ORDU BOZTEPE ORDU ESKİ SOSYAL YAŞANTILAR DENİZ YOLU HATIRALAR ANILAR,













         1880  1960  YILLARINDA  ORDUDA  SOSYAL  YAŞAM  ÜZERİNE  DERLEMELERİM

Keçiköyden başlayalım 250-300 sene önce buralar boşmuş. Bu koyun  sakin verimli olması, suyun bol olması Karadeniz denizcilerinin dikkatini çekmiş burayı kendilerine sığınak yapmışlar yerleşmişler ailelerini getirmişler. Ordunun ilk mescidi Balıkçıların uğrak yeri olan bu Keçiköyde bir  Abdullah reis adlı denizci tarafından 1782 yılında yapılmıştır. Mescid Ahşap yapıda olup minaresi bir ağaçtan ibaretti. Zaman aşımında yıkılmış Kalıntılardan da bir şey kalmamıştır.

Keçi Köyünün üst taraflarında yaban keçileri çokmuş. Bu yüzden Yaban keçisi avı meşhur imiş. Bu yüzden Buraya Keçiköy denilmiş. Denize bakan yanı ise kiraz ağaçları ile doluymuş.

1883 yılında Selimiye Mahallesi,Düz Mahalle vardı. Başka mahalle yok gibiydi. Şimdiki, Şarkiye, Bahçelievler, Yeni mahalle, Akyazı , Durugöl bataklık sivrisineklerin kol gezdiği yağmur yağınca  her yerin göl olduğu bataklık sazlık bir yerdi. Şehrin deniz seviyesinin altında olması nedeniyle deniz şimdiki bülbül deresi ile birleşirdi.Denizin sakin olduğu zamanlarda dalga Yalı Hamamının duvarına  vuruyordu

 Burada Yeşilada diye bir kır gazinosu yapılmış Sümbüllük Burnu denilen şimdiki Gülistan Oteli ile Animon otele kadar olan yer insanların dinlendiği yer olmuş. Tabyabaşı  mesire yeri,  Uzlu deresi Aşıklar Yolu, Tepe Gazinosu halkın evi olmuştur. Samsun karadeniz yolu 1959 yılında burayı ortadan yarıp geçince ve ordu  Ziraat Bankası önünde şehir Belediye  Parkı yapılınca bu eğlence yerleri kaybolup gitti.

1883 yılında büyük yangında Ordu tamamen yandığından Trabzondan mühendisler getirildi. Yapılan araştırmalar sonucunda şehrin deniz seviyesinden alçak olması nedeniyle gerek denizin taşması sonucunda  gerek boztepenin eteğindeki şehrin  Boztepeden gelen derelerin  suları nedeniyle şehir sular  altında kalmakta bataklık oluşturmaktaydı. Şehir  deniz seviyesinden alçakta kaldığından kanalizasyon ve alt yapı çalışmalarınında  zor olduğundan ayrıca pahalı alt yapı oacağından şehrin Keçiköyde kurulması gerektiği  raporu tartışıldıysa da kabul edilmedi ve mevcut şehrin doldurularak deniz seviyesinden yükseltilmesi  sağlanarak planlamaya başlanmasında karar kılındı.

Bugün görülüyor ki şehrin Keçi köye kurulması bugün için sorun olacaktı. Büyüyen Ordu nereye doğru büyüyecek şehrin  atıkları nereye gidecekti. Ayrıca Ordunun en temiz, yeşil , balıkçıların ikametgahı, nefes borusu olan Keçiköy perişan olacaktı.

Tabya  başı 1900 lerde en işlek gezinti yeri idi. Halk burada eğlencelere, gezilere katılır özellikle yaz aylarında muhteşem eğlenirdi. Tabya başı Osmanlılarda  Bir topçu birliğinin olduğu ve Karadenizin gözlemlendirildiği , feneri ile  gemilere, kayıklara, denizcilere  hizmet eden bir yer konumundaydı. Fenerin gazyağı belediyece karşılanıyor, Güvenlik açısından yükler gelince ve bildik deniz araçları gelince  yanıyordu. Tabyabaşını alt tarafında bir tünelvari yerde depo vardıki Baruthane olarak adlandırılırdı. Askeri birlik gidince burası yeşillikler arasında  herkesin eğlendiği gezdiği  çeşitli etkinliklerin yapıldığı yer olarak kullanılmaya başlandı.

Tabya başının üst tarafında Bir tepe gazinosu vardı, Yalnız burası hem Samsun Karayolunun üzeride yer almasından gürültülüydü. Birde şehre, denize, şehire uzaktı. Pek kısa süre kapandı. Bunun yanında diğer bir gazino Yeşilada gazinosu şimdiki Gülistan Otelinin olduğu yerdiki çok  işlekti. Herkes buraya gelir dinlenir, eğlenirdi. O zamanlar Samsun Yolunun  altında deniz kenarında kaldığından sakin, gürültüsüz eğence yeriydi ki işlekti.samsun Karayolu  sahile inince  gazinonun sonu oldu. Ordu Düz Mahallede şehrin içinde belediye şehir parkı açılmıştı. Halk artık buraya doğru yönelmiştir.

Yine bu yıllarda Acısu ( uzlu deresi ) da başka mesire yeri vardı ki burası da halkın coşkuyla eğlendiği gezdiği yerdi. Genellikle gençlerin , aşıkların gözden ırak yeriydi. Burada Taş Köprü ve etrafındaki yeşil alan cazibeliydi.Buradan şimdiki memleket Hastanesi yanına kadar gezinti yolu vardı. Her iki gezi mesire yerinde Halk, Aşıklar gezer , maniler söyler, aşk yaşarlar anılar tazelenirdi. Samsun Karayolunun  Tabya başında üç güzel  heykeli bunların anısına yaptırılmıştır.

Mayıs yedisi diye  20 mayısta özel eğlenceler buralarda daha coşkulu olurdu. Acısuda yıkanılır, deniz suyundan şifa dilenilirdi.Yarışmalar yapılır, geziye gelemeyenlere şişelerde güğümlerde sular götürülür  denizin şifa suyundan yararlanmaları sağlanırdı.

Keçiköy çeşmesi ve yanındaki kahvehane çok işlekti. Herkes burada bulunur kahvesini içer Keçiköyünün yeşilliğinden temiz havasından yaralanır, aşıkların çaldığı sazları dinlermiş.

Kara yolu 1955 te burada geçince hem bu bağlar  Kahvehane, Aşıklar Yeri yok oldu.

Tabyabaşının az üstünde alışveriş mağazası vardıki askeriyenin ve halkın ihtiyaçlarını görürdü. Askeriye gidince o da kapandı. Tabya başının altında Güngörmez diye anılan deniz koyu vardır ki etrafı çeşmelerle dolu her türlü meyvelerinin olduğu bağ bağbanlıkın yanında denize girilen en temiz yerdi. Gençler Deniz mevsimini burada Mayıs yedisinde açardı. Samsun Ana yolun açılımıyla moloz yığınlarıyla yok oldu.

1950-1960 arası deniz hamsi kaynıyordu. Bunun yanında her türlü balıklarda boldu. Balıklar dizin haline getirilirdi. Şimdiki gibi  poşet yoktu. Hamsiler teneke işi satılırdı. Alamayanlara bedava verilirdi.

Her yıl Mayısın 7 sinde Miladi 20 Mayısta Ordu denizleri  bir başka eğlenceli olurdu. Bütün kentlisi köylüsü deniz kenarına doalr, Tabya başından Uzlo deresine kadar Aşıklar yolu dolar taşardı. Yedi dalgadan geçme diye adet vardıki herkes  dilek ttar  bu adedi uygulardı. Hastalar gelemeyenlere sular götürülür  el yüz uzuvlar  yıkanırdı. Perşembede Kacalı Deresi ile  Aktaş  mevki arasında kayıklar 7 defa dönerdi. Bugünde Hızır Peygamber Karadan, İlyas Peygamber Denizden gelir, denizen kraya vurduğu yerde buluşurlar ve yazın geldiğini müjdelerlerdi. Osmanlılar zamanında denizde kazıklar üzerinde Kadınlar Denizi Kadınlar Hamamı yapılırdı. Ahşap yapının alt katına bir iskele vardır ve havuzun kenarları parmaklıklarla çevriliydi. Buralara erkekler giremezdi. Önceleri bu hamamları deniz kuvvetleri daha sonar Belediye işletirdiki, bu hamamlar kıyıdan 25-30 metre ,ilerdeydi. Mevsimlikti.

                Düz Mahallede Numune-i Irfan okulu vardı ki bu okulun ve Halk Eğitimin ön tarafında denize girilirdi.Keçiköy sayfiye yeri olup bağlık bahçelik alanda halk piknik yapar denize girerdi. Bozukkale, Balıktaşı, Olukbaşı gibi yerler ünlüydü.

1945 yılından sonra denizlerde artık daha iyi eğlenceler başladı. Kadınlar Hamamı yerine Plajlar modeli geldi.  Halkın bazıları bu durum karşısında 1955 lerde tacizler başlar.Kadınları rahatsız edici davranışlarda bulundular. Ancak devlet ileri gelenleri  Ordumuzun gelişmesi, itibarının korunnması, turizmin faydalarından yararlanılması için İstanbul  ve diğer illerden gelenlerin Ordu hakkında intibalarının düzeltilmesi için uyardı. 1970 li yıllarda Plajlar yapıldı, Bayağıda tutu. Akyazı Plajı o yıllarda Orduyu İstanbulvarı bir plajdı.











ORDU MAYIS YEDİSİ GELENEĞİ

Baharın sonu Mayıs ayının 20 sinde Karadeniz bölgesinde gerçekleştirilen Mayıs Yedisi kutlamaları yapılmaktadır. Rumi takvimde Mayıs Mayıs ayının yirmisine rastlamaktadır.

Samsundan Artvine kadar Karadeniz Sahilinde kutlanan Bu geleneğin tarihi Orta Asya'ya kadar uzanmakta ve şenliklerin 4000 yıllık bir tarihi vardır. Yöreye Anadolu'nun fethi sırasında yerleşen Çepni Türkleri bu geleneği günümüze kadar sürmektedir.

Mayıs Yedisi, su ile özdeşleşmiş bir gündür. Bu günde Sabah erkenden kalkılır, deniz, ırmak ve dere kenarlarına inilir ve burada bazı adetler gerçekleştirilir. Bu günde

7 Dalgadan atlama adetinde  eller ve ayaklar suya sokulur. Kıyıya vuran yedi dalganın üzerinden birer birer atlanır. Burada genellikle çocuğu olmayanlar evlenemeyenler,dilekte bulunurlardı.Bazı kimselerde Sacayağından geçme, ceviz kökünün altından geçme  ve yine Suya 7 defa taş atma Motorlarla ve kayıklarla en yakında bulunan ada, etrafında davulu zurnalı gezmeler yapılırdı. 

Akşam evlere dönüşte gelemeyen yaşlılar, hastalar için güğümlerle su götürülürdü. 

            Mayıs yedisi için günler evel hazırlıklar yapılır sözleşmeler yapılırdı. Günün çok erken saatlerinde şehir veya sahil  davul ve zurna eşliğinde yakın köylüler tarafından dolardı Sahilde münasip bir yerlerde oturulur. Deniz suyu ile eller, ayaklar yüzler yıkanır, dilekler tutulur.Yedi dalga sayılır atlanırdı. Kayıklara binilir, tur başlardı 

Mayıs yedisi adeti için  farklı görüşler yazılmaktadır. Kimileri Amazonların törenlerini, kimileri  Hıristiyanların vaftiz törenlerini kimileri de Hıdrellez adetlerini anlatmaktadır. Ancak tam bir kesin bilgi yoktur.

Ben bu konuda şunu anlamaktayım. Türkler Göçebe yaşarken su  kenarlarında  yerleşmişler, doğayla iç içe yaşamışlar, Kıştan bahara geçişlerinde, bahardan yaza geçişlerinde kutlamalar yapmışlar, Tanrılara şükranlarını belirtmek istemişlerdir. Türk Mitolojisinde Gök Tanrı, Deniz Tanrı, Dağ Tanrısına inanmışlardır.Türklerde Kutsal sayılar  9 ve 7 idi. Oğuz Kaan Destanlarında, Dede Korkut Masallarında, Oğuzname, Divanü Lugati’t Türk gibi anlatılanlar bunlara işaret edilmektedir.Kışın bitimi, tabiatın canlanmasında Nevruz kutlamalarında olduğu gibi Mayıs ayında baharın bitişi Yazın başlangıcı da mayıs yedisi olarak kutlanmaktadır.Rumi takvime göre Mayısın 7 si ve Miladi Takvime göre Mayısın 20 si halk nezdinde mayıs yedisi diye kutlanmaktadır. Halka mal olmuş bir gündür Adetlerin her birinin anlamı vardır. Ateş, su, güneş, yıldız, deniz  Türklerin, merak edip araştırdığı doğa olayları olmuştur.

 Denize atılan taşların yedi çift olması ve yedi dalga üzerinden atlanması, sacayağından geçilmesi inançlardandır. Bu bilgiler çin kaynaklarından anlayabiliyoruz.

Mayıs ayının 20 günü biz gençlerde büyüklerimiz gibi denize girerdik. Rumi 7. Günü). Şimdiki belediye önünde kayalıklar, taşlar vardı. Oralarda  güneşlerdik. Su pek ısınmamış olurdu dahaca. Suda çocukça oyunlar oynardık kendimizce. Parası olanlar acı su, acı su diye bağıran kaptanların çağrılarına uyarak Motorlara, kayıklara binerlerdi. Büyük motorlarda davul ve klarnet eşliği milleti coştururdu. Sabatan köylerde akın akın gelen halk öğleye doğru deniz kenarını tıklım tıklım doldururdu. Şimdiki Büyük Şehir Belediye  önünde iki tane iskele  motorlarla , davul zurnayla mahşeri kalabalık olurdu.
Denizde yedi dalga aşmak, yedi dere ağzı geçmek, sahilden denize yedi çift taş fırlatmak, yedi tas su dökünmek ve bu esnada herkes kendinde dilek tutmak unutulmazdı. Yapılan yemekler, edinilen yiyeceklerden sonra akşam köyün yolunu tutardık. Tabiiki çoğunluğun elinde güğüm güğüm sular. Gelemeyenler, hastalarda b şifalı sudan nasibini evde alacaklardı.

 

1880 --2010 YILLARI ARASINDA DENİZ TAŞIMACILIĞI KARAYOLU TAŞIMACIİĞİ GELİŞMELER RENKLİ KİŞİLER OLAYLAR

    Eski İnanışlara göre Yunanistanda Altınpost vardı ve kutsaldı. Bu post Kafkasyada Gürcistan da Kolkhis Ülkesine kaçırılmıştı.  Yunanistan Kralı Pelsas bu postu Kolkhis devletinden alarak geri getirmesi için Yasonu  görevlendirir. Yason Tanrıca Athena ile birlikte olup kürekli ve yelkenli bir gemi yapar, Altın postu alıp getirmek için 22 denizci ( Argonut) yola çıkar. Yason İşte bugün  Aynı adla anılan Yasona uğrar. 1984 yılında bu gemi araştırmasında gemi ile Karadenizi gezerek farkındalık yaratmışlardır. Yason burnu turizme açılmıştır.

    Yason’da, Karadeniz’in ilk tersanesi yapılmış. Ordu Valiliği tarafından, 2004 yılında, su altında yapılan araştırmalarda, bu tersaneye ait olduğu iddia edilen, 27 ayak bulunmuştur.

    Yason adını Argonotların efsanevi lideri Iason’dan alır. Ayrıca, yine bu antik yerleşim, MS 3’ncü yüzyılda buraya gelerek “Işıklar Bayramı” adı verilen tören kutlamalarıyla bilinir.

Ordunun başka illere ve hatta İstanbul’a kara yolu olmadığı için tek  yük ve insan taşıma işi deniz yoluylaydı.

Ordu yük iskelesi ve yolcu iskelesi  olmak üzere iki iskelesi vardı. Bu iskeleler kısa ve sular sığ idiki Büyük gemiler  yaklaşamıyordu. Gemiler açıklarda bekler mavnalar takalar  çakarlar zor havada, denizde   güçlüklerle boğuşurdu. Bu da yük yüklemede ve boşaltmada sorunlar yaratıyordu. Giresun yük ve yolcu alma işinde Orduya göre daha  şanslıydı. Deniz Giresun Limanında derin olup Büyük gemiler kenara kadar gelirler taşıma işi olmazdı. İstanbul Hopa arası  gidiş geliş 15 güne kadar uzardı. Denizlerde bir başka tehlikede  Rüzgar olmadan denizin kabarıp kıyılarda son bulan patlamaydı ki buna KALAŞ RÜZGARI denir ki çok tehlikeliydi. Yolcu  ve yük alınamazdı. Bazen öyle olurdu ki yük Limanlar boşaltılamaz  İstanbul Rize arasında gidip geldiği de olurdu. Gemilerde  uğranılan limanlarda  satıcılar gemiye çıkarlar tavuk kızartma,  süzme, Turşu  vs  satılırdı.  Bunlar güverte yolcularının alışverişiydi.Bunlara yemek verilmezdi. Zenginler özel kamaralı odalarda taşınır yemek gemi biletinin içindeydi ve pahalıydı.  Gemilerde özel aşçılar vardı ki zenginler limanda  iken zenginler gemiye dolar ve yemekli eğlencelerini  ederlerdi. Bu rüzgarların olduğu kıyılarda bu gün sörf yarışmaları yapılıyor ancak O zamanlar sörf ne gezer.

Kaptanlara  Süvari yada Beybaba denirdi. Onlarda limanda inerler şehirde istedikleri yerleri gezer yer içerdi. Ordulu tüccarlar tarafından ağırlanırlardı.

Karadeniz sularında güneysu, Aksu, Tarı, Karadeniz, İzmir, ordu, Trabzon, Giresun gemeileri  çalışıyordu. Bu gemilerin gözü pekti, Karadenizin ne zaman belli olmayan azması karşısında delilik dercesine  denize açılırdı. Kaptanlar birazda delidir. Çoğunun isminin başına deli kelimesi  gelirdi. 

Ordu melet Suyu İle Boztepe arası 3,5 mildir. Burada  Bir yocu iskelesi birde yük iskelesi vardır ki artık sığlaşmış ihtiyaca yetmemektedir. Demir kazık ve tahta döşemeli  yük iskelesi ise beton kazık tahta döşemelidir.  Bu iki iskele arası yaklaşık 300 metredir.

 

Fındık taşıma ve ihtiyaç alımı için ordu iskelesi yeterli değildi.1952 yılında Giresun Ordu İsteklerine ragmen liman yapımı başlanmıştı.Ordu 6 olan Mv Milletvekillerinden 4 ü DP Olmalarına ragmen ordu limanı alınamamıştır. Ordu MV bize bir rıhtım yeter demişler ve Ahmet Bey adında bir mühendis Orduya gelmiş  mevcut İskelenin yanında ölçümlere başlar. Sıtkı Çebi muhabirlik yapmakta olup Ahmet Beye ne yaptığını sorar. Ama söylemez, sıtkı Çebi onun rıhtım için geldiğini anlar ve durumu Vali Edip Yavuz’a Belediye Başkanına, Ticaret odası Başkanı Niyazi Yener  Onu Ticaret Odasına davet edip bu Şimdiki Öğretmenevi karşısına Kumsala yapılamayacağını  detaylarıyla anlattılar. Şimdi bunların yerine  Kabana çeşmeleri yanındaki buruna bir iskeleuygundur. (Bu bugünkü rıhtım) (kabana çeşmeleri kalıntıları halen rıhtımın yanında bulunmaktadır)

Bu burun rıhtım için daha uygundur ki Karayel burayı teğet geçmekte kayalık olup dolma ihtimali azdır. Ordu Poyraz Karayel Yıldız rüzgarlarına kapalıdır. Yolcu yükler daha iyi taşınabilirdi.

Ahmet Bey onlardan Yöreye ait  uygun resimler vermesini ve Ankaraya götürüp  danışması gerektiğini anlatarak Ankaraya gitti. Dönüşte şimdiki rıhtım yerinin uygun olduğunu söyleyip plan projeye çalıştı.

Bu yıkllarda Ziraat Bankası ile Yalı Camii arasınad Cihan gazinosu ve otel  vardı ve ayrıca İş bankasının olduğu yerde Bir otel daha vardı. Şeher gelen giden hep buralarda olabilirdiki  kim geldi kim gitti hep gözetim altında gibiydi. Burayı Hopalı aynı zamanda Kızılay Başkanı Ali Aydın işletirdi.

1948 yılında 9 adet yük gemisi  7 adet yolcu gemisi alındı.orduya Ordu gemisi Amerikan Marşal yardımıyla alındı.

Yazar Yaşar kemal 1952 yılında Kaardeniz gezisinde Bu diyar baştanbaşa adlı romanında  yaşanan kötü şartları öyle bir anlatırki Halkın neler yaşadığını  en iyi anlatımdır. Samsun Rize arası 4 gün . Rize İstanbul arası 8 gün idi.

1960 lı yıllar hareketli yıllardır.Büüyk şehirlerde öğrenci hareketleri başlar. Ordulu Fahri çelebi önderliğinde bir grup öğrenci  Gemi ile orduya gelirler. Önceden denizcilere bildirilmiş kimseye açılmamıştır.Gemi  açıkta demirleyince  balıkçılar, takalar boş olarak gemiye yaklaşır Öğrenciler sloganlar atarak  kayıklara  doluşurlar. Deniz bir bayram havası esmiştir. Olurmu böyle olur mu kardeş kardeşi vurur mu şarkıları , bayraklı gösterilerle halka istenilen mesajlarını iletmişlerdir.

Bir süer sonar 27 mayıs 1960 darbesi olur.Fazıl Sözer görevden alınır. Binbaşı Hürrem Erman hem vali, hem elediye başkanı olur.

1955 yılında yapılan rıhtıma bir vinç alınmış ihtiyaçlar gideriliyorken bir gün vinç denize düşer. Çıkarılır ama hayli zayiat olduğundan Samsuna  tamire gönderilir. İşler yine zorlaşır.

1960 yılında Ticaret odasında sorunlar ahkkında bilgi alışverişi yapıldıysada bir türlü ilerleme kaydedilemiyordu.

Belediye Başkanı şehrin alt yapı sorunları olduğunu  şehirde tadilat yapılması gerektiğini söyleyerek  rıhtım için bir şey yapamayacağını dile getirmiş Kanalizasyonun önem arzettiğini ifade etmiştir.

1965 yılında denizde ve krada büyük felaket olmuş 3 kişi boğulmuştur. 

Yine 1967 de Fatsada  Yason burnunda 7 denizci ölmüştür. 

Yine 1967 de  Fatsada Ayandon fırtınasına yakalanan  gemiler 3 gün 3 gece denizde açıklarda kaldılar. Onlaar Fatsanın delikanlısı Erol Özdeniz  yedek kayıklarıyla yardıma gitti. Obları aç arık, bitkin halde karaya çıkarabildi.

Yine 1968 yılı Mart ayında  büyük kış oldu. Mart kazma kürek yaktırdı Bulancakta  6 denizci kaybolmuştur.

1969 yılında deniz Perşembe ilçesini dev dalgalarla dövdü,Yıkıma sebep oldu.  

Karadenizde bol yunus balığı avlanırdı. Bu avlanma 1947 ye kadargerek dolma tüfek gerek ağ yöntemi ile olurdu. Devlet Yunus avcılığına silah yardımı gibi teşvik yardımı yapıyordu.Yunus balığının derisi yağlı olduğundan derisi yüzülür kaynatılarak yağı çıkarılırdı.İlk erime köpük saçardı ki ekmeğe bandırılarak yenir sonrası acıdığı için yenmezdi.Bazı hastalıklara özellikle Mayasıla iyi gelirdi.Fitilli Kandillerle aydınlatmada kullanılırdı.Yunus yağı çok edeğerliydi hamsi kg 5 krş ve yunus kg 35 krş gibi fiyatı vardı.100 KG yunustan  40 kg yağ çıkardı. Çok karlı bir işti.1980 li yıllara kadar avı olan yunus avı yasaklandı.

1940 yıllarda CHP MÜFETTİŞLERİ Karadenizlilerin gemi konusunda istekleri bitmiyordu.2. Dünya Savaşı Karadenizde taşımayı ve postayı vurmuştu.Halk açlık duyuyordu. Valilik devamlı yardım  posta gemilerinin yolcu gemilerinin  Orduya da uğramalarını istiyorlardı. Bilet karaborsaydı.

Perşembeye ilk yolcu gemisi 1947 de geldi.Valilik ve Perşembe halkı bayram etti.

Orduya Un getiren Traı ve Erzurum gemileri gecikiyordu. Halk birara  Trabzon parti kongresine giden Menderesin bindiği geminin yolunu kesmeye çalışır. Halka bunun doğru olmadığını zor anlatırlar.

Samsun limanı yapımı 1952 başlar 1959 da biter.

Giresun Limanı yapımı  1954 başlar 1961 biter.

Sinop Limanı 1962 biter.

Trabzon Limanı 1959 biter.

Ordu Limanı rıhtımı 1955 biter.




1970 İKİNCİ YARILARINDA ORDU SAHİLİ 





1970
ORDU SAHİLİ







1950 lerde Sahil yolu henüz yokken;   Ordu Sahili 






1920--1930
Ordu yolcu iskelesi



Ordu Rıhtımı 1997 de özelleştirildi. Ama alan firma işletme sertifikası alamadığından özelleştirme iptal edilip 1914 yılında Ordu belediyesi yönetimine geçerek Ünye Hariç Fatsa Perşembe Limanlarıyla, Gülyalı, Altınordu Limanı Ordu Liman Başkanliği adı altında  Belediye işletmesi oldu. Bu işletmeye bağlı Gülyalı, Kumbaşı, Kışla, Kacalı, Mersin Köyü barınağı olarak 5 tane de barınak bulunur. Ordu İlinde  Ordu ve Ünye olmak üzere gümrük Müdürlüğü  2 tanedir.

1957 Yılında Türk Donanması Orduyu büyük coşkulu şekilde ziyaret etmişlerdir.Çeşitli etkinlikler yapılmış halk katılımı muhteşem olmuştur.

30/3/1946 sağlık bakanı Orduya geldi.Halk tarafından coşkuyla karşılandı.Yeni bir hastane yeri için istimlak çalışması başlar.

Gemiler her hareketinde anlaşabilmek için çeşitli düdük çalmasıyla anlaşırlar. Tehlike anında , yapılan iş hakkında başka, sislerde, deniz kabarmalarında başka şekilde düdkler çalınır. Tehlike anında canavar düdüğü denilen düdük çalınırdki acı ve tiz bir ses vardıki içleri acıtır, titretir.

1958 Yılında Çorum Gemisi Orduya gelmiş, Yolcu ve yükünü almış  limandan çıkış alacak yetkili yok. Gemi kaptanı Canavar düdüğünü defalarca çalmış şehir sabah seherinde korkuyla  denize bakakalmış. Acaba neydi tehlike neydi.Anlaşıldı ki yetkili başkan izinli yardımcısı uykuda.Gemi yol alacak yetkili imza yok.Nihayetinde izin belgesi verilir gemi yol alır.

1950 li yıllarda gemiler fındık taşıma işinde deniz yolu kullanılır.Mehmet Sıtkı Bacınoğlu Tüccar olup herkese yardımda bonkördür.Bir Lventa Adlı İtalyan gemisi fındık alacaktır ama zaman kısıtlıdır.600 ton fındık gemiye yüklenecektir. Hamallar, mavnalar çekerler  için kısa zamanda gemiyi yükleme  zordur. Ama bacınoğlunu seven 40 kadar işçi bu yükü 45 liradan yüklemek için anlaşırlar. Gemi yüklenmiştir. Tüccar buna sevinir ve Bu ücretin  3 katı kadar olan 720 tl para ve herkese 5 çuval kabuk işçilere dağıtılır. İşçiler çok duygulanırlar ve gazeteye teşekkür ilanı verirler.

1970-1971 yılında Orduda rıhtım başında denizcilik lisesi açılmış bir kaç dönem mezun vermis ancak 1983 yılında heybeliadaya taşınarak kapatıldı.

Ordu iskelesi 1963 yılında yaılmış ancak ihtiyaca tam cevap verememektedir. Bahriye üçok 1985 yılında mecliste önerge üzerine önerge vererek  orduya limanın zaruri olduğunu ilettiysede  bir sonuç alınamamıştır.  Mehmet Karaman ( Mıdı ) adında bir vatandaş 1968 yılında ahşap Bir işyeri açarak balık pişirme işine girdi. Iş gelişince Turist otel yanında daha büyük işyeri açtı. Zamanla işi ilerleten Mehmet Karaman 1985 yılında deniz kenarında yük iskelesinde  kendine has  deniz üstünde  lokanta restaurant açtı. Burada tüm devlet adamları ve seçkin  elit tabaka misafirler ağırlandı. İstanbuldan ünü biliniyordu.

1980-1990 yıllarda Kumsal Kafe  ve Ayışığı resaturantlarıda açılmıştır.  Bunlarda çok güzel işler yapmışlardır.

Hele Ayışığını işleten Enis Ayar meşhur işletme sahibi olmuştur. Ayışığında bir cep sinemasıda  oluşturulmuştu. Koltukların 38 tanesi ölen  sanatçıların artistlerin isimleri verilmişti. Bilet alırken Ayhan Işık ın koltuğunu alacağım denirdi. Ben İsmail Dümbüllünün koltuğunu almışımdır.

Enis ayar  çok iddiacı ve proje sahibiydi. Belediye başkanlığına çıktığında  ;

Boztepeye merdiven yol

Vosvos Şenliği,

Kurul Kayası  kazıları,

Karadeniz oto yolu projesi

Yason Burnunda tarihi araştırma işi

 Vaatlerini yapmış ancak seçilemememişti. Enis ayar Fotomodel ve iyi bir manken olan Ayar Karadeniz oto yol için İstanbul Şileden Orduya 34 gün yürüyen adamdı. Yason araştırmaları için  1985  yılında Adına Argonotlar belgesi çekilmişti.

 

Karadenizi özellikle Orduyu tanıtan Vosvos şenliği halen yapılmaktadır.

Yine Olmaz denilen Karadeniz Oto yolu tamamlanmak üzeredir.

Kurul Kayası Kazılarından paha biçilmez eserler çıkarılmış ve çıkarılmaktadır,

Yason kilisesi Turizme açılmıştır.

Boztepeye merdivenli yol olmasa da  Seyit Torunun belediye Başkanlığında Türkiyede sayılı bulunan teleferik yapımı Orduyu Boztepeye  bağlamıştır. Enis ayarın ayışığı restaurant 2007 yılında yıkılmıştır.

 Şimdi burada kay kay sahasında  çocuklar kay kay sporu yapmaktadır. Hemen yanı başında rusumat 4  anıtı ve o gemiyi canlandıran düzenleme yapılmış Halkın ziyaretine açıktır. Mıdının yeri de yıkılmış  harabe halinde  bir proje beklemektedir.


                                   KARAYOLU DENEMELERİ VE KOÇ BOYNUZU YOLU

KOÇ BOYNUZU YOL

Antik Çağlarda Roma’ya karşı Orta ve Doğu Karadeniz’de onlarca savunma kalesi ve bu kaleleri birbirine bağlayan antik yollar yaptırılmıştır. Kotyora’yı Perşembe ve Fatsaya bağlayan Antik Kral yolu Pontus kalesi Kurul’a varmaktaydı.

 Bu yol şimdiki Efirliden başlar; Saray, Soğukpınar, Ekinciler Köyünden Şimdiki Yalıköye inerdi.O yıllarda Koçan adı olan bu yol zamanla Koçboynuzu adını almıştır.Bu yol 1890 yıllarında Trabzon valisi Sırrı Paşa zamanında yeniden açılma çalışmalarıyla işler hale gelmişsede tabiat şartlarından dolayı pek işler değildi. onarılmış iyileştirilmiş  köylülerce ulaşım yolu olarak kullanılmaya devam etmiştir.Aslında bu yol Ünye Kalesinden başlamaktaydı. Bu yolda insanlar atlarla, yaya olarak, sonraları kamyon sırtlarında seyahat ederlerdi. Yol her yıl bozulan bu zor ve tehlikeli yol  tekrar tekrar tamir edilerek devam ediliyordu. Cumhuriyetten sonra hızla gelişen Ordu Kara yolu bağlantısıyla Samsuna bağlanması ve Giresun a bağlanması çalışmaları başladı. 1932 yılında Sahil yolu ile içeriden Koç boynuzu yolları tartışmaya açıldı. Bir sonuç alınamayınca yerinde keşfe karar kılındı. Vali Nazif Bey  ve ileri gelenler  Mühendis  Mukbil  Bey Efirliden yola çıkılıp mevcut istikamette köylerin mevcut yollarını  takip ederek Ilıcaya kadar varıldı. Yolda Bolaman da Mukbil Bey Bolaman Kalesine gitti. Ilıca da istirahat eden Vali ve ekibi dinlendi Bolamana Mukbil Beyel buluştu. Yol güzergahında bulunan köyler yol çalışmalarında gönüllü çalışacaklarını  söylediler. Yolların düzeltilerek kısa zamanda yapılıp açılabileceğine kanaat getirilerek ekonomik ve teknik şartlarda dikkate alınarak  Sahil yolu projesinden şimdilik vazgeçilmiş oldu.tarihi Koç Boynuzu yolunun islahında karar kılındı.

Heyet deniz yoluyla geri dönüşte büyük bir deniz kazası atlattıysada orduya dönebildi. KoçboynuzuYolu (Antik Kral Yolu)Nitekim yol 1 ay gibi kısa sürede açılabilmiştir. 

İlk kez Pontus Rum Krallığı döneminde yapıldığı düşünülen Koçboynuzu yolu, Ordu ve Fatsa şehirlerini birbiribe bağlıyordu.Pontus Devletinden sonra bölgenin hakimi olan Osmanlı devleti döneminde Koçboynuzu yolu, çağına uygun şekilde yeniden düzenlendi. Koçboynuzu yolu, 1885-1890 yılları arasında Osmanlı'nın Trabzon valisi Sırrı Paşa zamanında yeniden yapılmıştır. Ordu Altınordu ilçesi Düz mahallede bir caddeye ismi verilen Sırrı Paşa iki kez Trabzon valiliğine atanmış ve görevini başarılı bir şekilde sürdürmüştür.

Cumhuriyet döneminde Ordu valiliği görevi sırasında (1931-1933) Vali Nazif Ergin zamanında Koçboynuzu yolu yenilenmiştir. Perşembe sahil yolu yapılana kadar kullanılmıştır.

 1934--1938 Yılları arasında bu yolda birçok kazalar olmuş , ölümler meydana gelmiş uçurumlara giden araçlara, kimselere ağıtlar yakılmıştır.. 

 Nihayet 1959 yılında  Fatsa--Ordu sahil yolu tamamlanmıştır. virajı çok ve 2 tünelli olsa da  Koç Boynuzu yolundan kat kat daha iyiydi. )


ÜNLÜ GEMİLERİMİZ

GÜLCEMAL GEMİSİ: Gülcemal Sultan Reşad’ın  annesinin adıdır. Adına şarkılar yapılmış, şiirler yazılmış, övgü hikayeleri yazılmış anlatılmış, evliya sınıfına konulmuş gemidir. Mustafa Keamal Atatürk te bununla seyahatlar yapmış, Gülcemal öyle benimsenmiş ki Rize’ye uğradığında  Rizeliler kayıklarla etrafında dönerler hastalıklara şifa  ve dilekleri kabul olsun diye dilek dilerler 7 defa dönerlermiş. İstanbul Trabzon arasında Her limana uğrayarak yolcu, yük  ve posta taşımacılığı yapardı. Bu yüzden Gülcemal yolculuğu uzun idi. Bu yüzden herkes bir yere gidene  “Sakın gül cemal gibi yapma” derdi. Bu gemi 1924 yılında Büyük Mübadelede Göçmenleri İstanbul Samsun, Orduya taşımıştır. 1937 de işi bitti, 1950 de satıldı İtalyada söküldü.

GÜLNİHAL GEMİSİ

Gülnihal yük ve yolcu gemisiydi ve Hastane gemisi olarakta iyi görevler yaptı. Gül Fidanı anlamına gelen Gülnihal gemisi  85 metre boyundaydı ve 1914—1920 arasında Batum Ardahan arası Milli Mücadele Heyetini de taşıyan gemidir.

REŞİT PAŞA VE MİTHAT PAŞA GEMİLERİ

1911 Yılında reşit paşa ve Mithat Paşa adında iki gemi alındı. Mithat Paşa gemisi İstanbuldan Trabzona  asker taşırken   1914 yılında Rus gemisi tarafından batırıldı. Reşit Paşa Gemisi 112*14 ebadında 1901 yılında  İngilterede yapılmış gemiydi. 1953 yılında söküldü.

AKSU VAPURU

1909 Yılında 112*13 m ebadında yapılan bu gemi 1934 yılında filoya katıldı. Yük ve yolcu taşıyan bu gemi 1963 yılında söküldü.

GÜNEYSU VAPURU

1909 yılında Avusturya da 112*13 m ebadında yapılmıştır. 1934 yılında filoya katılan bu gemi lüks gemi olup yolcu ve yük taşımada kullanılmış 1961 yılında satılmıştır.

TARI VAPURU

1908 Yılında  İngilterede yapılan 112*13 m ebadında olan yük ve yolcu gemisiydi.1934 yılında satın alınan bu gemi  İstanbul ve Marsilya arasında çalışmıştır. 1967 yılında satıldı.

Bunlardan Aksu, Güneysu, Tarı gemileri Karadenizi İstanbuldan Trabzona çalıştığı gibi Ege Denizinde de Kuşadası, İzmirede  çalışmışlardır.


 





ORDU ŞEHRİNİN 1930-1950 ARASI GELİŞMELERİ

18/3/1924 Köy Kanunu ile İlerleme ekonomik savaş köyden başlayacak direktifini veren Mustafa kemal ATATÜRK bütün yurta  kesin talimatlar vermiştir. Bu çalışmalar çok başarılı işlerde  zafer kazanılmıştır. ORDU Valisi Bekir Baarn 1937 yılında ordunun bütün köy kasaba, ilçelerinde köy bayramı düzenlenmesini istedi. Halk bu önriyi benimsedi, Eğlenceler, güreşler,, yarışmalar düzenlenmesi ve herkesin katılımı teşvik edildi. Boylece köylünün devrimlere, başarılara adım atılmasını sağlamaktı. Vali Baran kendisi bayrama Yalıköyde  katıldı. Ordunun nufusyoğunluğu bakımından  Türkiyede 4. Sıradaydı.  Bayram toplam 571 köyde coşkuyla  kutlandı.

1930 yıllarda Ordu halkı su ihtiyacını Boztepe eteklerindeki ve Keçiköydeki çeşmelerden sağlıyordu. Zamanla nüfus yoğunluğunda su yetmez olunca  su kaynakları  arayışlarına gidildi. Şehrin 16 km uzağında Akobuz  beldesinde su yu orduya getirme fikri gelişti. Halk su yolunun açılması için görevlendirildi. Borular Almanyadan istendi. Ordunun susuzluğu gazetelerde yazıldı. Hereksten yardım toplandı. 170000 lira masraf çıkarıldı. Haberi duyan ve Halkın kolera gibi hastalıktan muzdarip olduğunu duyan Vehbi Koç Alman pik borularını getiren gemiyle birlikte Orduya geldi. Boruları tek tek sayıp Vali ve Belediye başkanına tutanakla teslim  hediye etti.  Bu yılda ekonomi şöyleydi,

Tereyağ ;  25 krş  ekmek ;  6 krş    şeker ; 28 krş et : 15 krş ve Kira : 10-15 liraydı.

Akobuz suyu 1933 yılında şehre gelebildi ve çeşmelere bağlandı. Şimdi şehir şebekesi ile evlere dağıtımı gereiyordu.  1933 ten sonra peyderpey şebeke yapıldı.  Bu şebekenin 50 yıl  yeteceği sanılırken 1962 yılınad yine keson kuyulara başvurulup su şebekesi geliştirildi.

Cumhuriyetten sonra Hükümet yurdun her tarafına müfettişler gönderiyor sorunlar hakkında  malumatlar alıyorlardı. Orduya gelen müfettişler bu konularda raporlar düzenliyorlardı. Bu raporlarda genellikle;

1-       Birinci başta sıtma ve Kinin ilaç temini

2-       Karadeniz Ordu- Samsun Yolu

3-       Yol olmadığından halkın yiyecek sorunu, Terme ve çarşambaya ulaşım gerekliydi.

4-       Liman olmadığından fındıkçıların sorunları

5-       Bazı nahiyelerin kazalara bağlanması

6-       Arazi dar ve nüfus yoğundu. Nüfus 1933 yılında 320 000 idi

7-       Okul ve hastane sorunu

8-       Elektrik kısıtlıydı. Kömür az geliyordu, gecikiyordu.

9-       Acil olarak Devletin Ordu – Samsun arası yolun yapılması gerekiyordu.

Bu raporlarda Karadeniz olarak toplam 2 milyon nüfus ve 320 000 sadece Ordu nüfusu olarak  genellikle yol yoksunu olarak  zorluklar çekildiği  tarım ürünlerinin ihraç edilemediği, lazım gelen ihtiyaçların giderilemediği, anlatılmakla, Karadeniz Sahil yolunun Trenle Samsunda buluşturulması gerektiği özellikle vurgulanıyordu. 1939 yılında zelzele ile baş gösteren  mahrumiyetin bile yol olmaması dedeniyle dolayı  giderilemediği acil  yol onarım, yol yapımın dikkate alınması isteniyordu.

1950 ye kadar rapor veren Müfettişler;

1938 yılında Zeki Yaltırak , Baha Pars verdiği rapor

19 Aralık 1940 tarihinde Hamdi Şarlan verdiği rapor

22/11/ 1941 tarihinde Hamdi Şarlan, Hüseyin Ekşi verdikleri raporlar

14/12/1942 Ali Canip Yöntemin verdiği rapor. “ Yol bakımından en acıklı il “ “ İç Anadoluya ulaşılamayan Ordu İlinin en önceliği Samsuna bağlanmaktır, zaruridir” diye raporunu yayınlamıştır.

28/2/1945tarihli Hamdi Şarlanın raporunda Ve

24 Nisan 1947 tarihli Yusuf Ziya Ortaç raporunda Halk vapursuzluktan mallarını satamıyor, ihtiyaçlarını temin edemiyor denilmektedir.

Bu yıllarda Orduda deniz oyunları ve yarışmaları revaçtaydı. 1941 yılında Ziya Özova beden terbiyesi Ordu Bölge Teşkilat üyesiydi. Gençlere yardımcı destek oldu. Samsunda yapılan 9 il kapsamında kürek yarışmalarında  Ordu 1.  Sırayı 14 puanla almış ; Rize 11 puanla 2. Olmuş, Trabzon  6 puanla 3. Olmuştur.  Bu yarışma Orduda ve Türkiyede moral kaynağı olmuştur. Bu yıllarda Adana  su sporları bakımında  1. Sıradaydı. Bu haber 8 Ağustos 1941 tarihinde 3 /8/1940 tarihinde Haftalık yayınlanan Vilayet Gazetesi olarak  çıkan ORDU GAZETESİ’ de  yayınlandı.

3 /8/1940 tarihinde Haftalık yayınlanan Vilayet Gazetesi olarak  çıkan ORDU GAZETESİ  yayınlandı. Bu gazete o zaman vilayetin sesi gibiydi. Yeni atatana memurlar, Bankaların faaliyetleri, yapılanlar, yapılacaklar haftada bir yayınlanıyordu. Fiyatı 3 krş idi.  8/8/1941 Cuma günü yayınlana gazetede bazı ilginç haberlerden;

” Hazine bonosu çıkarıldı. Faiz peşindir, Vade kısadır, Parasız paradır “

İSMET PAŞA 1935 yılında Orduyu ziyaret eden; Musatafa İsmet İNÖNÜ ; 24 Eylül 1947 günü beraberinde eşi, Savarona Yatıyla Orduya geldi. Çeşitli kurumları ziyaret etti Eşi Mevhibe İnönü ile  denizde geldiği Savarona gemisinde bir gece yatıya kalıp ertesi gün gittiler. İsmet Paşa çok kalabalık candan karşılamayla karşılandı. Her yerde şenlikler yapıldı , Yaşa Varol sesleri  , alkışlar la gezi boyu tezahüratla dinmedi. İsmet Bey de herkesin hal hatırın soruyor, ellerini samimiyetle sıkıyor, nasılsın diyordu. Yeni kurulan DP Teşkilatı ve üyeleri de İsmet paşayı sıcak karşılamış ve halkta menuniyet  ( işte birlik beraberlik, işte dayanışma) yaratmış coşku  hayli fazlaydı.

Bu tarihten bir ay kadar  sonra Giresun Bulancak gezisi devam eden DP lideri TARI adlı Vapurla 28 Ekim 1947 günü Orduya uğradı. 19 Eylül Meydanında  1000 kişi kadar kişiye hitap edip kurumları gezdi.

 

Ordulular 1930 larda gelen her devlet büyüğünden ve yayınlanan rapor iletimlerinde  Lise isteklerini  dile getirmişlerdir. Ancak o günkü şartlarda hep söz verilmiş istekler yerine getirilememiştir.  1933 yılına gelindiğinde 10. Yıl kutlamalarda bir ortaokul Liseye çevrilmesi gündeme geldiysede Alt yapı( Öğretmen ihtiyacı, ulaşım, araç gereç  , maddiyat ) olamadı. Her istekte Giresunda hem lise , hem ticaret liesi  vs var diye  hayıflansa da Zamanın  MEB  Olsa ne olacak alt yapı yok, okullar verimsiz , derde çare olmadıktan sonra diyerek Ama söz Bundan sonra İlk yapılacak Lise Orduya olacak Ordu Lisesi olacak diye söz alındı.

Bir müddet sonra Başbakan Hasan Saka memleketi Trabzona giderken Orduya  uğrar. Bu durumu öğrenen Ordu Halkı Ali Rız Gürsoyun teşvikiyle ellerinde pankartlar “ Lisemizi İstiyoruz “  Hasan saka nın gemisinin etrafını sararlar. Etraf Kayık, motor, taka sarar. Bu durum karşısında Hasan Saka bey MEB  Şemsettin Sireri yerinde incelemek için Orduya  görevlendirir. Bakan Şemsettin Sireri Orduya gelince yine Lisemizi isteriz  pankartlarla , isteklerle, ileri gelenlerin  Eğitim raporlarıyla karşılanır.  MEB  olanları değerlendirerek Orduya özel bir Lisenin açılabileceğini ve kendilerinin yapacakları ile Orduluların yapabilecekleri tartışılır vr bir karar alınır. Kararda Halkın yardımları ile Bir özel Lisenin Şimdiki 19 Eylül Ortaokulunun Liseye çevrilmesi kararı alınır. Ahmet Cemal Mağden, Ali Rıza Gürsoy  gibi iş adamlarıyla dernek kurulur. Halktan 25000 lira gibi bir para toplanır, Kurucu öğretmen olarak Trabzon Lisesinden Matematik Öğretmeni Can Akbulut geirilir. Okula ders verebilecek öğretmenler bulunur, kimya ve fizik öğretmeni başka illerden temin edilerek Lise açılır. 17 Kasım 1947 yılında açılan çiçeği burnunda Özel Ordu Lisesi  Çokta başarılı olur.

342000 nüfuslu “ Ordunun irfan Ordusunun göğü olan Okul “   Ordu Lisesi

MEB endişeleri artık bitmiştir. Artık Devlet okulu olma çalışmalarına gidilecekti.

Ancak bir süre sonunda şemsettin Sirer bakanlıktan ayrılır. Yusuf Ziya Ortaç yeni bakan Tahsin Banguoğlunu sıkıştırı. Nihayet Banguoğlu Ordu Lisesinin resmileştirilmesini kabul eder, onaylar. Bu durum Orduda sevinç yaratır. Can Akbulut Müdür olur. Artık 1928 yılında kapatılan Ordu İdadisi,nin  yerini Ordu Lisesi almıştır. 



BİR ZAMANLAR ORDU ŞEHRİMDEN VE MAHALLEMDE  YAŞANTIMDAN  HATIRLAYABİLDİĞİM DİLE DÖKTÜĞÜM  PANORAMATİK KESİTLER

“Ben çocuk yaştan beri sosyal tarihe, anılara nostaljiye ilgi duyuyorum.Çocukluğum Nizamettin   mahallemde ve Ordu da  geçmiştir. Ordu’nun sokaklarında Mahallemizde engelli arazide köy yaşantısı yaşayarak oynayarak büyüdük. Sevdalanılan kız, ya komşu düğününde, ya imecede, ya okul yolunda,  ya lise yolunda ya da uzaktan bakarak sevilirdi.

 Mahallede köy hayatı yaşardık, Sabahtan belirli yerlere yer ettiğimiz sütü bakraçlarla, stillerle götürür, geri gelip hayvanları gütmeye, tarla takın işlere devam ederdik. İmeceye su taşımak, yemek götürmek, mallara yaprak budamak, ot yılında biçmek işler arasındaydı.

Ara sıra dereye gidip yüzmek, komşu camızlarını derede yüzüşlerine şahit olurduk. Yine derede annelerimizin dere kenarında ateş yakıp çamaşır yıkamasını, yıkanan çamaşırları büyük taşlara, sırmalara asmaları , en sonunda çocukları da geri kalan sıcak suyla yıkamaları aklımızdadır. Zira engebeli araziye sahip olan evlerde bol su yoktu. Su kıttı uzak puarlardan güğümlerle  temin edilirdi.Puarlarda( kaynak suyunun toplandığı  birkaç güğüm su alabilen küçük gölcük ) susak su kapları ( su kabağı )vardı, onlarla güğüm ve ibriklere doldurulurdu.

Bizden büyüklerle şehre ve denize kaçardık. Denizde Rıhtım’da şimdiki anemon otelinin önünde küçük koyda ;  ya da Keçiköy Gülistan otel yanında kumlukta denize girerdik. Yüzmeyi kendimiz tarzanca öğrenmiştik. Rıhtımda cesaret edemezdik. Büyük gençler Rıhtımın beton ayaklarına dalıp, midye çıkartırlardı. Kargalak denilen ateşte teneke üzerinde pişirilip yerlerdi. Susayınca  hemen karşıda sahil yolunda kefin altında çeşme vardı. Akın fırınından 75 krş aldığımız harcı ekmeğini afiyetle yerdik. Bazen içine fırının köşesinde satılan ceviz helvasından koydururduk.

Mahallemiz yüzölçümü bakımından çok büyük ve engebeli olduğundan, ve bugünkü gibi ulaşım aracı olmadığından okul hayatımız zor geçti. Merkez Nizamettin ilkokuluna;  Ateşler, Göktepeler, Türkeliler, kulaçlar ibaslar,  kırcalar mevkiisinin çocukları  giderlerdi. Tomakinler, Alaylar, Türkeliler ve taşocak mevkiisinin çocukları  Saray Mahallesinde Gazi İlkokuluna giderlerdi.  Ben de Gazi ilkokulunda 1964 yıllarında başladım. O yıllarda kar da çok yağardı. yaya olarak liseyi  bitirdim. ilkokula, ortaokula Liseye başlarken verem Savaş Dispanserinden  bir belge alırdık.O yıllarda verem çok fenaydı. salgın  tedbirleri, verem aşısı mecburiydi. Şimdiki Orduspor Kulübünün  yanında Kalafatlar Tanzim satışın olduğu yerde bir bahçe ve içinde verem savaş dispanseri binası vardı ki, bir camekandan evrak uzatılır, alınırdı. daha sonra bu dispanser sağlık ocağı olarak kullanıldı. 2000 lerden sonra ne olduysa sağlık ocağı da kapandı ve bu şimdiki bina yapıldı. dispanser eski devlet hastanesine taşındı, verem hastanesi de yeni Devlet Hastanesine dönüştürüldü.

İlkokulu bitirince, KARNEN PEKİYİ OLSADA  bir de diploma sınavı olurdu. Nizamettin her ne kadar Mahalle idiysede Köy sayılırdı, köy hayatı yaşanıyordu. 1921 de Mahalle olan Mahallemize elektrik  1974 yılında gelebildi. Yol, grup köy yolu olarak şimdiki Selimiye Mahallesinde başlayıp 8 km mesafede boztepe de biten Nizamettin Caddesiydi. İç kesimlerin yolu yayandı. Okula bu engebeli arazide, patika yollardan derelerden geçerek giderdik. köyden gelen öğrencilerle şehirde yaşayan öğrenciler arasında ayrımcılık ta olabiliyordu. O yıllarda bit ve uyuz salgını da ayrı bir dertti. Genellikle köy çocukları göz altındaydı. 

1970 yılında ilk tostu tanıdık. Tost ekmeğe göre haliyle pahalı idi biz köyden gelenler pek alamazdık. Yada bize öyle geliyordu. Düz Mahalle de adını Kemal Yamener olarak hatırlıyorum bir amcanın dükkanında hem tost yer, hem de 25 krş 50 krş a kitabına göre dergiler, kitaplar okurduk. Tommiks, Tarkan, swing,zagor,

Çarşamba günleri kadınlar  sırtında şelek ve ellerinde sepet ve bakraçla karılar Pazarına giderlerdi. Getirdiği pancar, pezik, maydonoz, süt, yoğurt, keş, peynir, sırgan, neleri varsa satarlar, öğleden sonra postahanenin önünde  veya karşısında merkez Orta Okulunu çevreleyen duvarın kenarında toplaşırlar birbirlerini beklerlerdi. Köye Nizamettine beraber döneceklerdi.Herkes haftalık ihtiyaçlarını  tamamlayınca dönüş yine sırtta şelek, sepet başlardı. O yıllar Çarşambalılar kadınlar pazarının üst köşesinde büyük şeleklerle çuvallarla  kavun, karpuz, biber, patlıcan, soğan getirirler halkımız bol bol ucuz olarak alırlardı. Yokuş dibi, turnalıktan gelen sarı patatesler  halkın tercihiydi.




,

BİR ZAMANLAR KÖPRÜBAŞI ESNAFLARI VARDI.




 1980 lerde hal yasası gelince çarşambalıların Orduya bu şekilde mal getirip satmaları yasaklandı. O eski bolluklar artık yok olmuştu.Yine yokuşdibi  patatesleride  gübre kullanımı ile yok oldu. 



Eski bilinen tarihi takıl 



Ordunun diğer önemli yeri de tahıl pazarıydı. Halk Çarşamba gün Takılda buluşuruz derdi. Köylü getirdiği zahraları satar, alacaklarını alır, göreceklerini görür, geelcek çarşamba görüşürüz deyip  şelek ve sepetlerini yüklenir köylerinin yolunu tutarlardı.



Eski takılı tam anlatamazsa da  ; 3-4 defa yıkılıp 

yeniden yapılan takıl simgesinin bugün kü görünüşü,

Fındık zamanı gelince eski zor şartlarını yaşardık. O tarihlerde fındık toplamak, taşımak, dövmek, ayıklamak zor işti. Ama yinede  “Ordu’da yaşadığımız eski çocukluk yılları daha güzeldi. Fındık zamanı sabahın erken saatlerinde amele fındık toplamaya gider, iş bitimi yorgun argın dönülürdü. Yaklaşık bir ay süren fındık zamanı bahçe sahipleri köylere göçünce, şehir sessizliğe bürünürdü. Köylerde bağ bahçe evler insan dolu, Ordu’da ise sokaklar bomboştu.

Evlerin çoğunda buzdolabı yoktu, tel dolap vardı. Soğuk su için şehirde buzhaneden kalıp buzlar kesilir, bakkal amcalarda veresiye satılırdı. Köyde fındıkta bahçe komşuları arasında ziyaretler, çay demlemeler yaz akşamlarının dinlencesiydi.

Ahşap iki katlı evlerin arasında, kara taştan yapma evlerde ağaç, tahta evlerde yaşamak belki zordu ama mutluyduk, hayallerimiz vardı. Sopalardan, kara kabaklardan  at yapar, üzerine binerek yarışır, Çelik çomak, çotura ve beştaş oyunları oynardık.

Bazen çarşıya kaçar Stadyumun yanında kiralanan bisikletlere biner, sokak araları dolaşrdık  acemiler için üç tekerlekli bisikletler  vardı. Sakızlardan çıkan futbolcu ve artist resimleri biriktirilir,Gazoz kapağı biriktiren çocuklar da vardı. Kopça oyunları oynardık. Dondurmacı Harun dayıdan dondurma, horozcu dayıdan horoz şekeri  alırdık.

Köy yaşamında fırsat buldukça Saklambaç bütün çocuklar tarafından bilinen bir oyundu ve ay ışığında  geceleri oynamak daha bir zevkliydi. Ebe yanlış sobelerse ‘kazan patlardı’ ve oyun aynı ebeyle yeniden başlardı. Eskiden çocukların çoğu kara lastik,naylon ayakkabı giyerdi.sonraları 1970 li yıllarda kes  Spor ayakkabısı çıktı.Çalı yırtan denilen kot pantolonu çıktı. Kes ve kot alanlar havalı oluyorlardı. Okula giderken kes, kot, şapka giyenler şehir çocukları gibi görünüyorlardı. Okul kantinlerinde leblebi tozu satılırdı. Zambo denilen kötü çikolata, akide şekeri, kaynana şekeri , tabanca şeklinde atsız tuzsuz pasta, ufuk gazoz  satılırdı.

Erkek Öğrenciler naylon  topla maç yapar, Dama oynarlardı. Kızlar ise ip atlarlardı.Bitki hayvan oyunu da revaçtaydı.

Gençler birbirlerini uzaktan severlerdi. Bugünkü gibi kız erkek arkadaşlığı yoktu.Aşklar ancak mektuplarda yaşanırdı. Aşıklar sokaklarda şimdiki gibi dolaşamazlar, şehrin pastahanelerinde vakit geçiremezlerdi. Ancak  Düğünlerde ve bayramlarda , imecelerde, uzaktan görüşme fırsatları doğardı.

 Eskiden ramazanlar bile başkaydı. Ramazan için hazırlıklarda, yufkalar açılır, odunlar hazırlanır, makarnalar kesilirdi. Küçük Çocukları ramazana hazırlamak için üç gün baştan, üç gün sondan tutun diye telkinler verilirdi.

Akşamları iftar vakti dört gözle beklenir top atımı beklenirdi. Çocuklar annelerine sahura beni de kaldırın diye yalvarırlardı.

 Orduspor’un maç günleri futbol sahasının önü çok kalabalık olurdu.Parası olmayan çocuklar kuyruktakilere  ‘abi beni de araya al’ diye yalvarırlardı. Ordu da iki takım daha  vardı. Birisi Karadeniz İdman Yurdu, öteki  Gençleryurdu idi. Bunlardan göz dolduranlar Orduspor transfer edilirdi.Orduspor armasında  Mor ihtirası, beyaz ise başarı ve yüz akını temsil ediyordu.

Saha şimdiki gibi değildi.Tribün yoktu ama erkek kadar bayan seyirci de çoktu. Orduspor’a destek veren bayan tribünlerinde kadınlar yer alır, maç boyunca tezahürat yaparlardı.

1964 yılından önce İhsan Bey’in Sineması’nda yalnız Ordu’ya gelen tiyatrolar oynar,  temsil verirlermiş.

İhsan Bey Sineması Düz mahallede eski kilisenin içinde ( Şimdi OBKT olarak düzenlendi) Üç katlı Alt kat salon. İkinci kat ile üçüncü katı balkon olan. 200-300 kişilik bir kâgir bina imiş. Ben İhsan Bey’i  merak ettim biraz araştırdım. Galiba bahriyeli imiş. Viyana’ya gittiğinde orada opera binalarını görmüş. Aklına Ordu’da; Ordu’nun şartlarına göre o tipte bir sinema açmış. Ama genç yaşta ölmüş, sinemayı  halk arasında “Bey Baba”lakaplı  sinemanın kurucusu İhsan Bey’in babası,işletmeye devam etmiş. Halk bu sinemadan çok memnun, filmleri, tiyatroların müdavimeri olmuş. Ben İhsan Bey Sinemasına yetişemedim ama Fidangördeki iki katlı Millet sinemasına ve Vakıfların önündeki tahtadan iki katlı Renkli sinemaya yetiştim. Şimdiki bu alan park alanı iş yerleri, matbaa, sinema, kahvehane idi. Sanıyorum 1990 ların sonlarında bu alanın olduğu yerdeki tüm yapılar bir gün süren yangınla yok oldu.

İhsan bey Sineması nda  yapılan Tiyatrolar, temsiller Uğur Gürsoy  tarafından 1964’te kurulan tiyatro esrelerini  Halk Egitim Binasının da vermeye başlamıştır.

Bu kurulan  tiyatroda   de sırasıyla; Hülleci, Buzlar Çözülmeden, Günün Adamı, İsyancılar, Çürük Elma, Keşanlı Ali Destanı, Yaşadığımız Devir, O Kadın, Hamdi Hamdi, Pusuda, Utanç Dünyası, Şerefiye, Taş Binada Otu[1]ranlar, Nalınlar, Hababam Sınıfı, Çatal Matal Oyunu, Mavi Yıldırım, Ana Babalar Okulu, Sarı Çizmeli, Resimli Osmanlı Tarihi adlı oyunlar başarıyla oynanmıştır. Şimdiki Halk Eğitimi binası Halkevi olarak kazanım idi Türkiyede sayılı tiyatrolar sınıfına girilmiştir. Otoriterler her zaman Ordu için “Bir Ocaktır Aslında Ordu kültür ve sanat olayları yönünden bir ocaktır” diyorlardı.

            Aynı Halk Eğitim Binasının üstünde çıkma bir oda vardı ki orada Öğretmenimiz bizi sık sık Karagöz – Hacivat izlemeye götürürdü.Öğretmenimizin eşinin burada görevli olmasının  mı , yoksa öğretmenimin sanatı sevmesinin mi  bize şans tanıdığını şu an hatırlayamıyorum. Herhalde sanatı etkisini bildiğinden diyorum. Çünkü  başkalarınında isteyipte red olunacağını sanmıyorum. Keza Halk eğitimde göerv alanların, yetkilileri zamanla hep tanıdım, öğretmen, müfettiş,  ünvanlı kişilerdi. 1980 -2000 yılları arasında gençlik yıllarımdı. Gelen her tiyatro oyununu kaçırmıyordum. Tiyatro arkadaşları tanışım olmuştur. Müfettiş Halis ŞAHİN , Kot Osman, ilk tanıdığım tiyatroculardı. Tiyatronun kurucusu  Uğur GÜRSOY Hayran olduğum kişiydi. Allah rahmet eylesin.  Bizimkileri Ercan Yazganı hiç mi hiç unutamam. Bir özelliğim var, Diziyi, filmi, tiyatroyu  izlerken kişilerle özdeşleşirim.

Eskiden kış aylarında Millet ve Renkli Sinema vardı. Renkli sinema şimdiki Vakıfbankın önündeydi. Tahtadandı ve merdivenleri  ahşap sallanırdı.

 

Yaz aylarında ise Yıldız Bahçe sineması ile İnci Bahçe Sineması vardı. Yıldız Bahçe sineması  şimdiki ATOS un bulunduğu yer idi. Tahtadan sandalyeleri gacır, gucur ederdi.

Alt k Üstü açık olan bu sinemayı duvarlara kaçak tırmanan seyircilerde izlerdi. İnci Bahçe sineması da şimdiki Kapalı spor salonunun arkasında idi. Tamer Yiğit, Danyal Topatan, Hulusi Kentmen, mubar Terziyan, Feridun Karakaya Cilalı İbo, Necdet Tosun ……… bu sanatçıları unutmak mümkün mü?  Ertesi gün mal yanında, imecede, derede, arkadaşlara anlatmak , o kişilerin taklidini yapmak, oyunlarımızı bazen yönlendirirdi.

 1970 yıllarda Ordu sineması atta iş yerleri, pastane, çiçekçi, vardı. O yıllarda sevgililer için görüşme zordu, gizli, kaçak yapılırdı. Çiçek sunma, pastanede oturma yeni yeniydi. Bir nevi İstanbul işiydi. Yeni adetti. Bu sinema ile toplumsal değişim hızlandı.

Yine aynı yıllarda Konak sineması açıldı. Konak sineması şimdi Özkök Markettir. Ordu sineması ise Turistik Oteldir. 




1970 lerde yapılan, açılan ORDU SİNEMASI 


Bu sinemalarda, Kadınlar, kızlar sinemadan çıktığında gözleri şişmiş, yüzleri kızarmış, ellerinde ıslak mendillerle evlerinin yolunu tutarlardı.Emel sayın, Fatma GİRİK,  Ferdi Tayfur,  gibi sanatçılar, Ömercik, Sezercik, Ayşecik, gibi filmler duyguları coşturuyordu.

2000 lerden sonra her şey değişti. Büyük alışveriş merkezleri Orduyu da etkiledi. Sinemalar AVM  lere taşındı.

Bir ara Migros alışveriş merkezinde sinema salonu  olduysada  devam edememiştir. Anlayacağımız  kapalı sinemalar modern hayatın getirdiği şartlara göre değişim göstermiştir. Şimdilerde  Novada iş Merkezinde sinema salonları vardır. Artık eski hevesler yok oldu. Yaştan mıdır, yoksa yeni gelişmeler mi ayak uyduramıyoruz, bilmiyorum. Şimdiki Gençlere , çocuklara bakıyorum onlardan da bir ses yok.  Teknoloji her şeyi öldürdü. Sosyal hayatı öldürdü. Televizyonlar aile hayatını, toplumsal yaşamı, haslet leri bitirdi.

Şehir Tarihi Kemer Köpüye kadardı. Dere yağmur yağdı mı taşardı. Büyüklerimiz Şimdiki Bucak Mahallesine geçmemizi istemezlerdi. Buralar tekin değildi. Ancak grup halinde eski devlet hastanesine yayan kısa patika yol vardı. Hastane görüşlerine bu Bucak Mahalle bahçeler içinden gidilirdi. Öceli köy yolundan başka yol da yoktu.Vasıta yolu yoktu.Hastaneye gidenler şimdiki gibi çiçek ve benzeri şeyler değil, evde yapılan pirinçli yufka börek, kaygana, limon kolonyası  vs götürülürdü. Orduya çiçek adeti 1980 lerde peyderpey geldi.

Nereden nereye !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!


Sağ taraf Elmalık ( Şimdiki Şarkiye mah.) 

Sol taraf Bucak Mahallesi ; ilerisi Şimdiki Selimiye Mahallesi ( gümüşhaneliler mah) devamı Nizamettin Mahallesi Taşocakları .................




Sol taraf Bucak Mahallesi ilerisi  Nizamettin Mahallesi; 

Sağ Taraf Elmalık Mahallesi  ( Şarkiye Mahalle) İlerisi selimiye Mahallesi , stadyum,

Selimiye Mahalle sağında ; Saray, Aziziye, , Zaferi Milli Mahalle ..........



Selimiye Mahallesini Bucak Mahallesine bağlayan Tarihi Köprü

KEMER KÖPRÜ




Hani çelik çomak, hani saklambaç, hani mahalle maçları, hani ay ışığında sohbetler, hani imeceler,  İnsanlar bencilleşti, yabancılaştı. Çocuklarımız bir şey beğenmez oldu, bir türlü mutsuzluktan kurtulamıyor. Her şey hazır, hiçbir şey haz vermiyor. Asi bir gençlik. Eğitim hiçbir şey vermez oldu. Öğretim belki bir nebze de , eğitim, eğitim nerede……… Ha bir şey daha;  Mektup yazamayan bireyler   ve dahası  dilekçe yazamaya orta öğretim mezunu ……….

Mektup yazma öyle pek kolay değil  . mektup yazma konusu  bence üniversitede tez konusu dur…………..

İyi günlerde görüşmek üzere

Hakkı ALAY  1/1/2021





ORTADA BEN 

1963


ziği üstatlarıydı.

Ümit Tokcan, Tuğrul şan bu üstdlarca yetişmiştir.

 ORDU FUTBOL

1950 YILI ÖNCESİ ; Ordu İdmanyurdu, Ocak Gençlik, Kirazlimanı, Karadağ kulüleri vardı. Bu takımlar mahalli ve çevre iller arasında o günkü şartlara göre  spor yaparlardı. Ordu maçları Millet düzünde yapılır kadınlı erkeli seyirciler izlerlerdi. Gayet çekişmeli maçlar olurdu. Ordu stadının yapılmasıyla  seyirciler cüzi  para öderlerdi. Liseler de açılınca Ordu Lisesi ve Erkek sanat enstitüsü, Perşembe öğretmen okulu, soyaspor,  YSE spor takımlarıda kurularak Ordu da futbol hayli gelişmiştir.

Renkli ünlü kişilik sahibi futbolla ilgilenen insanlar vardıki 1950 öncesi Ordu Futbolunun öncüleriydiler.

 Kadir Türközer, Ayı Nevzat, Domuz Ali, Firdevsin Hacı, Majino Mehmet Furtun, Kara Mehmet, Güner çebi,  Ermeni Hatiç,  Abbas,  Mustafa Furtun,  Sallı Ahmet ve sonraları;

Kara ALİ, Necip, Keme Dursun, Yalçın ergen, Yancık Ayhan,  Nedim Aktürk, Dişçi Oktay, Kanca Fuat, Murat Alan, Mustafa Erkenci, Vedat Karlıbel, Kovboy Aydın, Dansöz Aydın, Kuru Kenan, Yusuf Katırcıoğlu, Saka İhsan, Ayı Nihat, Hasan Akınoğlu, Nizam Kurtuluş, Bay Hamdi, Gala Ferhat, Yılmaz Odabaş, Rasim Paşa, kovboy Telat, Nizam Çimentepe, Necip cemal Gökalp, Cahit köksal, Osamn Necat, Hikmet Bacınoğlu, Telat Tercan, Fıçı Fahrettin, Turgay Güney, Ariy Güney, Turgay Altıntaş, Üstün Türközer, Salih Aydoğan, Yener Çelik, Pele Erol, Seyfi Odabaş, keme Yüksel, Torun Mehmet, Fikret Ayabakan, Nadir Furtun, Ertan Kalay, ………………. Daha niceleri..

Murat ALAN, Hasan Akınoğlu, Uğur Uysal, İlyas Gürsoy ünlü hakemlerdi.

 

Muhsin Tercan, İhsan Gürdal, Hafız Yusuf, cengiz Dilaver ünlü halk mü

 

NAZİF BEY SUYU

Şehre su gerekti. Araştırma sonucunda bir köylü yorozda bir su var der. Vali bir kap ,içinde suyu getirmesini ve suyun analizini ister. Köylü ne yapsuın. O zamanlar vasıta yok, yol yok. Çaresiz Yorozun yolunu tutar. Kan ter içinde kalır. Nereden söyledim di başıma iş aldım der. Çaresi yola düşen adam Yoroza aykın yerde bir Köylüye rastlar. Köylü nereden gelip nereye gittiğini sorar.

“Hiç sorma şehirde bir bok yedim. Üzerine bir tas su içmeye gidiyorum.” Diyerek pişmanlığını dile getirmiş.

O yıllarda bu Nazif Bey suyu 1936 yıllarında Orduya getirilmiş ve Tüm Ordu Halkı  getirme işinde çalıştırılmış. Ordu Nazif Bey suyu ile sulanmıştır.

 

                              ŞUAYP SUYU

Ulubey Şuayp Köyünde bir vatandaş rüyasında her derde deva bis peşine düşmüş, ayıldığında bu suyun peşine düşmüş. Bu su Şuayp Köyünün en tepesindeymiş. 1955 yıllarında Bütün köylüler sıra halinde güğümlerini doldururlar köylerine dönerlermiş. Gidemeyenlere de getirirlermiş.

Ama bir süre sonra suyun pek sağlıklı olmadığı anlaşılmış suyun şifa  özelliğinin olmadığı anlaşılmıştır.

 

1940—1950 YILLARDA ORDU GAZİNO, BAR, VE EĞLENCE HAYATI

1940 yıllarda Ordu ilimizde gazinolar, lokantalar, barlar Şimdiki Ziraat Bankası ile Yalı Hamamı civarındaydı.  Şimdiki ziraat Bankasının yanında Palas Adlı içkili  gazino  ile Yalı Hamamından Liman Başkanlığına kadar olan yerde Deniz Lokantası tabelalı içkili lokanta bulunuyordu. O Yıllara göre modern lokanta idi. Zengin iş adamları, memurlar, akşamları buralarda eğlenir yer içerler misafirlerini ağırlarlardı. 1953 yılında işletmeciliğini Yusuf ve Nedim Tokcanın yaptığı  deniz Lokantasında  şarkıcılığa yeni başlayan  17 yaşındaki GÖNÜL YAZAR’ın sahneye çıkışı hayli ilgi toplamıştır.

Orduda Tanınmış ve Renkli Simalar

Cevdet Ergen, Selahattin Bacınoğlu, Hasan Arol, Laz Ahmet Güner, Yusuf Çol, Lütfi Çebi, İbrahim Eroğlu, Macit Alaybeyoğlu, Fikret Çebi,  Sürmeneli Kazım, Çiçekçinin Bahittin, Keçiköylü Selahattin adlı şahıslar çeşitli dönemlerde şehir kulüp ve tüccar kulüplerini  çalıştırmışlardır.

Şehirde isim yapmış pastaneler Fidangörde, Çamlı Kardeşler ve  yalı Cami karşısında Güneş pastanesi ile Buket Pastanesidir. 1970 yılında Modern  Ordu Sineması açılınca Alt giriş katında Buket Pastanesi şube açmıştır.

Şehriban Hanım ve kızı Sevim o yıllarda Ordu şehrinde semşiyesi daima başında; süslü elbiseler, incik boncuk süslemeleri ile ilgi çeken giyimiyle  ilgi çekerlerdi.

Süvari Durmuşun Mustafa; Olgun Akının dayısı  olan  Mustafa Kara perpetenle Cami önlerinde bekleyerek dişi ağrıyanların dişini çekmesiyle tanınan kişidir.. Mustafa önceleri Ordunun zengin manifatura  esnafı iken içki ve gece hayatı yüzünden yoksul düşmüş, sokaklarda kalmıştır. Cami önlerinde esans, koku, teşbih satıp geçinmeye çalışan Evliya Çelebi Misali  dolaşan sakallı bir ihtiyardı.

Süslü Ahmet Bey;  Şimdiki Vakıflar Bankasının önündeki park alanı  1940 yıllarda Matbaa, sinema, tiyatro salunu ve küçük esnaf dükkanları vardı. Tiyatronun zemin katında İtfaiye teşkilatı vardı. Bu İtfaiye teşkilatının çok renkli, göz alıcı süsleri bulunan elbiseler giyen ve herkesin dikkatini çeken İtfaiye Amiri vardı. Bu Ahmet Bey içkiye düşkün ve  günün bir çok saatini içkili geçiren  ağırlığı bir  çocuk kadar olan Ahmet Halk arasında Süslü Ahmet diye anılırdı.

Gazi Halk Kütüphanesi idarecileri  Cüce İhsan, Ahmet Bey kardeşler boyları ile ilgi çeken tiplerdi.

Keresteci Yakup, Mübadil Uzun Rıza, Hazinedar Behram Bey, Uzun Yılların Muhtarı Ethem Günel,

Bilal Köyden ; Tahta Matbaa ile İlk Köy Gazetesini Çıkaran kişidir.

Hamza Köse Aslen Rizeli olup Köprübaşı civarında  Kerestecilik yapan ve atelyesi bulunan kişiydi.

Küpçü Pehlivan Dayı :  saray Hamamı yanında şimdiki saray Taksinin bulunduğu yerde  turşu, reçel, pekmez küplerini satan kişiydi. O yıllarda şimdiki gibi naylon kaplar, cam kavanozlar yoktu. Turşu pekmez reçeller toprak  küp ve testilerde daha iyi saklanırdı.

Kara Abdullah( Deli Abdullah ) ; Hükümet caddesinde Şimdiki Akın Fırının yanında Sabahçılar Kahvesi, Abdullah Dayının tekel bayii ve karşısında yeni Eczane vardı. Buralar şehrin en gelişmiş, hareketli, renkli mahalliydi. Kahvehaneyi Mübadil Nurettin BAYAR ve oğlu Fevzi Bayar  işletirdi. Abdullah dayı ile samimiliği vardı.

Deli Emine ; Boklu dere karşında Şimdiki Köprübaşı Cami yanında bahçesi ve inekleri ile meşhur olan kadın vardı.

Erkek Rabiye  ; Elmalık Mahallesi ondan sorulurdu.

Sucu Safinaz da  ;  SAKA  ,evlere su taşırdı.















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder