçin öyle yapıyorsun çocuğun ıslanıyor deyince. Reis Bey ben yine çocuk doğururum ama vatanı bulamam deyiverince  Hakkı Reis ağlamamak için Oradan uzaklaşır.

KISA BİR HİKAYE;

1920 li yıllarda yük ve insan taşımacılığı deniz yoluyla yapılıyordu. Taşımacılıkta bir  güvenlik gemisi de refakat ederdi. Fransız PAKE GEMİSİ genellikle zengin kimseleri taşır ve Yunan savaş gemisi refakatinde seyrederdi. Pake Trabzon'dan İstanbul’a giderken Ordudan yolcu almak için uğradı. limanın başka işlerle meşgul olduğunu görünce kabadayı şekilde Yunan savaş gemisi limanda bulunan  tüm işlerin bırakılıp kendisi ile ilgilenilmesini istedi.
Osmanlı seyr-i seferi açığa çekilir. Buna kızan Hakkı Reis  ve arkadaşları limanı işgal ederler ve Fransız Gemisinin yolcu ve yüklerini taşımayacaklarını söylerler. Bunu duyan Ordulu Rumlar sahile dolar ve bir kargaşa başlar. Polis Zeki Efendi buna aldırmaz ve Osmanlı Bankası Müdürü tarafından tehdit edilir. Zeki Efendi Banka Müdürünü tartaklar. Pake  yolcu ve yük alamadan  İstanbul’ a gider.


Not: 1915 yıllarında Ordu, Giresun, Gümüşhane, Rize Trabzon vilayeti olarak geçiyordu. Bu bölgede Rum Pontus Devleti çalışmaları yürütülüyordu. Bu paris konferansında dile getirilmiş ve faaliyetler hızlanmıştı. Her sancakta bir Metropolit görevlendirilmişti. Ordu metropoliti Meletiyus adlı bir kimseydi. Meletiyus sık sık Trabzon’a gidiyor  zararlı çalışmaları  Ordu halkında endişe , rahatsızlık yaratıyordu. Bir ara İstanbul’a gitmiş ve Orduya dönüyordu.
Ordu emniyet amiri ; Serkomiser Ali Bey ( Onat), İstanbuldan gelen gemiyi Orduda salgın hastalık var, yolcular Orduya inemezler deyip mavnaların  sefer yapmamasını istedi. Peremeler( mavnalar ) bekledi Meletiyus Trabzona giderek Ordu eminyet amirini Ankara’ya şikayet etti.  Ankara idarenin Ordu Emniyetinde olduğunu ifade edince Meletiyus İstanbul’a yerleşti.








                ORDU VE AYANLAR
        Osmanlı Devletinde bir bölgenin toprak ağası ve ileri gelen kişilerindendir. Ayanlar devletin vergilerini ve asker toplama işlerini yaparlar.
        Osmanlı Devleti’nde 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezi otoritenin zayıflamaya başlamasına paralel olarak devletle halk arasında irtibatı sağlayan mahalli ileri gelenler (ayan) yavaş yavaş önem kazanmaya başladı.
        Sened-i İttifak ile Sultan II. Mahmut ayanların bu ağırlığını kabul etti, ancak onları bir nevi disipline etmeyi de başardı. Padişah yetkileri üzerinde ilk kez halktan bir grubun sınırlamasını kabul ediyor gözükse de, kısa süre sonra bu anlaşma yardımıyla ayanları zayıflatmayı başardı.
Ayanlık buyrulduları rüşvete konu olunca bu kurum 1786’ da kaldırılmış yerine şehir kethüdalıkları kurulmuştur. Ancak, aradan fazla zaman geçmeden ayanlığa tekrar dönülmüştür.

        Osmanlı Devleti özellikle II. Mahmut’ tan itibaren ayan ailelerine mensup kişilere devlet memurluğu vererek etkilerini kırmış ve Tanzimat’ tan sonra hükümet, vilayet idaresini doğrudan doğruya merkezden gönderilen valiler vasıtasıyla yürütmeye başlamış ve böylelikle Osmanlı tarihinde görülen “ ayanlar devri” kapanmıştır. Ayrıca ayanlığın güçlenmesinde etkili olan malikane sistemi ile mütesellimliğe Tanzimat devrinde son verilmesi ayanların güç kaybetmesine neden olmuştur.
        Ordu kazasında uzantıları olmakla beraber (Canikli, Haznedar, Tuzcuoğulları gibi) büyük hanedanlar görülmemektedir. Daha ziyade bu büyük âyan ailelerinin uzantıları, müttefiki, akrabası,  konumunda hiyerarşik olarak ikinci ve üçüncü sırada yer alan âyanlar/ağalar söz konusudur
        “Karadeniz‟de âyanlık mevkiini ele geçiren ailelerin tamamına yakını eşkıya ve mütegallibe kökenlidir. Bunlardan birisi, eşkıyalık ve mütegallibelikle meşhur Canikli Genç Mustafa Ağa‟dır. Kendisi Canikli Ali Paşa‟nın sahip çıkmasıyla Ünye âyanı olmuştu.  Yine Ünye âyanlığı yapmış olanlardan Çalıkoğulları da eşkıyalık ve mütegallibelikten gelmişlerdi.
        1850’de doğan Süleyman Ağa, 1893 yılında Belediye Reisi olmuş sekiz yıl bu görevi yapmıştır. Şehrin ileri gelenlerinden olan Felekzade Süleyman Ağa, Milli Mücadele döneminde de şehirde önemli roller üstlenmişti.
        Ancak 1740 yılı ve sonrası yeniden hareketlenen Osmanlı-İran savaşları sebebiyle bölgedeki “Kürtünlü eşkıyası” meselesi ortaya çıkmış,  ayanların bunlar üzerinden yürüttükleri hakimiyet mücadeleleri artmıştı.  İran seferinin lojistiği için âyanlardan yardım istenmiş, bu durumu fırsat olarak gören âyanlar ise bir taraftan cepheye lojistik destek verirken diğer taraftan reayadan gayri kanuni paralar toplamışlardı.
        Ordu kazasında yüzyılın ilk yarısındaki iki İran savaşı ve seferinin Ordu’da âyanlığın ortaya çıkmasında etkili olan en önemli olaylar olduğu anlaşılmaktadır
        Nitekim Ordu kazası yerel tarihine ait şecerelerde geçen ve âyanlık dönemine ve birbirleriyle mücadelelerine ait en eski anlatı Şeyhoğulları ile Kadıoğulları arasındaki mücadele ve bu mücadele karşısında merkezi otoritenin aldığı tavırla ilgidir. Ordu’da âyanların birbirleriyle ve merkezle mücadelelerine dair şecerelere yansıyan bir anlatının bu dönemlerden kaldığı düşünülmektedir.  “… Halk Derebeyi geçinen Şeyh ve Kadıoğullarının eli altından dışarı çıkmazmış. Bu iki ağa birbirleriyle daima savaşırlarmış. Bu hal padişaha duyurulmuş. Bu iki ağanın kafalarının kesilmesi için Samsun‟da bulunan Osman Paşa‟ya emir verilmiş…En önce Şeyhoğlu ve maiyetiyle savaşmış, neticede yakalanıp öldürülmüş ve kesik başı kazığa geçirilerek halka gösterilmiş. Hareket bir müddet için durmuştur. Kadıoğlu bu durumu görünce teslim olur düşüncesiyle bir müddet beklenmiş. Kadıoğullarından bir cevap alınamaz… Bir müddet sonra Osman Paşa‟nın huzuruna attan inmemek suretiyle çıkar. Osman paşa, atının üstünden inmeyerek huzuruna çıkan Kadıoğlu‟na hiddetlenerek başının kesilmesi
        Osman Paşa’nın Ordu’nun kentleşme sürecindeki etkisine dair: “Sonra halkı bir araya toplayıp padişaha muti olmalarını, aksi halde kafalarının böyle kesileceğini, kesin bir konuşma ile ihtar ediyor. Eskipazar‟da sekiz kadar sanatkar Ermeni‟yi, birkaç Rum‟u alıp Bucak‟a getiriyor. Ermenilere Boztepe‟nin eteğinde, Rumlara sahilde yer gösteriyor.” 1798 tarihi ile nüfus defterlerinde mütesellimin artık Bucak’ta kaydedildiği 1831-1834 yılları arasında yaşanmıştır. Yani bu 30 yıllık dönem içerisinde Bayramlı bir idare merkezi olmaktan çıkmış ve Ordu livasının yönetim merkezi sahile/Bucak’a taşındığı anlaşılmaktadır.



1) Ordu Kazasında Âyan Ailelerine Ait Bazı Şecereler
Ordu kazası yerel tarihinde âyanlık dönemlerine ait bazı bilgi ve olaylara dayalı  Ayanlar bilinmektedir.Ordu’da dönemin âyan ailelerinden  bazıları;
Felekzade oğullarıı
Şeyhoğulları
Alaybeyoğulları
Felekzade oğullarıi           /
        Felekzadelere ait şecere Felekzade Süleyman Efendi  tarafından hazırlanmıştır. Hazırlanan secere içindeki bilgiler on yedinci yüzyılda başlayıp yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar gelmektedir ve 1923 yılında basıldığı sanılmaktadır.  Şecere hazırlanırken, aile içinde anlatıla gelen sözlü rivayetlerin yanında, mezar taşları, tapu senedi, ferağ, tımar kaydı, nüfus tezkereleri gibi belgelerden yararlanıldığı ifade edilmiştir.
Felekzadeler’in kendilerini Antakya menşei olarak belirtmektedirler.
Şeyhoğulları           /
         Şeyhoğullarına ait  secere Bilal Köyden tarafından hazırlanmış 1962’de bitirilmiştir. Bu aile de şecerelerini, Felekzadeler gibi, bulundukları bölgeden Celali isyanları sonucu çıkan kargaşadan kaçarak Ordu’ya geldikleri ve yerleştikleri görüşleri ile başlatmaktadır. Şecerede, aile ile nispeten sağlıklı bilgilere ise on dokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren ulaşılabildiği görülmektedir. Şeyhoğulları’nın kendilerinin  Diyarbakır veya Antakya’dan geldiklerini belirtmişlerdir.
Şeyhoğulları ile ilgili olarak şecerede; “Ellerinde her türlü maddi imkan olduğu halde, Şeyhoğulları şehre karşı ilgisiz kalmışlar, köyde yaşamaktan özel bir zevk duymuşlardır. Ancak 1835 yılında doğan İbrahim Ağa şehre inmeyi düşünmüş Bülbül deresi kıyısında Kozluk denilen mevkide bir ev, yine şehirde bir fırın ve deniz kıyısında bir köşk yaptırmıştırdığı rivayet edilmektedir. Onu 1910 doğumlu Kahraman (Sağra)  takip ederek Selimiye mahallesine yerleşmiştir. Aradan uzun yıllar geçmiş, hayat şartları değişmiş, okur yazar olanlar yavaş yavaş şehre inmeye başlamışlardır. Birinci Dünya savaşından önce yalnız Mustafa ve Ahmet Ağalar ticaret alemine katıldıkları halde, daha sonra sayıları çoğalmış, 1945 yılını takiben şehre yerleşenlerin adedi artmış, mülk sahibi olanlar on kişiyi bulmuştur,
Alaybeyoğulları                   /
        Şeyhoğulları ile aynı soydan geldikleri ifade edilen Alaybeyoğulları şeceresi ise diğerlerine göre daha kısa olup kimin tarafından hazırlandığı belli değildir.   Her üç şeceredeki anlatımlarda mezar taşları, berat kayıtları, tapu senetleri gibi belgeler merkezli yer, zaman, kişi ve tarihlerin belirli olduğu bilgiler kullanılmıştır. Alaybeyoğulları ise kökenlerini Halep Vilayetinin Antep Sancağı olarak belirtmektedirler.
        Görülüyor ki bu üç aile;  kökenlerini  güney  bölgeleri  olarak ifade etmişlerdir.  Osmanlı Celali  isyanları sırasında  oluşan kaos sebebiyle geldikleri  ifade edilmektedir.Kıyılara değilde iç kısımlara, dağlık alanlara yerleşmeye çalışmışlardır. Felekzadeler Canbolatoğlu isyanı ve Celali olaylarındaki kargaşalıklara, Şeyhoğulları da Celali kargaşaları ve kan davası sonucu bulundukları bölgeleri terk etmek zorunda kalarak Karadeniz’e geldiklerini ifade etmektedirler. 
        Tanzimat döneminde (1839-1876) âyanlar, kendi dönemlerinde olduğu gibi hem kendi aralarında hem de Babıâli ile iktidar mücadelesinde bulundular. Bilhassa merkeziyetçi yönetime yönelik reformcu girişimler, bazı âyanlarda taşradaki yerel otoritesini kaybetme korkusu yarattı. Bütün bunlara rağmen âyanlar sosyal ve ekonomik nüfuzlarını sürdürdüler. Muhtarlık, müdürlük, kaymakamlık, mutasarrıflık ile valilik makamlarına getirilerek  yaşadılar.
        Ordu kazasının on dokuzuncu yüzyıldaki kentleşme süreci, Tanzimat ve ayanlık olgularının birbirleriyle ilgili ve paralel bir süreç izlemiştir. Ordu bir sahil iskelesi olarak on sekizinci yüzyılın sonlarında kurulup gelişmeye başladı.Ordu ölçeğinde âyan kökenli birçok aile on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ticarete yönelmişlerdir.Bu durumdaonların nüfuzlarını devam ettirmesini sağlamıştır.
“150 yıldan bu yana bu üç aileden  (Şeyhoğulları, Alaybeyoğulları, Boğukoğulları)  zamanın hükmüne göre, bir hayli ictimai mevki sahipleri yetişmiştir. Milis kumandanı, mebus, hakim, avukat, belediye reisi, bankacı, gazeteci vs… Bu üç aile arasında yer almayan iki tip vardır. Derviş ve sarıklı hoca! Din ve mezheplerine sıdk ile bağlı olan bu ailelerden bir çok hacı olduğu halde, hoca ve derviş zuhur etmemiştir. Bundan da anlaşılıyor ki, bu ailelerin efradından hurafeye ve taassuba itibar eden   kimseler olmamışlardır.    

ORDU İLİMİZDE  TESPİT EDEBİLDİĞİMİZ SÜLALELER


ORDU  SÜLALELER ORDU  SÜLALELER
Azaklıoğulları Ahmetoğulları Coşoğulları
Alabeyoğulları Balcıoğulları Çanakçıoğulalrı
Alibaşoğulaları Bayraktaroğulalrı Çekiçoğulları
Altooğulları Bayoğulalrı Cafaroğulalrı
Alibooğulları Beşalioğulalrı Çortoğulları
Ateşoğulları Bıyıkoğulları Çamaşlıoğulları
Abaşoğulları Bozoğulları Çelebioğulları
Abucoğulları Baloğulları Çakıroğulalrı
Arapoğuları Babunoğulalrı Çetecioğulları
Acemoğulları Babuçoğulalrı Çorbacıoğlu   
Acaroğulları Boğukoğulları Çavuşoğulalrı
Altmışdört oğulları Boloğulları Cebecioğulları
Asarlıoğulalrı Birincioğulları Çoloğulları
Angırtoğulları Bacınoğulları Çonoğulları
Alimoğulları Bölükbaşoğulalrı Çibiloğulları
Angıtoğulları Bakoğulları Çıngıroğulları
Aceloğulları Bektaşoğulalrı Çinlioğulları
Adükoğulları Beyoğulları Çilceloğulları
Afganoğulları Bidiloğulları Çolakoğuları
Akınoğulları Bekiroğulları Çenilkioğulları
Aketenoğulları Bordanacıoğulalrı Cücükoğulları
Aptoları Bediroğulları Cinalioğulalrı
Artoları Bayramoğulları Çavaşoğulalrı
Askeroğulları Bölükbaşoğulalrı Çenoğulları
Alioğulları Bekaroğulları Çakırmelikoğulları
Akatalar Bilimoğulalrı Çayloları
Akbaşoğulalrı Börekçioğulalrı Çıtloları
Ahçıoğulları Babahasanoğulları Çindoları
Ayvazoğulalrı Bıcıloğulları Çörütoğulları
Alemdaroğulalrı Biberoğulları Çarkıoğulalrı
Aloğları Alioğulları Çakarmalaroğlu
Afanoğulalrı Bezirganoğulalrı Çördoğları
Ağasarlıoğulalrı Çavuşoğulalrı Çelleroğlu
Ali usta oğulları Çonoğulları Nizamettin Çuhadaroğulları
Aliçanoğulalrı Conosmanoğulları Cıngıroğulları
Çıtıroğulları Elvanoğulalrı Gedoğulalrı
Canikoğulları Ekizoğulları Gözükanoğulalrı
Cırızoğulları Eroğulları Gozmidoğulları
Dikmanlıoğulları Feloğulları Güloğulları
Duranoğulalrı Fırınoğulları Gaçaroğulalrı
Dboğulları Karlıbel Gulaçoğulalrı
Delihasanoğlu Fırgıloğulları Gasımoğulları
Dumanoğulalrı Fevzioğulları Gırhasanoğuları
Davtaoğulalrı Furtunoğulları Goyunoğulları
Danacıoğulalrı Fisiloğulları Gargınoğulalrı
Donubozukoğulları Fodulahmetoğulları Göçoğulları
Delimustafaoğulları Gallencoları Güreşçioğulları
Delhasanoğulları Gadoları Gurdoları
Deresüleymanoğlu Garipoğulları Gocasanoğulalrı
Dikenoğulları Güleloğulları Gogaco
Dumanoğulalrı Güdolaları Goçoları
Düdükçüoğulları Gübüdoğulları Gagiloğulalrı
Dağıçoğulalrı Ganderoğulları Gügünağaoğulalrı
Emirosmanoğlu Gübüdoğulları Gamburoğulalrı
Drambaoğulları Gagiloğulları Altungökçeoğulları
Eyupoğulları Giritlişoğulları Gırosmanoğulalrı
Engüroğulları Gıraçoğulalrı Göveloğulları
Emiroğulları Gozmidoğulları Golanoğulalrı
Enoğulları Gantaroğulalrı Gocaloğulalrı
Efiloğulları Gıgaçoğulalrı Gümüşalioğuları
Ellezoğulları Gökçeoğulları Haznedaroğulalrı
Efendioğulları Göçoğulları Hartioğulalrı
Ekizoğulları Gavasoğulları Altıneller
Ekşioğulları Göçoğulları Hocaoğulalrı
Elikçioğulları Gökçeovaları Haliladioğulalrı
Eceloğulları Gırışoğulları Hatipoğulalrı
Eminoğulları Govizeoğulları Hasanpaşaoğulları
Emanetoğulları Gogidizeoğulları Hacooğulalrı
Eneloğulları Gamburoğulları Hamaloğulları
Evliyaoğulalrı Genceloğulları Hekimoğulları
Hattatoğulalrı Kasımoları Kırcaloları
Hacımehmetoğulları Kukösoları Keşapoları
Hamitoğulları Küçükoları Kraloları
Hacıkadıoğulalrı Kocamanoları Kehoları
Hacıoğulalrı Kırhasanoları Karcoları
Hacı alioğulları Karaoğlanoları İbrahimoları
Hamzaoğulalrı Kuyumcuoları Karahüseyinoları
Hacımahmutoğulalrı Kahyoları Koçoları
Halilefendioğulları Kocaoları Katamizeoları
Hasanbaşıoğuları Kavalçoları Kılıçoları
Habipoğuları Köseoları Külçüoları
Hacıhamzaoğuları Külünkoları Kırcaoları
Hatipoğulalrı Küçükalioları Kurubaşoları
Hacıvelioğulları Külçoları Kumçuoları
Hacıosmanoğlu Koyunoları Kuruoları
Haceroğulları Karahisarlıoları Karahaliloları
Halloları Karamanoları Köseoları
İbiloğulları Koşnaklıoları Kürtünoları
İmzaloları Kasımoları Karaoları
İbasoğuları Kaşkoloları Kocamustoları
Hamzaoğuları Kovancoları Karakızoları
Hayıroğuları Kürdoları Kandazoları
İsboları Kömürcoları Kovamanoları
İsmailoğulları Küpüçoğulları Karakulukçuoları
İmamoğulları Keleşoğulları Karamanoları
İnceahmetoğulları Karahaliloğulları Kamanoları
İneboğulları Kelömeroları Kubaloları
İnceahmetoğulları Kutupoları Karakızoları
İnceoğulları Kahvecioları Karahüseyinoları
Kallencooğulları Kutucoları Kösoları
Kadıoğulları Kandazoları Koçoğlu
Kalafatoğulalrı Kefeloları Kocaloları
Mehemetoğulları Karavelioları Karaalioları
Kulaçoğulları Korgaçoları Küçükmahmutoları
Kocasanoları Keliçoları Karahasanoları
Köroları Kalaycıoğlu Kadıaskeroları
Kazmaoları Müezzinoları Potoları
Kahyoları Meletoları Romanoları
Kurucoları Metioları Şifoları
Kırıoları Müftüoları Şıhmanoları
Kargoları Midamoları OSMANOĞLU
Kocayitler Nuhoları Sağıroğlu
Kıraçoları Nasuhbeyoğulları Şerbetçioğlu
Kadınoları Oruzoları Sakaroğlu
Kocahaliloları Ostoları Sinoploları
Longaları Omaroları Şabanoları
Lazoları Odabaşoları Şemokoları
Karadeniz Öğmecoları Soytaroları
Leventoları Ömeroları Şeyhoları
Lökoları Öksüzoları Şamloları
Küçükyusufoları Omaroları Sofoları
Melikoları Öksüzoları Sıldıroları
Makaroları Öküzcüoları Sabuncoları
Mollaları Ömerimoları Şemukoları
Manaroları Pamukçuoları Sivazoları
Memişoları Paşoları Sinankadıoları
Müderrisoları Pasaloları Şıhlıoları
Mızıroları Pehlivanoları Şahbazoları
Musluoları Poturoları Şahmelikoları
Murtazoları Padaroları Sakoları
Musabaşoları Postoları Siviçoları
Müftoları Poyrazoları Sıldıroları
Manoları Pazarcoları Şatıroları
Meyremoları Palazoları Şimşitoları
Mehteroları Palancaoları Şellioları
Maraşloları Piroları Salihoları
Mıçıkoları Pillioları Şamize
Marangoları Ramadanoları Samgosalı
Meletlioları Postoları Şairoğlu
Mollameroları Şemokoları Şahinoğlu
Macaroları Sülümanoları Şenoluları
Şıhlıoları Şanoğulları
Sarıhüseyinoları Uzloları
Sarısinoları Üçgüloğulları
Sarısinoları Usluoları
Şepçioğulları Umurolar
Solakoları Urusoları
Şamloları Uncoları
Tekkeoları Uzunhüseyinoğulları
Töngelçoları Veliefendioğulları
Tokatlıoları Vonalioğulları
Tarkçıoları Velioları
Toramanoları Veziroları
Telçoları Varol
Tömçoları Yazıcıoları
Türkmenoları Yayloları
Töngüloları Yağçıoları
Tiryakioları Yetimoları
Tataroları Yamakoğulalrı
Tahiroları Yıldırımoğulları
Tıkıçoları Yüzbaşıoğulları
Torunoları Zaloları
Topçoları Zekiroları
Topaloları Zıpıroları
Tataroları Zincirlioları
Tentolar Zıldıroları
Tıkılolar Yaramadoları
Tokulolar
Talpoları
Tahsinoları
Topuzoları
Talpoları
Topaloğulları
Tomakinoları
Uzunömeroğulları





TABİAT VARLIĞI İLAN EDİLEN YOROZ TEPESİNDEN  ORDU'YA BAKIŞ
















                                                  ORDU DA LAKAPLARDAN BAZILARI


1 ACEM MURAT 21 BOMBOŞ TANER 41 ÇEREZ AHMET
2 AGUBAT YUSUF 22 BÖCEK MESUT 42 ÇETE CEMAL
3 ALBAY YUNUS 23 CANAVAR HASAN 43 ÇITIR DURSUN
4 ALTIN DİŞ CEMİL 24 CART NİYAZİ 44 ÇITKIRILDIM MEHMET
5 ALTINDİŞ OSMAN 25 CAZGIR AHMET 45 ÇİKO CEMAL
6 AMİGO ZEKİ 26 CECCAL OSMAN 46 ÇİKOLATA GÜNER
7 ARAP OSMAN 27 CEK ALİ 47 ÇİL FERİT
8 ATKAFA TAHSİN 28 CESET ZAFER 48 ÇİNGEN NURİ
9 AVAZ FAHRİ 29 CESET ZAFER 49 ÇİVİ ORHAN
10 AYAK REMZİ 30 CIBIL MEHMET 50 ÇOLAK ÖMER
11 AYI NİHAT 31 CİMCİK HASAN 51 ÇULLUK MUSTAFA
12 AYIBOĞAN REMZİ 32 CİMCİM SALİ 52 ÇUVAL ADNAN
13 AYICI LÜTFÜ 33 CO İSMET 53 DALGIÇ MUHİTTİN
14 BADİ BÜLENT 34 CULUK RASİM 54 DAN DUN NACİ
15 BAY HAMDİ 35 ÇAKAL TURGAY 55 DAYI MUSTAFA
16 BAZLAMA ŞAKİR 36 ÇAMUR ŞEVKET 56 DEĞNEK AHMET
17 BERBAT AVNİ 37 ÇARLİ İLHAN 57 DELİ MUHARREM
18 BERDUŞ MUSTAFA 38 ÇATLAK HÜSEYİN 58 DELİ NACİ
19 BİDİLİK BÜLENT 39 ÇAVUŞ NURİ 59 DEMOKRAT CELAL
20 BOĞA ERTAN 40 ÇEÇE AHMET 60 DEVE CENGİZ
61 DIGIL MUSTAFA 81 GENÇ OSMAN 101 KANCA AHMET
62 DİNAZOR METİN 82 GINA SALİ 102 KARA MAHMUT
63 DUBARA SELAHATTİN 83 GOSTİL SABRİ 103 KATIR YUSUF
64 ECEVİT MEHMET 84 GOZAK ALAADDİN 104 KAYMAKAM EROL
65 EFASANE İSMAİL 85 GÖBEK NİZAM 105 KEDİ İSMET
66 FAKİR AHMET 86 GÖDEN FARUK 106 KEKEZ İHSAN
67 FANTOMA SADETTİN 87 GULİ BURHAN 107 KEL ALİ
68 FATALİST AHMET 88 GUSKONMAZ OSMAN 108 KELEBEK MUSTAFA
69 FIÇI FAHRETTİN 89 HART HART HARUN 109 KEMRE YÜKSEL
70 FORTİK İLHAN 90 HEREDOT MAREM 110 KEPÇE AYHAN
71 GABARA MUHSİN 91 HOROZ MEHMET 111 KEPÇEKULAK İBRAHİM
72 GABİZ OSMAN 92 HÖLLÜK MEMET 112 KERPİÇ MEHMET
73 GAMMAZ FİKRET 93 İSKATÇI TURGUT 113 KESE SALİH
74 GASNAK DURSUN 94 JANDARMA İSMAİL 114 KESME MUZAFFER
75 GAVUR İMAM 95 JARJÖR MEMET 115 KIL ŞÜKRÜ
76 GAVUR ÖMER 96 JİLET ORHAN 116 KILÇIK UĞUR
77 GAZAN HÜSEYİN 97 KABAK RIFAT 117 KILLI ADEM
78 GEBEŞ HÜSEYİN 98 KAFKAS ZİYA 118 KINALI YILMAZ
79 GEBİŞ MEVLÜT 99 KALAFAT NECMİ 119 KIR HAFIZ
80 GEME SALİH 100 KAMYON NADİR 120 KIYMALI DURSUN
121 KIZ SALİH  161 LAZ YAŞAR 181 PAPAZ FİKRET
122 KOÇ İSMAİL 162 MACAR OSMAN 182 PEPE HÜSEYİN
123 KOL AHMET 163 MAL AYDIN 183 PERUK NECAT
124 KOLİ SEZER 164 MALAK YENER 184 PİÇ ORHAN
125 KOMANDO ÖMER 165 MAYK CEMİL 185 PİÇ ORHAN
126 KOMSER KEMAL 166 MEME ZİYA 186 PİLİÇ NECMİ
127 KOT AHMET 167 MIDIK MEHMET 187 RACON KEMAL
128 KOT OSMAN 168 MIYMINTI MUSTAFA 188 RÜZGAR MEMET
129 KÖFTE ÜMİT 169 MİNİKKUŞ KADİR 189 SAĞIR OSMAN
130 KÖPEKÇİ TURGUT 170 MOLLA HAİLİ 190 SAKA SELAMİ
131 KÖR ALİ 171 MOLLA KADİR 191 SAKO
132 KÖRÜK ÖMER 172 MUHTAR AZMİ 192 SARI HALİL
133 KÖS ÖMER 173 NABER AHMET 193 SEKİZ MEHMET
134 KURU KENAN 174 NATO EKREM 194 SEPETÇİ HÜSEYİN
135 KUŞ TEMEL 175 ONBAŞI DURSUN 195 SIRIK HALDUN
136 KUŞKONMAZ OSMAN 176 ÖCÜ ÖMER 196 SİNEMACI ÖMER
137 KUYRUK AHMET 177 PALA CEMAL 197 SİVRİ DURSUN
138 KÜÇÜK HASAN 178 PALASKA YÜKSEL 198 SOSYETE BAHTİYAR
139 KÜLEĞEN ALİ 179 PANİK MUSTAFA 199 ŞAİR ALİ
140 LAZ YAŞAR 180 PANİK ÖMER 200 ŞAPALAK DURMUŞ
201 ŞAPALAK ŞAKİR 221 TOPAL SELAMİ
202 ŞELEK TURGAY 222 TORİK NECMİ
203 ŞİŞ KEMAL 223 TORUN MEMT
204 TABANCA İHSAN 224 TOSBAĞA GÜNER
205 TAK TAK MEHMET 225 TOSTOS MEHMET
206 TAKOZ AHMET 226 TRAŞÇI OSMAN
207 TAKOZ TAHSİN 227 TREN YUSUF
208 TAMTAM NECDET 228 TURŞU KEMAL
209 TARZAN MUSTAFA 229 UFAK ENGİN
210 TAŞ HASAN 230 USTURA KEMAL
211 TAVUKÇU İBRAM 231 VARYEMEZ AHMET
212 TAVUKÇU TAYYAR 232 YAĞLI MUSTAFA
213 TAVUKÇU TAYYAR 233 YALAŞ İNGİLİZ ÖMER
214 TİFİ NECDET 234 YAN ALİ
215 TİPİ TİP ENGİN 235 YENGE TILMAZ
216 TOKİL FARUK 236 YUNUK ERDEM
217 TOLO UĞUR 237 ZONTİ AZMİ
218 TOPAL CELAL 238 DELİ FATMA
219 TOPAL FUAT 239 ÇONO ÜZEYİR
220 TOPAL MESUT 240 ÇONO EYUP







                                        Nizamettin Mahallesi
                                    Nizamettin caddesi Mevkiisi







































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder