1880 1960 YILLARINDA ORDUDA SOSYAL YAŞAM ÜZERİNE DERLEMELERİM
Keçiköyden başlayalım
250-300 sene önce buralar boşmuş. Bu koyun
sakin verimli olması, suyun bol olması Karadeniz denizcilerinin
dikkatini çekmiş burayı kendilerine sığınak yapmışlar yerleşmişler ailelerini
getirmişler. Ordunun ilk mescidi Balıkçıların uğrak yeri olan bu Keçiköyde
bir Abdullah reis adlı denizci
tarafından 1782 yılında yapılmıştır. Mescid Ahşap yapıda olup minaresi bir ağaçtan
ibaretti. Zaman aşımında yıkılmış Kalıntılardan da bir şey kalmamıştır.
Keçi Köyünün üst
taraflarında yaban keçileri çokmuş. Bu yüzden Yaban keçisi avı meşhur imiş. Bu
yüzden Buraya Keçiköy denilmiş. Denize bakan yanı ise kiraz ağaçları ile
doluymuş.
1883 yılında Selimiye
Mahallesi,Düz Mahalle vardı. Başka mahalle yok gibiydi. Şimdiki, Şarkiye,
Bahçelievler, Yeni mahalle, Akyazı , Durugöl bataklık sivrisineklerin kol gezdiği
yağmur yağınca her yerin göl olduğu
bataklık sazlık bir yerdi. Şehrin deniz seviyesinin altında olması nedeniyle deniz
şimdiki bülbül deresi ile birleşirdi.Denizin sakin olduğu zamanlarda dalga Yalı
Hamamının duvarına vuruyordu
Burada Yeşilada diye bir kır gazinosu yapılmış
Sümbüllük Burnu denilen şimdiki Gülistan Oteli ile Animon otele kadar olan yer
insanların dinlendiği yer olmuş. Tabyabaşı
mesire yeri, Uzlu deresi Aşıklar
Yolu, Tepe Gazinosu halkın evi olmuştur. Samsun karadeniz yolu 1959 yılında
burayı ortadan yarıp geçince ve ordu
Ziraat Bankası önünde şehir Belediye
Parkı yapılınca bu eğlence yerleri kaybolup gitti.
1883 yılında büyük yangında
Ordu tamamen yandığından Trabzondan mühendisler getirildi. Yapılan araştırmalar
sonucunda şehrin deniz seviyesinden alçak olması nedeniyle gerek denizin taşması
sonucunda gerek boztepenin eteğindeki şehrin Boztepeden gelen derelerin suları nedeniyle şehir sular altında kalmakta bataklık oluşturmaktaydı. Şehir deniz seviyesinden alçakta kaldığından
kanalizasyon ve alt yapı çalışmalarınında
zor olduğundan ayrıca pahalı alt yapı oacağından şehrin Keçiköyde
kurulması gerektiği raporu tartışıldıysa
da kabul edilmedi ve mevcut şehrin doldurularak deniz seviyesinden
yükseltilmesi sağlanarak planlamaya başlanmasında
karar kılındı.
Bugün görülüyor ki şehrin
Keçi köye kurulması bugün için sorun olacaktı. Büyüyen Ordu nereye doğru
büyüyecek şehrin atıkları nereye
gidecekti. Ayrıca Ordunun en temiz, yeşil , balıkçıların ikametgahı, nefes
borusu olan Keçiköy perişan olacaktı.
Tabya başı 1900 lerde en işlek gezinti yeri idi.
Halk burada eğlencelere, gezilere katılır özellikle yaz aylarında muhteşem eğlenirdi.
Tabya başı Osmanlılarda Bir topçu birliğinin
olduğu ve Karadenizin gözlemlendirildiği , feneri ile gemilere, kayıklara, denizcilere hizmet eden bir yer konumundaydı. Fenerin
gazyağı belediyece karşılanıyor, Güvenlik açısından yükler gelince ve bildik
deniz araçları gelince yanıyordu. Tabyabaşını
alt tarafında bir tünelvari yerde depo vardıki Baruthane olarak adlandırılırdı.
Askeri birlik gidince burası yeşillikler arasında herkesin eğlendiği gezdiği çeşitli etkinliklerin yapıldığı yer olarak
kullanılmaya başlandı.
Tabya başının üst tarafında
Bir tepe gazinosu vardı, Yalnız burası hem Samsun Karayolunun üzeride yer
almasından gürültülüydü. Birde şehre, denize, şehire uzaktı. Pek kısa süre
kapandı. Bunun yanında diğer bir gazino Yeşilada gazinosu şimdiki Gülistan
Otelinin olduğu yerdiki çok işlekti.
Herkes buraya gelir dinlenir, eğlenirdi. O zamanlar Samsun Yolunun altında deniz kenarında kaldığından sakin,
gürültüsüz eğence yeriydi ki işlekti.samsun Karayolu sahile inince gazinonun sonu oldu. Ordu Düz Mahallede şehrin
içinde belediye şehir parkı açılmıştı. Halk artık buraya doğru yönelmiştir.
Yine bu yıllarda Acısu (
uzlu deresi ) da başka mesire yeri vardı ki burası da halkın coşkuyla eğlendiği
gezdiği yerdi. Genellikle gençlerin , aşıkların gözden ırak yeriydi. Burada Taş
Köprü ve etrafındaki yeşil alan cazibeliydi.Buradan şimdiki memleket Hastanesi
yanına kadar gezinti yolu vardı. Her iki gezi mesire yerinde Halk, Aşıklar
gezer , maniler söyler, aşk yaşarlar anılar tazelenirdi. Samsun
Karayolunun Tabya başında üç güzel heykeli bunların anısına yaptırılmıştır.
Mayıs yedisi diye 20 mayısta özel eğlenceler buralarda daha coşkulu
olurdu. Acısuda yıkanılır, deniz suyundan şifa dilenilirdi.Yarışmalar yapılır,
geziye gelemeyenlere şişelerde güğümlerde sular götürülür denizin şifa suyundan yararlanmaları sağlanırdı.
Keçiköy çeşmesi ve yanındaki
kahvehane çok işlekti. Herkes burada bulunur kahvesini içer Keçiköyünün yeşilliğinden
temiz havasından yaralanır, aşıkların çaldığı sazları dinlermiş.
Kara yolu 1955 te burada geçince hem bu bağlar Kahvehane, Aşıklar Yeri yok oldu.
Tabyabaşının az üstünde alışveriş
mağazası vardıki askeriyenin ve halkın ihtiyaçlarını görürdü. Askeriye gidince
o da kapandı. Tabya başının altında Güngörmez diye anılan deniz koyu vardır ki
etrafı çeşmelerle dolu her türlü meyvelerinin olduğu bağ bağbanlıkın yanında
denize girilen en temiz yerdi. Gençler Deniz mevsimini burada Mayıs yedisinde
açardı. Samsun Ana yolun açılımıyla moloz yığınlarıyla yok oldu.
1950-1960 arası deniz hamsi
kaynıyordu. Bunun yanında her türlü balıklarda boldu. Balıklar dizin haline
getirilirdi. Şimdiki gibi poşet yoktu.
Hamsiler teneke işi satılırdı. Alamayanlara bedava verilirdi.
Her yıl Mayısın 7 sinde
Miladi 20 Mayısta Ordu denizleri bir
başka eğlenceli olurdu. Bütün kentlisi köylüsü deniz kenarına doalr, Tabya
başından Uzlo deresine kadar Aşıklar yolu dolar taşardı. Yedi dalgadan geçme
diye adet vardıki herkes dilek ttar bu adedi uygulardı. Hastalar gelemeyenlere
sular götürülür el yüz uzuvlar yıkanırdı. Perşembede Kacalı Deresi ile Aktaş
mevki arasında kayıklar 7 defa dönerdi. Bugünde Hızır Peygamber Karadan,
İlyas Peygamber Denizden gelir, denizen kraya vurduğu yerde buluşurlar ve yazın
geldiğini müjdelerlerdi. Osmanlılar zamanında denizde kazıklar üzerinde
Kadınlar Denizi Kadınlar Hamamı yapılırdı. Ahşap yapının alt katına bir iskele
vardır ve havuzun kenarları parmaklıklarla çevriliydi. Buralara erkekler
giremezdi. Önceleri bu hamamları deniz kuvvetleri daha sonar Belediye işletirdiki,
bu hamamlar kıyıdan 25-30 metre ,ilerdeydi. Mevsimlikti.
Düz Mahallede Numune-i Irfan
okulu vardı ki bu okulun ve Halk Eğitimin ön tarafında denize girilirdi.Keçiköy
sayfiye yeri olup bağlık bahçelik alanda halk piknik yapar denize girerdi.
Bozukkale, Balıktaşı, Olukbaşı gibi yerler ünlüydü.
1945 yılından sonra denizlerde artık daha iyi eğlenceler
başladı. Kadınlar Hamamı yerine Plajlar modeli geldi. Halkın bazıları bu durum karşısında 1955
lerde tacizler başlar.Kadınları rahatsız edici davranışlarda bulundular. Ancak
devlet ileri gelenleri Ordumuzun
gelişmesi, itibarının korunnması, turizmin faydalarından yararlanılması için
İstanbul ve diğer illerden gelenlerin
Ordu hakkında intibalarının düzeltilmesi için uyardı. 1970 li yıllarda Plajlar
yapıldı, Bayağıda tutu. Akyazı Plajı o yıllarda Orduyu İstanbulvarı bir plajdı.
Baharın sonu Mayıs ayının 20 sinde Karadeniz bölgesinde gerçekleştirilen
Mayıs Yedisi kutlamaları yapılmaktadır. Rumi takvimde Mayıs Mayıs ayının
yirmisine rastlamaktadır.
Samsundan
Artvine kadar Karadeniz Sahilinde kutlanan Bu geleneğin tarihi Orta Asya'ya
kadar uzanmakta ve şenliklerin 4000 yıllık bir tarihi vardır. Yöreye
Anadolu'nun fethi sırasında yerleşen Çepni Türkleri bu geleneği günümüze kadar
sürmektedir.
Mayıs Yedisi, su ile özdeşleşmiş bir
gündür. Bu günde Sabah erkenden kalkılır, deniz, ırmak ve dere kenarlarına
inilir ve burada bazı adetler gerçekleştirilir. Bu günde
7 Dalgadan atlama adetinde eller ve ayaklar suya sokulur. Kıyıya vuran yedi dalganın üzerinden birer birer atlanır. Burada genellikle çocuğu olmayanlar evlenemeyenler,dilekte bulunurlardı.Bazı kimselerde Sacayağından geçme, ceviz kökünün altından geçme ve yine Suya 7 defa taş atma Motorlarla ve kayıklarla en yakında bulunan ada, etrafında davulu zurnalı gezmeler yapılırdı.
Akşam evlere dönüşte gelemeyen yaşlılar, hastalar için güğümlerle su götürülürdü.
Mayıs yedisi için günler evel hazırlıklar yapılır sözleşmeler yapılırdı. Günün çok erken saatlerinde şehir veya sahil davul ve zurna eşliğinde yakın köylüler tarafından dolardı Sahilde münasip bir yerlerde oturulur. Deniz suyu ile eller, ayaklar yüzler yıkanır, dilekler tutulur.Yedi dalga sayılır atlanırdı. Kayıklara binilir, tur başlardı
Mayıs yedisi adeti için farklı
görüşler yazılmaktadır. Kimileri Amazonların törenlerini, kimileri Hıristiyanların vaftiz törenlerini kimileri de
Hıdrellez adetlerini anlatmaktadır. Ancak tam bir kesin bilgi yoktur.
Ben bu konuda şunu anlamaktayım. Türkler Göçebe yaşarken su kenarlarında yerleşmişler, doğayla iç içe yaşamışlar, Kıştan bahara geçişlerinde, bahardan yaza geçişlerinde kutlamalar yapmışlar, Tanrılara şükranlarını belirtmek istemişlerdir. Türk Mitolojisinde Gök Tanrı, Deniz Tanrı, Dağ Tanrısına inanmışlardır.Türklerde Kutsal sayılar 9 ve 7 idi. Oğuz Kaan Destanlarında, Dede Korkut Masallarında, Oğuzname, Divanü Lugati’t Türk gibi anlatılanlar bunlara işaret edilmektedir.Kışın bitimi, tabiatın canlanmasında Nevruz kutlamalarında olduğu gibi Mayıs ayında baharın bitişi Yazın başlangıcı da mayıs yedisi olarak kutlanmaktadır.Rumi takvime göre Mayısın 7 si ve Miladi Takvime göre Mayısın 20 si halk nezdinde mayıs yedisi diye kutlanmaktadır. Halka mal olmuş bir gündür Adetlerin her birinin anlamı vardır. Ateş, su, güneş, yıldız, deniz Türklerin, merak edip araştırdığı doğa olayları olmuştur.
Denize atılan taşların yedi çift olması ve yedi dalga üzerinden atlanması, sacayağından geçilmesi inançlardandır. Bu bilgiler çin kaynaklarından anlayabiliyoruz.
1880 --2010 YILLARI ARASINDA DENİZ TAŞIMACILIĞI KARAYOLU TAŞIMACIİĞİ GELİŞMELER RENKLİ KİŞİLER OLAYLAR
Eski İnanışlara göre Yunanistanda Altınpost vardı ve kutsaldı. Bu post Kafkasyada Gürcistan da Kolkhis Ülkesine kaçırılmıştı. Yunanistan Kralı Pelsas bu postu Kolkhis devletinden alarak geri getirmesi için Yasonu görevlendirir. Yason Tanrıca Athena ile birlikte olup kürekli ve yelkenli bir gemi yapar, Altın postu alıp getirmek için 22 denizci ( Argonut) yola çıkar. Yason İşte bugün Aynı adla anılan Yasona uğrar. 1984 yılında bu gemi araştırmasında gemi ile Karadenizi gezerek farkındalık yaratmışlardır. Yason burnu turizme açılmıştır.
Yason’da, Karadeniz’in ilk tersanesi yapılmış. Ordu Valiliği tarafından, 2004 yılında, su altında yapılan araştırmalarda, bu tersaneye ait olduğu iddia edilen, 27 ayak bulunmuştur.
Yason adını Argonotların efsanevi lideri Iason’dan alır. Ayrıca, yine bu antik yerleşim, MS 3’ncü yüzyılda buraya gelerek “Işıklar Bayramı” adı verilen tören kutlamalarıyla bilinir.
Ordunun başka illere ve hatta İstanbul’a kara yolu olmadığı için tek yük ve insan taşıma işi deniz yoluylaydı.
Ordu yük iskelesi ve yolcu iskelesi olmak üzere iki iskelesi vardı. Bu iskeleler kısa ve sular sığ idiki Büyük gemiler yaklaşamıyordu. Gemiler açıklarda bekler mavnalar takalar çakarlar zor havada, denizde güçlüklerle boğuşurdu. Bu da yük yüklemede ve boşaltmada sorunlar yaratıyordu. Giresun yük ve yolcu alma işinde Orduya göre daha şanslıydı. Deniz Giresun Limanında derin olup Büyük gemiler kenara kadar gelirler taşıma işi olmazdı. İstanbul Hopa arası gidiş geliş 15 güne kadar uzardı. Denizlerde bir başka tehlikede Rüzgar olmadan denizin kabarıp kıyılarda son bulan patlamaydı ki buna KALAŞ RÜZGARI denir ki çok tehlikeliydi. Yolcu ve yük alınamazdı. Bazen öyle olurdu ki yük Limanlar boşaltılamaz İstanbul Rize arasında gidip geldiği de olurdu. Gemilerde uğranılan limanlarda satıcılar gemiye çıkarlar tavuk kızartma, süzme, Turşu vs satılırdı. Bunlar güverte yolcularının alışverişiydi.Bunlara yemek verilmezdi. Zenginler özel kamaralı odalarda taşınır yemek gemi biletinin içindeydi ve pahalıydı. Gemilerde özel aşçılar vardı ki zenginler limanda iken zenginler gemiye dolar ve yemekli eğlencelerini ederlerdi. Bu rüzgarların olduğu kıyılarda bu gün sörf yarışmaları yapılıyor ancak O zamanlar sörf ne gezer.
Kaptanlara Süvari yada Beybaba denirdi. Onlarda limanda inerler şehirde istedikleri yerleri gezer yer içerdi. Ordulu tüccarlar tarafından ağırlanırlardı.
Karadeniz sularında güneysu, Aksu, Tarı, Karadeniz, İzmir, ordu, Trabzon, Giresun gemeileri çalışıyordu. Bu gemilerin gözü pekti, Karadenizin ne zaman belli olmayan azması karşısında delilik dercesine denize açılırdı. Kaptanlar birazda delidir. Çoğunun isminin başına deli kelimesi gelirdi.
Ordu melet Suyu İle Boztepe arası 3,5 mildir. Burada Bir yocu iskelesi birde yük iskelesi vardır
ki artık sığlaşmış ihtiyaca yetmemektedir. Demir kazık ve tahta döşemeli yük iskelesi ise beton kazık tahta
döşemelidir. Bu iki iskele arası
yaklaşık 300 metredir.
Fındık taşıma
ve ihtiyaç alımı için ordu iskelesi yeterli değildi.1952 yılında Giresun Ordu
İsteklerine ragmen liman yapımı başlanmıştı.Ordu 6 olan Mv Milletvekillerinden
4 ü DP Olmalarına ragmen ordu limanı alınamamıştır. Ordu MV bize bir rıhtım
yeter demişler ve Ahmet Bey adında bir mühendis Orduya gelmiş mevcut İskelenin yanında ölçümlere başlar.
Sıtkı Çebi muhabirlik yapmakta olup Ahmet Beye ne yaptığını sorar. Ama
söylemez, sıtkı Çebi onun rıhtım için geldiğini anlar ve durumu Vali Edip
Yavuz’a Belediye Başkanına, Ticaret odası Başkanı Niyazi Yener Onu Ticaret Odasına davet edip bu Şimdiki
Öğretmenevi karşısına Kumsala yapılamayacağını
detaylarıyla anlattılar. Şimdi bunların yerine Kabana
çeşmeleri yanındaki buruna bir iskeleuygundur. (Bu bugünkü rıhtım) (kabana çeşmeleri kalıntıları halen rıhtımın
yanında bulunmaktadır)
Bu burun rıhtım için daha uygundur ki
Karayel burayı teğet geçmekte kayalık olup dolma ihtimali azdır. Ordu Poyraz
Karayel Yıldız rüzgarlarına kapalıdır. Yolcu yükler daha iyi taşınabilirdi.
Ahmet Bey onlardan Yöreye ait uygun resimler vermesini ve Ankaraya götürüp danışması gerektiğini anlatarak Ankaraya gitti. Dönüşte şimdiki rıhtım yerinin uygun olduğunu söyleyip plan projeye çalıştı.
Bu yıkllarda
Ziraat Bankası ile Yalı Camii arasınad Cihan gazinosu ve otel vardı ve ayrıca İş bankasının olduğu yerde
Bir otel daha vardı. Şeher gelen giden hep buralarda olabilirdiki kim geldi kim gitti hep gözetim altında
gibiydi. Burayı Hopalı aynı zamanda Kızılay Başkanı Ali Aydın işletirdi.
1948 yılında 9 adet yük gemisi 7 adet yolcu gemisi alındı.orduya Ordu gemisi
Amerikan Marşal yardımıyla alındı.
Yazar Yaşar kemal 1952 yılında Kaardeniz gezisinde Bu diyar baştanbaşa adlı romanında yaşanan kötü şartları öyle bir anlatırki Halkın neler yaşadığını en iyi anlatımdır. Samsun Rize arası 4 gün . Rize İstanbul arası 8 gün idi.
1960 lı yıllar hareketli yıllardır.Büüyk şehirlerde
öğrenci hareketleri başlar. Ordulu Fahri çelebi önderliğinde bir grup
öğrenci Gemi ile orduya gelirler.
Önceden denizcilere bildirilmiş kimseye açılmamıştır.Gemi açıkta demirleyince balıkçılar, takalar boş olarak gemiye
yaklaşır Öğrenciler sloganlar atarak
kayıklara doluşurlar. Deniz bir
bayram havası esmiştir. Olurmu böyle olur mu kardeş kardeşi vurur mu şarkıları
, bayraklı gösterilerle halka istenilen mesajlarını iletmişlerdir.
Bir süer sonar 27 mayıs 1960 darbesi olur.Fazıl Sözer
görevden alınır. Binbaşı Hürrem Erman hem vali, hem elediye başkanı olur.
1955 yılında yapılan rıhtıma bir vinç alınmış
ihtiyaçlar gideriliyorken bir gün vinç denize düşer. Çıkarılır ama hayli zayiat
olduğundan Samsuna tamire gönderilir. İşler
yine zorlaşır.
1960 yılında Ticaret odasında sorunlar ahkkında bilgi
alışverişi yapıldıysada bir türlü ilerleme kaydedilemiyordu.
Belediye Başkanı şehrin alt yapı sorunları
olduğunu şehirde tadilat yapılması
gerektiğini söyleyerek rıhtım için bir
şey yapamayacağını dile getirmiş Kanalizasyonun önem arzettiğini ifade
etmiştir.
1965 yılında denizde ve krada büyük felaket olmuş 3
kişi boğulmuştur.
Yine 1967 de Fatsada
Yason burnunda 7 denizci ölmüştür.
Yine 1967 de
Fatsada Ayandon fırtınasına yakalanan
gemiler 3 gün 3 gece denizde açıklarda kaldılar. Onlaar Fatsanın delikanlısı
Erol Özdeniz yedek kayıklarıyla yardıma
gitti. Obları aç arık, bitkin halde karaya çıkarabildi.
Yine 1968 yılı Mart ayında büyük kış oldu. Mart kazma kürek yaktırdı
Bulancakta 6 denizci kaybolmuştur.
1969 yılında deniz Perşembe ilçesini dev dalgalarla
dövdü,Yıkıma sebep oldu.
Karadenizde bol yunus balığı avlanırdı. Bu avlanma 1947 ye kadargerek dolma tüfek gerek ağ yöntemi ile olurdu. Devlet Yunus avcılığına silah yardımı gibi teşvik yardımı yapıyordu.Yunus balığının derisi yağlı olduğundan derisi yüzülür kaynatılarak yağı çıkarılırdı.İlk erime köpük saçardı ki ekmeğe bandırılarak yenir sonrası acıdığı için yenmezdi.Bazı hastalıklara özellikle Mayasıla iyi gelirdi.Fitilli Kandillerle aydınlatmada kullanılırdı.Yunus yağı çok edeğerliydi hamsi kg 5 krş ve yunus kg 35 krş gibi fiyatı vardı.100 KG yunustan 40 kg yağ çıkardı. Çok karlı bir işti.1980 li yıllara kadar avı olan yunus avı yasaklandı.
1940 yıllarda CHP MÜFETTİŞLERİ Karadenizlilerin gemi
konusunda istekleri bitmiyordu.2. Dünya Savaşı Karadenizde taşımayı ve postayı
vurmuştu.Halk açlık duyuyordu. Valilik devamlı yardım posta gemilerinin yolcu gemilerinin Orduya da uğramalarını istiyorlardı. Bilet
karaborsaydı.
Perşembeye ilk yolcu gemisi 1947 de geldi.Valilik ve
Perşembe halkı bayram etti.
Orduya Un getiren Traı ve Erzurum gemileri
gecikiyordu. Halk birara Trabzon parti
kongresine giden Menderesin bindiği geminin yolunu kesmeye çalışır. Halka bunun
doğru olmadığını zor anlatırlar.
Samsun limanı yapımı 1952 başlar 1959 da biter.
Giresun Limanı yapımı
1954 başlar 1961 biter.
Sinop Limanı 1962 biter.
Trabzon Limanı 1959 biter.
Ordu Limanı rıhtımı 1955 biter.
Ordu Rıhtımı 1997 de özelleştirildi. Ama alan firma işletme sertifikası alamadığından özelleştirme iptal edilip 1914 yılında Ordu belediyesi yönetimine geçerek Ünye Hariç Fatsa Perşembe Limanlarıyla, Gülyalı, Altınordu Limanı Ordu Liman Başkanliği adı altında Belediye işletmesi oldu. Bu işletmeye bağlı Gülyalı, Kumbaşı, Kışla, Kacalı, Mersin Köyü barınağı olarak 5 tane de barınak bulunur. Ordu İlinde Ordu ve Ünye olmak üzere gümrük Müdürlüğü 2 tanedir.
1957 Yılında Türk Donanması Orduyu büyük coşkulu şekilde ziyaret etmişlerdir.Çeşitli etkinlikler yapılmış halk katılımı muhteşem olmuştur.
30/3/1946 sağlık bakanı Orduya geldi.Halk tarafından coşkuyla karşılandı.Yeni bir hastane yeri için istimlak çalışması başlar.
Gemiler her hareketinde anlaşabilmek için çeşitli
düdük çalmasıyla anlaşırlar. Tehlike anında , yapılan iş hakkında başka,
sislerde, deniz kabarmalarında başka şekilde düdkler çalınır. Tehlike anında
canavar düdüğü denilen düdük çalınırdki acı ve tiz bir ses vardıki içleri
acıtır, titretir.
1958 Yılında Çorum Gemisi Orduya gelmiş, Yolcu ve yükünü almış limandan çıkış alacak yetkili yok. Gemi kaptanı Canavar düdüğünü defalarca çalmış şehir sabah seherinde korkuyla denize bakakalmış. Acaba neydi tehlike neydi.Anlaşıldı ki yetkili başkan izinli yardımcısı uykuda.Gemi yol alacak yetkili imza yok.Nihayetinde izin belgesi verilir gemi yol alır.
1950 li yıllarda gemiler fındık taşıma işinde deniz yolu kullanılır.Mehmet Sıtkı Bacınoğlu Tüccar olup herkese yardımda bonkördür.Bir Lventa Adlı İtalyan gemisi fındık alacaktır ama zaman kısıtlıdır.600 ton fındık gemiye yüklenecektir. Hamallar, mavnalar çekerler için kısa zamanda gemiyi yükleme zordur. Ama bacınoğlunu seven 40 kadar işçi bu yükü 45 liradan yüklemek için anlaşırlar. Gemi yüklenmiştir. Tüccar buna sevinir ve Bu ücretin 3 katı kadar olan 720 tl para ve herkese 5 çuval kabuk işçilere dağıtılır. İşçiler çok duygulanırlar ve gazeteye teşekkür ilanı verirler.
1970-1971 yılında Orduda rıhtım başında denizcilik lisesi açılmış bir kaç dönem mezun vermis ancak 1983 yılında heybeliadaya taşınarak kapatıldı.
Ordu iskelesi 1963 yılında yaılmış ancak ihtiyaca tam cevap verememektedir. Bahriye üçok 1985 yılında mecliste önerge üzerine önerge vererek orduya limanın zaruri olduğunu ilettiysede bir sonuç alınamamıştır. Mehmet Karaman ( Mıdı ) adında bir vatandaş 1968 yılında ahşap Bir işyeri açarak balık pişirme işine girdi. Iş gelişince Turist otel yanında daha büyük işyeri açtı. Zamanla işi ilerleten Mehmet Karaman 1985 yılında deniz kenarında yük iskelesinde kendine has deniz üstünde lokanta restaurant açtı. Burada tüm devlet adamları ve seçkin elit tabaka misafirler ağırlandı. İstanbuldan ünü biliniyordu.
1980-1990 yıllarda Kumsal Kafe ve Ayışığı resaturantlarıda açılmıştır. Bunlarda çok güzel işler yapmışlardır.
Hele Ayışığını işleten Enis Ayar meşhur işletme sahibi olmuştur. Ayışığında bir cep sinemasıda oluşturulmuştu. Koltukların 38 tanesi ölen sanatçıların artistlerin isimleri verilmişti. Bilet alırken Ayhan Işık ın koltuğunu alacağım denirdi. Ben İsmail Dümbüllünün koltuğunu almışımdır.
Enis ayar çok iddiacı ve proje sahibiydi. Belediye başkanlığına çıktığında ;
Boztepeye merdiven yol
Vosvos Şenliği,
Kurul Kayası kazıları,
Karadeniz oto yolu projesi
Yason Burnunda tarihi araştırma işi
Vaatlerini yapmış ancak seçilemememişti. Enis ayar Fotomodel ve iyi bir manken olan Ayar Karadeniz oto yol için İstanbul Şileden Orduya 34 gün yürüyen adamdı. Yason araştırmaları için 1985 yılında Adına Argonotlar belgesi çekilmişti.
Karadenizi özellikle Orduyu tanıtan Vosvos şenliği halen yapılmaktadır.
Yine Olmaz denilen Karadeniz Oto yolu tamamlanmak üzeredir.
Kurul Kayası Kazılarından paha biçilmez eserler çıkarılmış ve çıkarılmaktadır,
Yason kilisesi Turizme açılmıştır.
Boztepeye merdivenli yol olmasa da Seyit Torunun belediye Başkanlığında Türkiyede sayılı bulunan teleferik yapımı Orduyu Boztepeye bağlamıştır. Enis ayarın ayışığı restaurant 2007 yılında yıkılmıştır.
Şimdi burada kay kay sahasında çocuklar kay kay sporu yapmaktadır. Hemen yanı başında rusumat 4 anıtı ve o gemiyi canlandıran düzenleme yapılmış Halkın ziyaretine açıktır. Mıdının yeri de yıkılmış harabe halinde bir proje beklemektedir.
KOÇ BOYNUZU YOL
Antik Çağlarda Roma’ya karşı Orta ve Doğu Karadeniz’de onlarca savunma kalesi ve bu kaleleri birbirine bağlayan antik yollar yaptırılmıştır. Kotyora’yı Perşembe ve Fatsaya bağlayan Antik Kral yolu Pontus kalesi Kurul’a varmaktaydı.
Bu yol şimdiki Efirliden başlar; Saray, Soğukpınar, Ekinciler Köyünden Şimdiki Yalıköye inerdi.O yıllarda Koçan adı olan bu yol zamanla Koçboynuzu adını almıştır.Bu yol 1890 yıllarında Trabzon valisi Sırrı Paşa zamanında yeniden açılma çalışmalarıyla işler hale gelmişsede tabiat şartlarından dolayı pek işler değildi. onarılmış iyileştirilmiş köylülerce ulaşım yolu olarak kullanılmaya devam etmiştir.Aslında bu yol Ünye Kalesinden başlamaktaydı. Bu yolda insanlar atlarla, yaya olarak, sonraları kamyon sırtlarında seyahat ederlerdi. Yol her yıl bozulan bu zor ve tehlikeli yol tekrar tekrar tamir edilerek devam ediliyordu. Cumhuriyetten sonra hızla gelişen Ordu Kara yolu bağlantısıyla Samsuna bağlanması ve Giresun a bağlanması çalışmaları başladı. 1932 yılında Sahil yolu ile içeriden Koç boynuzu yolları tartışmaya açıldı. Bir sonuç alınamayınca yerinde keşfe karar kılındı. Vali Nazif Bey ve ileri gelenler Mühendis Mukbil Bey Efirliden yola çıkılıp mevcut istikamette köylerin mevcut yollarını takip ederek Ilıcaya kadar varıldı. Yolda Bolaman da Mukbil Bey Bolaman Kalesine gitti. Ilıca da istirahat eden Vali ve ekibi dinlendi Bolamana Mukbil Beyel buluştu. Yol güzergahında bulunan köyler yol çalışmalarında gönüllü çalışacaklarını söylediler. Yolların düzeltilerek kısa zamanda yapılıp açılabileceğine kanaat getirilerek ekonomik ve teknik şartlarda dikkate alınarak Sahil yolu projesinden şimdilik vazgeçilmiş oldu.tarihi Koç Boynuzu yolunun islahında karar kılındı.
Heyet deniz yoluyla geri dönüşte büyük bir deniz kazası atlattıysada orduya dönebildi. KoçboynuzuYolu (Antik Kral Yolu)Nitekim yol 1 ay gibi kısa sürede açılabilmiştir.
İlk kez Pontus
Rum Krallığı döneminde yapıldığı düşünülen Koçboynuzu yolu, Ordu ve Fatsa
şehirlerini birbiribe bağlıyordu.Pontus Devletinden sonra bölgenin hakimi olan
Osmanlı devleti döneminde Koçboynuzu yolu, çağına uygun şekilde yeniden
düzenlendi. Koçboynuzu yolu, 1885-1890 yılları arasında Osmanlı'nın Trabzon
valisi Sırrı Paşa zamanında yeniden yapılmıştır. Ordu Altınordu ilçesi Düz
mahallede bir caddeye ismi verilen Sırrı Paşa iki kez Trabzon valiliğine
atanmış ve görevini başarılı bir şekilde sürdürmüştür.
Cumhuriyet
döneminde Ordu valiliği görevi sırasında (1931-1933) Vali Nazif Ergin zamanında
Koçboynuzu yolu yenilenmiştir. Perşembe sahil yolu yapılana kadar
kullanılmıştır.
1934--1938 Yılları arasında bu yolda birçok kazalar olmuş , ölümler meydana gelmiş uçurumlara giden araçlara, kimselere ağıtlar yakılmıştır..
Nihayet 1959 yılında Fatsa--Ordu sahil yolu tamamlanmıştır. virajı çok ve 2 tünelli olsa da Koç Boynuzu yolundan kat kat daha iyiydi. )
ÜNLÜ GEMİLERİMİZ
GÜLCEMAL GEMİSİ: Gülcemal Sultan Reşad’ın annesinin adıdır. Adına şarkılar yapılmış, şiirler yazılmış, övgü hikayeleri yazılmış anlatılmış, evliya sınıfına konulmuş gemidir. Mustafa Keamal Atatürk te bununla seyahatlar yapmış, Gülcemal öyle benimsenmiş ki Rize’ye uğradığında Rizeliler kayıklarla etrafında dönerler hastalıklara şifa ve dilekleri kabul olsun diye dilek dilerler 7 defa dönerlermiş. İstanbul Trabzon arasında Her limana uğrayarak yolcu, yük ve posta taşımacılığı yapardı. Bu yüzden Gülcemal yolculuğu uzun idi. Bu yüzden herkes bir yere gidene “Sakın gül cemal gibi yapma” derdi. Bu gemi 1924 yılında Büyük Mübadelede Göçmenleri İstanbul Samsun, Orduya taşımıştır. 1937 de işi bitti, 1950 de satıldı İtalyada söküldü.
GÜLNİHAL GEMİSİ
Gülnihal yük ve yolcu gemisiydi ve Hastane gemisi olarakta iyi görevler yaptı. Gül Fidanı anlamına gelen Gülnihal gemisi 85 metre boyundaydı ve 1914—1920 arasında Batum Ardahan arası Milli Mücadele Heyetini de taşıyan gemidir.
REŞİT PAŞA VE MİTHAT PAŞA GEMİLERİ
1911 Yılında reşit paşa ve Mithat Paşa adında iki gemi alındı. Mithat Paşa gemisi İstanbuldan Trabzona asker taşırken 1914 yılında Rus gemisi tarafından batırıldı. Reşit Paşa Gemisi 112*14 ebadında 1901 yılında İngilterede yapılmış gemiydi. 1953 yılında söküldü.
AKSU VAPURU
1909 Yılında 112*13 m ebadında yapılan bu gemi 1934 yılında filoya katıldı. Yük ve yolcu taşıyan bu gemi 1963 yılında söküldü.
GÜNEYSU VAPURU
1909 yılında Avusturya da 112*13 m ebadında yapılmıştır. 1934 yılında filoya katılan bu gemi lüks gemi olup yolcu ve yük taşımada kullanılmış 1961 yılında satılmıştır.
TARI VAPURU
1908 Yılında İngilterede yapılan 112*13 m ebadında olan yük ve yolcu gemisiydi.1934 yılında satın alınan bu gemi İstanbul ve Marsilya arasında çalışmıştır. 1967 yılında satıldı.
Bunlardan Aksu, Güneysu, Tarı gemileri Karadenizi İstanbuldan Trabzona çalıştığı gibi Ege Denizinde de Kuşadası, İzmirede çalışmışlardır.
ORDU ŞEHRİNİN 1930-1950 ARASI GELİŞMELERİ
18/3/1924 Köy Kanunu ile İlerleme
ekonomik savaş köyden başlayacak direktifini veren Mustafa kemal ATATÜRK bütün
yurta kesin talimatlar vermiştir. Bu
çalışmalar çok başarılı işlerde zafer
kazanılmıştır. ORDU Valisi Bekir Baarn 1937 yılında ordunun bütün köy kasaba,
ilçelerinde köy bayramı düzenlenmesini istedi. Halk bu önriyi benimsedi,
Eğlenceler, güreşler,, yarışmalar düzenlenmesi ve herkesin katılımı teşvik
edildi. Boylece köylünün devrimlere, başarılara adım atılmasını sağlamaktı.
Vali Baran kendisi bayrama Yalıköyde katıldı.
Ordunun nufusyoğunluğu bakımından Türkiyede 4. Sıradaydı. Bayram toplam 571 köyde coşkuyla kutlandı.
1930 yıllarda Ordu halkı su
ihtiyacını Boztepe eteklerindeki ve Keçiköydeki çeşmelerden sağlıyordu. Zamanla
nüfus yoğunluğunda su yetmez olunca su
kaynakları arayışlarına gidildi. Şehrin
16 km uzağında Akobuz beldesinde su yu
orduya getirme fikri gelişti. Halk su yolunun açılması için görevlendirildi.
Borular Almanyadan istendi. Ordunun susuzluğu gazetelerde yazıldı. Hereksten
yardım toplandı. 170000 lira masraf çıkarıldı. Haberi duyan ve Halkın kolera
gibi hastalıktan muzdarip olduğunu duyan Vehbi Koç Alman pik borularını getiren
gemiyle birlikte Orduya geldi. Boruları tek tek sayıp Vali ve Belediye
başkanına tutanakla teslim hediye etti. Bu yılda ekonomi şöyleydi,
Tereyağ ; 25 krş
ekmek ; 6 krş şeker ; 28 krş et : 15 krş ve Kira : 10-15
liraydı.
Akobuz suyu 1933 yılında şehre
gelebildi ve çeşmelere bağlandı. Şimdi şehir şebekesi ile evlere dağıtımı
gereiyordu. 1933 ten sonra peyderpey
şebeke yapıldı. Bu şebekenin 50 yıl yeteceği sanılırken 1962 yılınad yine keson
kuyulara başvurulup su şebekesi geliştirildi.
Cumhuriyetten sonra Hükümet yurdun
her tarafına müfettişler gönderiyor sorunlar hakkında malumatlar alıyorlardı. Orduya gelen
müfettişler bu konularda raporlar düzenliyorlardı. Bu raporlarda genellikle;
1- Birinci başta sıtma ve Kinin ilaç
temini
2- Karadeniz Ordu- Samsun Yolu
3- Yol olmadığından halkın yiyecek
sorunu, Terme ve çarşambaya ulaşım gerekliydi.
4- Liman olmadığından fındıkçıların
sorunları
5- Bazı nahiyelerin kazalara bağlanması
6- Arazi dar ve nüfus yoğundu. Nüfus
1933 yılında 320 000 idi
7- Okul ve hastane sorunu
8- Elektrik kısıtlıydı. Kömür az
geliyordu, gecikiyordu.
9- Acil olarak Devletin Ordu – Samsun
arası yolun yapılması gerekiyordu.
Bu raporlarda Karadeniz olarak toplam 2 milyon nüfus ve 320 000 sadece Ordu nüfusu olarak genellikle yol yoksunu olarak zorluklar çekildiği tarım ürünlerinin ihraç edilemediği, lazım gelen ihtiyaçların giderilemediği, anlatılmakla, Karadeniz Sahil yolunun Trenle Samsunda buluşturulması gerektiği özellikle vurgulanıyordu. 1939 yılında zelzele ile baş gösteren mahrumiyetin bile yol olmaması dedeniyle dolayı giderilemediği acil yol onarım, yol yapımın dikkate alınması isteniyordu.
1950 ye kadar rapor veren
Müfettişler;
1938 yılında Zeki Yaltırak , Baha
Pars verdiği rapor
19 Aralık 1940 tarihinde Hamdi Şarlan
verdiği rapor
22/11/ 1941 tarihinde Hamdi Şarlan,
Hüseyin Ekşi verdikleri raporlar
14/12/1942 Ali Canip Yöntemin verdiği
rapor. “ Yol bakımından en acıklı il “ “ İç Anadoluya ulaşılamayan Ordu İlinin
en önceliği Samsuna bağlanmaktır, zaruridir” diye raporunu yayınlamıştır.
28/2/1945tarihli Hamdi Şarlanın
raporunda Ve
24 Nisan 1947 tarihli Yusuf Ziya
Ortaç raporunda Halk vapursuzluktan mallarını satamıyor, ihtiyaçlarını temin
edemiyor denilmektedir.
Bu yıllarda Orduda deniz oyunları ve
yarışmaları revaçtaydı. 1941 yılında Ziya Özova beden terbiyesi Ordu Bölge
Teşkilat üyesiydi. Gençlere yardımcı destek oldu. Samsunda yapılan 9 il
kapsamında kürek yarışmalarında Ordu
1. Sırayı 14 puanla almış ; Rize 11
puanla 2. Olmuş, Trabzon 6 puanla 3.
Olmuştur. Bu yarışma Orduda ve Türkiyede
moral kaynağı olmuştur. Bu yıllarda Adana
su sporları bakımında 1.
Sıradaydı. Bu haber 8 Ağustos 1941 tarihinde 3 /8/1940 tarihinde Haftalık yayınlanan
Vilayet Gazetesi olarak çıkan ORDU
GAZETESİ’ de yayınlandı.
3 /8/1940 tarihinde Haftalık
yayınlanan Vilayet Gazetesi olarak çıkan
ORDU GAZETESİ yayınlandı. Bu gazete o
zaman vilayetin sesi gibiydi. Yeni atatana memurlar, Bankaların faaliyetleri,
yapılanlar, yapılacaklar haftada bir yayınlanıyordu. Fiyatı 3 krş idi. 8/8/1941 Cuma günü yayınlana gazetede bazı
ilginç haberlerden;
” Hazine bonosu çıkarıldı. Faiz peşindir, Vade kısadır, Parasız paradır “
İSMET PAŞA 1935 yılında Orduyu
ziyaret eden; Musatafa İsmet İNÖNÜ ; 24 Eylül 1947 günü beraberinde eşi, Savarona
Yatıyla Orduya geldi. Çeşitli kurumları ziyaret etti Eşi Mevhibe İnönü ile denizde geldiği Savarona gemisinde bir gece
yatıya kalıp ertesi gün gittiler. İsmet Paşa çok kalabalık candan karşılamayla
karşılandı. Her yerde şenlikler yapıldı , Yaşa Varol sesleri , alkışlar la gezi boyu tezahüratla dinmedi.
İsmet Bey de herkesin hal hatırın soruyor, ellerini samimiyetle sıkıyor,
nasılsın diyordu. Yeni kurulan DP Teşkilatı ve üyeleri de İsmet paşayı sıcak
karşılamış ve halkta menuniyet ( işte
birlik beraberlik, işte dayanışma) yaratmış coşku hayli fazlaydı.
Bu tarihten bir ay kadar sonra Giresun Bulancak gezisi devam eden DP
lideri TARI adlı Vapurla 28 Ekim 1947 günü Orduya uğradı. 19 Eylül
Meydanında 1000 kişi kadar kişiye hitap
edip kurumları gezdi.
Ordulular 1930 larda gelen her devlet
büyüğünden ve yayınlanan rapor iletimlerinde
Lise isteklerini dile
getirmişlerdir. Ancak o günkü şartlarda hep söz verilmiş istekler yerine
getirilememiştir. 1933 yılına
gelindiğinde 10. Yıl kutlamalarda bir ortaokul Liseye çevrilmesi gündeme
geldiysede Alt yapı( Öğretmen ihtiyacı, ulaşım, araç gereç , maddiyat ) olamadı. Her istekte Giresunda
hem lise , hem ticaret liesi vs var
diye hayıflansa da Zamanın MEB
Olsa ne olacak alt yapı yok, okullar verimsiz , derde çare olmadıktan
sonra diyerek Ama söz Bundan sonra İlk yapılacak Lise Orduya olacak Ordu Lisesi
olacak diye söz alındı.
Bir müddet sonra Başbakan Hasan Saka
memleketi Trabzona giderken Orduya
uğrar. Bu durumu öğrenen Ordu Halkı Ali Rız Gürsoyun teşvikiyle
ellerinde pankartlar “ Lisemizi İstiyoruz “
Hasan saka nın gemisinin etrafını sararlar. Etraf Kayık, motor, taka
sarar. Bu durum karşısında Hasan Saka bey MEB Şemsettin Sireri yerinde incelemek için
Orduya görevlendirir. Bakan Şemsettin
Sireri Orduya gelince yine Lisemizi isteriz
pankartlarla , isteklerle, ileri gelenlerin Eğitim raporlarıyla karşılanır. MEB
olanları değerlendirerek Orduya özel bir Lisenin açılabileceğini ve
kendilerinin yapacakları ile Orduluların yapabilecekleri tartışılır vr bir
karar alınır. Kararda Halkın yardımları ile Bir özel Lisenin Şimdiki 19 Eylül
Ortaokulunun Liseye çevrilmesi kararı alınır. Ahmet Cemal Mağden, Ali Rıza
Gürsoy gibi iş adamlarıyla dernek
kurulur. Halktan 25000 lira gibi bir para toplanır, Kurucu öğretmen olarak
Trabzon Lisesinden Matematik Öğretmeni Can Akbulut geirilir. Okula ders
verebilecek öğretmenler bulunur, kimya ve fizik öğretmeni başka illerden temin
edilerek Lise açılır. 17 Kasım 1947 yılında açılan çiçeği burnunda Özel Ordu
Lisesi Çokta başarılı olur.
342000 nüfuslu “ Ordunun irfan
Ordusunun göğü olan Okul “ Ordu Lisesi
MEB endişeleri artık bitmiştir. Artık
Devlet okulu olma çalışmalarına gidilecekti.
Ancak bir süre sonunda şemsettin
Sirer bakanlıktan ayrılır. Yusuf Ziya Ortaç yeni bakan Tahsin Banguoğlunu
sıkıştırı. Nihayet Banguoğlu Ordu Lisesinin resmileştirilmesini kabul eder,
onaylar. Bu durum Orduda sevinç yaratır. Can Akbulut Müdür olur. Artık 1928
yılında kapatılan Ordu İdadisi,nin
yerini Ordu Lisesi almıştır.
BİR ZAMANLAR
ORDU ŞEHRİMDEN VE MAHALLEMDE YAŞANTIMDAN
HATIRLAYABİLDİĞİM DİLE DÖKTÜĞÜM PANORAMATİK
KESİTLER
“Ben çocuk yaştan beri sosyal tarihe, anılara nostaljiye ilgi
duyuyorum.Çocukluğum Nizamettin
mahallemde ve Ordu da geçmiştir.
Ordu’nun sokaklarında Mahallemizde engelli arazide köy yaşantısı yaşayarak oynayarak
büyüdük. Sevdalanılan kız, ya komşu düğününde, ya imecede, ya okul yolunda, ya lise yolunda ya da uzaktan bakarak
sevilirdi.
Mahallede köy hayatı
yaşardık, Sabahtan belirli yerlere yer ettiğimiz sütü bakraçlarla, stillerle
götürür, geri gelip hayvanları gütmeye, tarla takın işlere devam ederdik.
İmeceye su taşımak, yemek götürmek, mallara yaprak budamak, ot yılında biçmek işler
arasındaydı.
Ara sıra dereye gidip yüzmek, komşu camızlarını derede
yüzüşlerine şahit olurduk. Yine derede annelerimizin dere kenarında ateş yakıp
çamaşır yıkamasını, yıkanan çamaşırları büyük taşlara, sırmalara asmaları , en
sonunda çocukları da geri kalan sıcak suyla yıkamaları aklımızdadır. Zira
engebeli araziye sahip olan evlerde bol su yoktu. Su kıttı uzak puarlardan
güğümlerle temin edilirdi.Puarlarda(
kaynak suyunun toplandığı birkaç güğüm
su alabilen küçük gölcük ) susak su kapları ( su kabağı )vardı, onlarla güğüm
ve ibriklere doldurulurdu.
Bizden büyüklerle şehre ve denize kaçardık. Denizde Rıhtım’da
şimdiki anemon otelinin önünde küçük koyda ;
ya da Keçiköy Gülistan otel yanında kumlukta denize girerdik. Yüzmeyi
kendimiz tarzanca öğrenmiştik. Rıhtımda cesaret edemezdik. Büyük gençler
Rıhtımın beton ayaklarına dalıp, midye çıkartırlardı. Kargalak denilen ateşte
teneke üzerinde pişirilip yerlerdi. Susayınca
hemen karşıda sahil yolunda kefin altında çeşme vardı. Akın fırınından
75 krş aldığımız harcı ekmeğini afiyetle yerdik. Bazen içine fırının köşesinde
satılan ceviz helvasından koydururduk.
Mahallemiz yüzölçümü bakımından çok büyük ve engebeli olduğundan, ve bugünkü gibi ulaşım aracı olmadığından okul hayatımız zor geçti. Merkez Nizamettin ilkokuluna; Ateşler, Göktepeler, Türkeliler, kulaçlar ibaslar, kırcalar mevkiisinin çocukları giderlerdi. Tomakinler, Alaylar, Türkeliler ve taşocak mevkiisinin çocukları Saray Mahallesinde Gazi İlkokuluna giderlerdi. Ben de Gazi ilkokulunda 1964 yıllarında başladım. O yıllarda kar da çok yağardı. yaya olarak liseyi bitirdim. ilkokula, ortaokula Liseye başlarken verem Savaş Dispanserinden bir belge alırdık.O yıllarda verem çok fenaydı. salgın tedbirleri, verem aşısı mecburiydi. Şimdiki Orduspor Kulübünün yanında Kalafatlar Tanzim satışın olduğu yerde bir bahçe ve içinde verem savaş dispanseri binası vardı ki, bir camekandan evrak uzatılır, alınırdı. daha sonra bu dispanser sağlık ocağı olarak kullanıldı. 2000 lerden sonra ne olduysa sağlık ocağı da kapandı ve bu şimdiki bina yapıldı. dispanser eski devlet hastanesine taşındı, verem hastanesi de yeni Devlet Hastanesine dönüştürüldü.
İlkokulu bitirince, KARNEN PEKİYİ OLSADA bir de diploma sınavı olurdu. Nizamettin her ne kadar Mahalle idiysede Köy sayılırdı, köy hayatı yaşanıyordu. 1921 de Mahalle olan Mahallemize elektrik 1974 yılında gelebildi. Yol, grup köy yolu olarak şimdiki Selimiye Mahallesinde başlayıp 8 km mesafede boztepe de biten Nizamettin Caddesiydi. İç kesimlerin yolu yayandı. Okula bu engebeli arazide, patika yollardan derelerden geçerek giderdik. köyden gelen öğrencilerle şehirde yaşayan öğrenciler arasında ayrımcılık ta olabiliyordu. O yıllarda bit ve uyuz salgını da ayrı bir dertti. Genellikle köy çocukları göz altındaydı.
1970 yılında ilk tostu tanıdık. Tost ekmeğe göre haliyle
pahalı idi biz köyden gelenler pek alamazdık. Yada bize öyle geliyordu. Düz
Mahalle de adını Kemal Yamener olarak hatırlıyorum bir amcanın dükkanında hem
tost yer, hem de 25 krş 50 krş a kitabına göre dergiler, kitaplar okurduk.
Tommiks, Tarkan, swing,zagor,
Çarşamba günleri kadınlar
sırtında şelek ve ellerinde sepet ve bakraçla karılar Pazarına
giderlerdi. Getirdiği pancar, pezik, maydonoz, süt, yoğurt, keş, peynir, sırgan,
neleri varsa satarlar, öğleden sonra postahanenin önünde veya karşısında merkez Orta Okulunu
çevreleyen duvarın kenarında toplaşırlar birbirlerini beklerlerdi. Köye
Nizamettine beraber döneceklerdi.Herkes haftalık ihtiyaçlarını tamamlayınca dönüş yine sırtta şelek, sepet
başlardı. O yıllar Çarşambalılar kadınlar pazarının üst köşesinde büyük
şeleklerle çuvallarla kavun, karpuz,
biber, patlıcan, soğan getirirler halkımız bol bol ucuz olarak alırlardı. Yokuş
dibi, turnalıktan gelen sarı patatesler halkın
tercihiydi.
,
BİR ZAMANLAR KÖPRÜBAŞI ESNAFLARI VARDI.
1980 lerde hal yasası gelince çarşambalıların Orduya bu şekilde mal getirip satmaları yasaklandı. O eski bolluklar artık yok olmuştu.Yine yokuşdibi patatesleride gübre kullanımı ile yok oldu.
Ordunun diğer önemli yeri de tahıl pazarıydı. Halk Çarşamba gün Takılda buluşuruz derdi. Köylü getirdiği zahraları satar, alacaklarını alır, göreceklerini görür, geelcek çarşamba görüşürüz deyip şelek ve sepetlerini yüklenir köylerinin yolunu tutarlardı.
Eski takılı tam anlatamazsa da ; 3-4 defa yıkılıp
yeniden yapılan takıl simgesinin bugün kü görünüşü,
Fındık zamanı gelince eski zor şartlarını yaşardık. O
tarihlerde fındık toplamak, taşımak, dövmek, ayıklamak zor işti. Ama
yinede “Ordu’da yaşadığımız eski
çocukluk yılları daha güzeldi. Fındık zamanı sabahın erken saatlerinde amele
fındık toplamaya gider, iş bitimi yorgun argın dönülürdü. Yaklaşık bir ay süren
fındık zamanı bahçe sahipleri köylere göçünce, şehir sessizliğe bürünürdü.
Köylerde bağ bahçe evler insan dolu, Ordu’da ise sokaklar bomboştu.
Evlerin çoğunda buzdolabı yoktu, tel dolap vardı. Soğuk su
için şehirde buzhaneden kalıp buzlar kesilir, bakkal amcalarda veresiye
satılırdı. Köyde fındıkta bahçe komşuları arasında ziyaretler, çay demlemeler
yaz akşamlarının dinlencesiydi.
Ahşap iki katlı evlerin arasında, kara taştan yapma evlerde
ağaç, tahta evlerde yaşamak belki zordu ama mutluyduk, hayallerimiz vardı.
Sopalardan, kara kabaklardan at yapar,
üzerine binerek yarışır, Çelik çomak, çotura ve beştaş oyunları oynardık.
Bazen çarşıya kaçar Stadyumun yanında kiralanan bisikletlere
biner, sokak araları dolaşrdık acemiler
için üç tekerlekli bisikletler vardı.
Sakızlardan çıkan futbolcu ve artist resimleri biriktirilir,Gazoz kapağı
biriktiren çocuklar da vardı. Kopça oyunları oynardık. Dondurmacı Harun dayıdan
dondurma, horozcu dayıdan horoz şekeri
alırdık.
Köy
yaşamında fırsat buldukça Saklambaç bütün çocuklar tarafından bilinen bir
oyundu ve ay ışığında geceleri oynamak
daha bir zevkliydi. Ebe yanlış sobelerse ‘kazan patlardı’ ve oyun aynı ebeyle
yeniden başlardı. Eskiden çocukların çoğu kara lastik,naylon ayakkabı
giyerdi.sonraları 1970 li yıllarda kes
Spor ayakkabısı çıktı.Çalı yırtan denilen kot pantolonu çıktı. Kes ve
kot alanlar havalı oluyorlardı. Okula giderken kes, kot, şapka giyenler şehir
çocukları gibi görünüyorlardı. Okul kantinlerinde leblebi tozu satılırdı. Zambo
denilen kötü çikolata, akide şekeri, kaynana şekeri , tabanca şeklinde atsız
tuzsuz pasta, ufuk gazoz satılırdı.
Erkek Öğrenciler naylon
topla maç yapar, Dama oynarlardı. Kızlar ise ip atlarlardı.Bitki hayvan
oyunu da revaçtaydı.
Gençler
birbirlerini uzaktan severlerdi. Bugünkü gibi kız erkek arkadaşlığı
yoktu.Aşklar ancak mektuplarda yaşanırdı. Aşıklar sokaklarda şimdiki gibi
dolaşamazlar, şehrin pastahanelerinde vakit geçiremezlerdi. Ancak Düğünlerde ve bayramlarda , imecelerde, uzaktan
görüşme fırsatları doğardı.
Eskiden ramazanlar bile başkaydı. Ramazan için
hazırlıklarda, yufkalar açılır, odunlar hazırlanır, makarnalar kesilirdi. Küçük
Çocukları ramazana hazırlamak için üç gün baştan, üç gün sondan tutun diye
telkinler verilirdi.
Akşamları iftar vakti dört gözle beklenir top atımı
beklenirdi. Çocuklar annelerine sahura beni de kaldırın diye yalvarırlardı.
Orduspor’un maç
günleri futbol sahasının önü çok kalabalık olurdu.Parası olmayan çocuklar
kuyruktakilere ‘abi beni de araya al’
diye yalvarırlardı. Ordu da iki takım daha
vardı. Birisi Karadeniz İdman Yurdu, öteki Gençleryurdu idi. Bunlardan göz dolduranlar
Orduspor transfer edilirdi.Orduspor armasında Mor ihtirası, beyaz ise başarı ve yüz akını
temsil ediyordu.
Saha şimdiki gibi değildi.Tribün yoktu ama erkek kadar bayan
seyirci de çoktu. Orduspor’a destek veren bayan tribünlerinde kadınlar yer
alır, maç boyunca tezahürat yaparlardı.
1964
yılından önce İhsan Bey’in Sineması’nda yalnız Ordu’ya gelen tiyatrolar
oynar, temsil verirlermiş.
İhsan Bey
Sineması Düz mahallede eski kilisenin içinde ( Şimdi OBKT olarak düzenlendi) Üç
katlı Alt kat salon. İkinci kat ile üçüncü katı balkon olan. 200-300 kişilik
bir kâgir bina imiş. Ben İhsan Bey’i
merak ettim biraz araştırdım. Galiba bahriyeli imiş. Viyana’ya gittiğinde
orada opera binalarını görmüş. Aklına Ordu’da; Ordu’nun şartlarına göre o tipte
bir sinema açmış. Ama genç yaşta ölmüş, sinemayı halk arasında “Bey Baba”lakaplı sinemanın kurucusu İhsan Bey’in babası,işletmeye
devam etmiş. Halk bu sinemadan çok memnun, filmleri, tiyatroların müdavimeri
olmuş. Ben İhsan Bey Sinemasına yetişemedim ama Fidangördeki iki katlı Millet
sinemasına ve Vakıfların önündeki tahtadan iki katlı Renkli sinemaya yetiştim.
Şimdiki bu alan park alanı iş yerleri, matbaa, sinema, kahvehane idi. Sanıyorum
1990 ların sonlarında bu alanın olduğu yerdeki tüm yapılar bir gün süren
yangınla yok oldu.
İhsan bey Sineması nda
yapılan Tiyatrolar, temsiller Uğur Gürsoy tarafından 1964’te kurulan tiyatro
esrelerini Halk Egitim Binasının da vermeye
başlamıştır.
Bu kurulan
tiyatroda de sırasıyla; Hülleci,
Buzlar Çözülmeden, Günün Adamı, İsyancılar, Çürük Elma, Keşanlı Ali Destanı,
Yaşadığımız Devir, O Kadın, Hamdi Hamdi, Pusuda, Utanç Dünyası, Şerefiye, Taş
Binada Otu[1]ranlar, Nalınlar, Hababam Sınıfı,
Çatal Matal Oyunu, Mavi Yıldırım, Ana Babalar Okulu, Sarı Çizmeli, Resimli
Osmanlı Tarihi adlı oyunlar başarıyla oynanmıştır. Şimdiki Halk Eğitimi binası
Halkevi olarak kazanım idi Türkiyede sayılı tiyatrolar sınıfına girilmiştir.
Otoriterler her zaman Ordu için “Bir Ocaktır Aslında Ordu kültür ve sanat
olayları yönünden bir ocaktır” diyorlardı.
Aynı
Halk Eğitim Binasının üstünde çıkma bir oda vardı ki orada Öğretmenimiz bizi
sık sık Karagöz – Hacivat izlemeye götürürdü.Öğretmenimizin eşinin burada
görevli olmasının mı , yoksa
öğretmenimin sanatı sevmesinin mi bize
şans tanıdığını şu an hatırlayamıyorum. Herhalde sanatı etkisini bildiğinden
diyorum. Çünkü başkalarınında isteyipte
red olunacağını sanmıyorum. Keza Halk eğitimde göerv alanların, yetkilileri
zamanla hep tanıdım, öğretmen, müfettiş,
ünvanlı kişilerdi. 1980 -2000 yılları arasında gençlik yıllarımdı. Gelen
her tiyatro oyununu kaçırmıyordum. Tiyatro arkadaşları tanışım olmuştur.
Müfettiş Halis ŞAHİN , Kot Osman, ilk tanıdığım tiyatroculardı. Tiyatronun
kurucusu Uğur GÜRSOY Hayran olduğum
kişiydi. Allah rahmet eylesin. Bizimkileri
Ercan Yazganı hiç mi hiç unutamam. Bir özelliğim var, Diziyi, filmi,
tiyatroyu izlerken kişilerle
özdeşleşirim.
Eskiden kış aylarında Millet ve Renkli Sinema vardı. Renkli
sinema şimdiki Vakıfbankın önündeydi. Tahtadandı ve merdivenleri ahşap sallanırdı.
Yaz aylarında ise Yıldız Bahçe sineması ile İnci Bahçe
Sineması vardı. Yıldız Bahçe sineması
şimdiki ATOS un bulunduğu yer idi. Tahtadan sandalyeleri gacır, gucur
ederdi.
Alt k Üstü açık olan bu sinemayı duvarlara kaçak tırmanan
seyircilerde izlerdi. İnci Bahçe sineması da şimdiki Kapalı spor salonunun
arkasında idi. Tamer Yiğit, Danyal Topatan, Hulusi Kentmen, mubar Terziyan,
Feridun Karakaya Cilalı İbo, Necdet Tosun ……… bu sanatçıları unutmak mümkün
mü? Ertesi gün mal yanında, imecede,
derede, arkadaşlara anlatmak , o kişilerin taklidini yapmak, oyunlarımızı bazen
yönlendirirdi.
1970 yıllarda Ordu sineması atta iş yerleri,
pastane, çiçekçi, vardı. O yıllarda sevgililer için görüşme zordu, gizli, kaçak
yapılırdı. Çiçek sunma, pastanede oturma yeni yeniydi. Bir nevi İstanbul
işiydi. Yeni adetti. Bu sinema ile toplumsal değişim hızlandı.
Yine aynı
yıllarda Konak sineması açıldı. Konak sineması şimdi Özkök Markettir. Ordu
sineması ise Turistik Oteldir.
1970 lerde yapılan, açılan ORDU SİNEMASI
Bu sinemalarda, Kadınlar, kızlar sinemadan çıktığında gözleri
şişmiş, yüzleri kızarmış, ellerinde ıslak mendillerle evlerinin yolunu
tutarlardı.Emel sayın, Fatma GİRİK,
Ferdi Tayfur, gibi sanatçılar,
Ömercik, Sezercik, Ayşecik, gibi filmler duyguları coşturuyordu.
2000 lerden
sonra her şey değişti. Büyük alışveriş merkezleri Orduyu da etkiledi. Sinemalar
AVM lere taşındı.
Bir ara Migros alışveriş merkezinde sinema salonu olduysada
devam edememiştir. Anlayacağımız
kapalı sinemalar modern hayatın getirdiği şartlara göre değişim
göstermiştir. Şimdilerde Novada iş
Merkezinde sinema salonları vardır. Artık eski hevesler yok oldu. Yaştan mıdır,
yoksa yeni gelişmeler mi ayak uyduramıyoruz, bilmiyorum. Şimdiki Gençlere , çocuklara
bakıyorum onlardan da bir ses yok. Teknoloji her şeyi öldürdü. Sosyal hayatı
öldürdü. Televizyonlar aile hayatını, toplumsal yaşamı, haslet leri bitirdi.
Şehir Tarihi Kemer Köpüye kadardı. Dere yağmur yağdı mı taşardı. Büyüklerimiz Şimdiki Bucak Mahallesine geçmemizi istemezlerdi. Buralar tekin değildi. Ancak grup halinde eski devlet hastanesine yayan kısa patika yol vardı. Hastane görüşlerine bu Bucak Mahalle bahçeler içinden gidilirdi. Öceli köy yolundan başka yol da yoktu.Vasıta yolu yoktu.Hastaneye gidenler şimdiki gibi çiçek ve benzeri şeyler değil, evde yapılan pirinçli yufka börek, kaygana, limon kolonyası vs götürülürdü. Orduya çiçek adeti 1980 lerde peyderpey geldi.
Nereden nereye !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Sol taraf Bucak Mahallesi ; ilerisi Şimdiki Selimiye Mahallesi ( gümüşhaneliler mah) devamı Nizamettin Mahallesi Taşocakları .................
Sol taraf Bucak Mahallesi ilerisi Nizamettin Mahallesi;
Sağ Taraf Elmalık Mahallesi ( Şarkiye Mahalle) İlerisi selimiye Mahallesi , stadyum,
Selimiye Mahalle sağında ; Saray, Aziziye, , Zaferi Milli Mahalle ..........
Selimiye Mahallesini Bucak Mahallesine bağlayan Tarihi Köprü
KEMER KÖPRÜ
Hani çelik çomak, hani
saklambaç, hani mahalle maçları, hani ay ışığında
sohbetler, hani imeceler, İnsanlar
bencilleşti,
yabancılaştı. Çocuklarımız bir şey beğenmez
oldu, bir türlü mutsuzluktan kurtulamıyor. Her şey hazır,
hiçbir şey haz
vermiyor. Asi bir gençlik. Eğitim hiçbir şey
vermez oldu. Öğretim belki bir nebze de , eğitim,
eğitim
nerede……… Ha bir şey daha; Mektup yazamayan bireyler ve
dahası dilekçe yazamaya orta öğretim
mezunu ……….
Mektup yazma öyle pek kolay değil . mektup yazma konusu bence üniversitede tez konusu dur…………..
İyi günlerde görüşmek
üzere
Hakkı ALAY 1/1/2021
1963
ziği üstatlarıydı.
Ümit
Tokcan, Tuğrul şan bu üstdlarca yetişmiştir.
ORDU FUTBOL
1950 YILI ÖNCESİ ; Ordu İdmanyurdu, Ocak Gençlik, Kirazlimanı, Karadağ kulüleri vardı. Bu takımlar mahalli ve çevre iller arasında o günkü şartlara göre spor yaparlardı. Ordu maçları Millet düzünde yapılır kadınlı erkeli seyirciler izlerlerdi. Gayet çekişmeli maçlar olurdu. Ordu stadının yapılmasıyla seyirciler cüzi para öderlerdi. Liseler de açılınca Ordu Lisesi ve Erkek sanat enstitüsü, Perşembe öğretmen okulu, soyaspor, YSE spor takımlarıda kurularak Ordu da futbol hayli gelişmiştir.
Renkli ünlü kişilik sahibi futbolla ilgilenen insanlar vardıki 1950 öncesi Ordu Futbolunun öncüleriydiler.
Kadir Türközer, Ayı Nevzat, Domuz Ali, Firdevsin Hacı, Majino Mehmet Furtun, Kara Mehmet, Güner çebi, Ermeni Hatiç, Abbas, Mustafa Furtun, Sallı Ahmet ve sonraları;
Kara ALİ, Necip, Keme Dursun, Yalçın ergen, Yancık Ayhan, Nedim Aktürk, Dişçi Oktay, Kanca Fuat, Murat Alan, Mustafa Erkenci, Vedat Karlıbel, Kovboy Aydın, Dansöz Aydın, Kuru Kenan, Yusuf Katırcıoğlu, Saka İhsan, Ayı Nihat, Hasan Akınoğlu, Nizam Kurtuluş, Bay Hamdi, Gala Ferhat, Yılmaz Odabaş, Rasim Paşa, kovboy Telat, Nizam Çimentepe, Necip cemal Gökalp, Cahit köksal, Osamn Necat, Hikmet Bacınoğlu, Telat Tercan, Fıçı Fahrettin, Turgay Güney, Ariy Güney, Turgay Altıntaş, Üstün Türközer, Salih Aydoğan, Yener Çelik, Pele Erol, Seyfi Odabaş, keme Yüksel, Torun Mehmet, Fikret Ayabakan, Nadir Furtun, Ertan Kalay, ………………. Daha niceleri..
Murat ALAN, Hasan Akınoğlu, Uğur Uysal, İlyas Gürsoy ünlü hakemlerdi.
Muhsin Tercan, İhsan Gürdal, Hafız Yusuf, cengiz Dilaver ünlü halk mü
NAZİF BEY
SUYU
Şehre su
gerekti. Araştırma sonucunda bir köylü yorozda bir su var der. Vali bir kap
,içinde suyu getirmesini ve suyun analizini ister. Köylü ne yapsuın. O zamanlar
vasıta yok, yol yok. Çaresiz Yorozun yolunu tutar. Kan ter içinde kalır.
Nereden söyledim di başıma iş aldım der. Çaresi yola düşen adam Yoroza aykın
yerde bir Köylüye rastlar. Köylü nereden gelip nereye gittiğini sorar.
“Hiç
sorma şehirde bir bok yedim. Üzerine bir tas su içmeye gidiyorum.” Diyerek
pişmanlığını dile getirmiş.
O
yıllarda bu Nazif Bey suyu 1936 yıllarında Orduya getirilmiş ve Tüm Ordu
Halkı getirme işinde çalıştırılmış. Ordu
Nazif Bey suyu ile sulanmıştır.
ŞUAYP
SUYU
Ulubey
Şuayp Köyünde bir vatandaş rüyasında her derde deva bis peşine düşmüş,
ayıldığında bu suyun peşine düşmüş. Bu su Şuayp Köyünün en tepesindeymiş. 1955
yıllarında Bütün köylüler sıra halinde güğümlerini doldururlar köylerine
dönerlermiş. Gidemeyenlere de getirirlermiş.
Ama bir
süre sonra suyun pek sağlıklı olmadığı anlaşılmış suyun şifa özelliğinin olmadığı anlaşılmıştır.
1940—1950
YILLARDA ORDU GAZİNO, BAR, VE EĞLENCE HAYATI
1940
yıllarda Ordu ilimizde gazinolar, lokantalar, barlar Şimdiki Ziraat Bankası ile
Yalı Hamamı civarındaydı. Şimdiki ziraat
Bankasının yanında Palas Adlı içkili
gazino ile Yalı Hamamından Liman
Başkanlığına kadar olan yerde Deniz Lokantası tabelalı içkili lokanta
bulunuyordu. O Yıllara göre modern lokanta idi. Zengin iş adamları, memurlar,
akşamları buralarda eğlenir yer içerler misafirlerini ağırlarlardı. 1953
yılında işletmeciliğini Yusuf ve Nedim Tokcanın yaptığı deniz Lokantasında şarkıcılığa yeni başlayan 17 yaşındaki GÖNÜL YAZAR’ın sahneye çıkışı
hayli ilgi toplamıştır.
Orduda
Tanınmış ve Renkli Simalar
Cevdet
Ergen, Selahattin Bacınoğlu, Hasan Arol, Laz Ahmet Güner, Yusuf Çol, Lütfi
Çebi, İbrahim Eroğlu, Macit Alaybeyoğlu, Fikret Çebi, Sürmeneli Kazım, Çiçekçinin Bahittin,
Keçiköylü Selahattin adlı şahıslar çeşitli dönemlerde şehir kulüp ve tüccar
kulüplerini çalıştırmışlardır.
Şehirde
isim yapmış pastaneler Fidangörde, Çamlı Kardeşler ve yalı Cami karşısında Güneş pastanesi ile
Buket Pastanesidir. 1970 yılında Modern
Ordu Sineması açılınca Alt giriş katında Buket Pastanesi şube açmıştır.
Şehriban
Hanım ve kızı Sevim o yıllarda Ordu şehrinde semşiyesi daima başında; süslü
elbiseler, incik boncuk süslemeleri ile ilgi çeken giyimiyle ilgi çekerlerdi.
Süvari
Durmuşun Mustafa; Olgun Akının dayısı
olan Mustafa Kara perpetenle Cami
önlerinde bekleyerek dişi ağrıyanların dişini çekmesiyle tanınan kişidir..
Mustafa önceleri Ordunun zengin manifatura
esnafı iken içki ve gece hayatı yüzünden yoksul düşmüş, sokaklarda
kalmıştır. Cami önlerinde esans, koku, teşbih satıp geçinmeye çalışan Evliya
Çelebi Misali dolaşan sakallı bir
ihtiyardı.
Süslü
Ahmet Bey; Şimdiki Vakıflar Bankasının
önündeki park alanı 1940 yıllarda
Matbaa, sinema, tiyatro salunu ve küçük esnaf dükkanları vardı. Tiyatronun
zemin katında İtfaiye teşkilatı vardı. Bu İtfaiye teşkilatının çok renkli, göz
alıcı süsleri bulunan elbiseler giyen ve herkesin dikkatini çeken İtfaiye Amiri
vardı. Bu Ahmet Bey içkiye düşkün ve
günün bir çok saatini içkili geçiren ağırlığı bir
çocuk kadar olan Ahmet Halk arasında Süslü Ahmet diye anılırdı.
Gazi
Halk Kütüphanesi idarecileri Cüce İhsan,
Ahmet Bey kardeşler boyları ile ilgi çeken tiplerdi.
Keresteci
Yakup, Mübadil Uzun Rıza, Hazinedar Behram Bey, Uzun Yılların Muhtarı Ethem
Günel,
Bilal
Köyden ; Tahta Matbaa ile İlk Köy Gazetesini Çıkaran kişidir.
Hamza
Köse Aslen Rizeli olup Köprübaşı civarında
Kerestecilik yapan ve atelyesi bulunan kişiydi.
Küpçü
Pehlivan Dayı : saray Hamamı yanında
şimdiki saray Taksinin bulunduğu yerde
turşu, reçel, pekmez küplerini satan kişiydi. O yıllarda şimdiki gibi
naylon kaplar, cam kavanozlar yoktu. Turşu pekmez reçeller toprak küp ve testilerde daha iyi saklanırdı.
Kara
Abdullah( Deli Abdullah ) ; Hükümet caddesinde Şimdiki Akın Fırının yanında
Sabahçılar Kahvesi, Abdullah Dayının tekel bayii ve karşısında yeni Eczane
vardı. Buralar şehrin en gelişmiş, hareketli, renkli mahalliydi. Kahvehaneyi
Mübadil Nurettin BAYAR ve oğlu Fevzi Bayar
işletirdi. Abdullah dayı ile samimiliği vardı.
Deli
Emine ; Boklu dere karşında Şimdiki Köprübaşı Cami yanında bahçesi ve inekleri
ile meşhur olan kadın vardı.
Erkek
Rabiye ; Elmalık Mahallesi ondan
sorulurdu.
Sucu
Safinaz da ; SAKA
,evlere su taşırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder